Oluşturulma Tarihi: Ocak 11, 2002 20:39
Hastalığıyla gizemli bir kişilik yaratan bugünün dünyasının en tanınmış fizikçisi Hawking, kıyamet habercisi gibi. Son kitabı ‘Ceviz Kabuğundaki Evren’ nedeniyle yeniden dünyanın gündemine oturdu.. Üstelik dini tartışmalara da yol açarak...
Einstein’dan beri en büyük bilim adamı olarak tanımlanıyor. Ama o kendisini Einstein’ın yanına koymuyor. Ünlü fizikçi, ve sandalyeye bağlı özürlü bilim adamı Stephen Hawking’den bahsediyoruz tabii. Son kitabıyla yine dünyanın gözlerini üzerine topladı. ‘Ceviz Kabuğundaki Evren’ isimli kitabı hızla dünya dillerine çevrilmeye başlandı.
Hawking, bu kitabında, dünyanın bir felaketle karşı karşıya kalabileceğini belirterek uzayda insan kolonileri kurulmasını gündeme getirmişti. Hatta bu önerisi ülkemizde din çevrelerinde tartışma yaratmış, din bilgini Yaşar Öztürk din kitaplarında kıyamet habercisi olarak adı geçen yaratığın Hawking olduğunu öne sürmüştü!
Hawking’in Öztürk’ün düşünceleri üzerine ne düşünür bilmiyoruz, ancak Science Avenir dergisi’nin, evrenle ilgili en çılgın fikirlerini teorilere dönüştürmekle ünlenen bu bilim adamıyla, son kitabının yayımlanması dolayısıyla yaptığı görüşmenin özünü sunuyoruz.
Kara deliklerle ünlendi
Stephen Hawking, pek çoklarının düşündüğünün aksine kendisinin Einstein’dan beri en büyük bilim adamı olduğuna inanmıyor. Ancak onun 1989 yılında ‘Zamanın Kısa Tarihi’ adlı yapıtının yayımlanmasının ardından tüm dünyada en çok tanınan bilim insanı olduğu bir gerçek.
Kitabı 40 dile çevrilen ve 25 milyon satan Hawking, kazandığı para sayesinde, evrenle ilgili en çılgın teorik fikirlerini popüler hale getirebilmek için gereken maddi bağımsızlığını da sağlamış oldu. Bu kazancı aynı zamanda, İngiltere- Cambridge üniversitesindeki uygulamalı matematik ve teorik fizik laboratuvarının da gelişmesini sağladı. Kısa bir süre önce laboratuvar için yeni bir bina inşa edilirken, ünlü fizikçi bir zamanlar Isaac Newton ve Paul Dirac gibi büyük bilim insanlarının bulunduğu kürsüye geçti.
21 yaşından beri sinir sistemini etkileyen ancak beynin faaliyetlerine dokunmayan ALS (Amyotrofik lateral skleroz) hastası olan Hawking, 1985 yılından bu yana sesini de yitirmiş olduğu için, koltuğuna yerleştirilmiş, yazıları sese dönüştüren bilgisayarı sayesinde insanlarla iletişim kurabiliyor.
Özellikle kara delikler teorisiyle özdeşleşen ünlü fizikçi, son yapıtında da, okuru uzay-zamanda fizikteki herşeyin teorisini keşfetmek için yolculuğa çıkarıyor.
Endişesi biyolojik silah
Hawking şimdiye kadar insan soyunun nükleer savaşı ve Kıyamet’i önleyebileceğini düşünürken, 11 Eylül saldırılarının ardından bu görüşlerini değiştirip değiştirmediğiyle ilgili bir soruyu şöyle yanıtlıyor: ‘11 Eylül olayları korkunç olsa da atom silahları gibi insan soyunu tehdit etmiyor. Ancak uzun vadede biyolojik silahlardan endişeliyim. Nükleer silahlar büyük ve ağır tesisler gerektirirken, biyolojik silahlar küçük laboratuvarlarda üretilebilirler. Dünyada tüm laboratuvarları denetlemek ise olanaksız.’
Hawking sözlerini şöyle sürdürüyor: ‘Kazayla ya da bilerek, bizleri yok edecek virüsler üretme tehlikesi var. İnsan soyunun 1000 yıl daha yaşayabileceğine inanmıyorum. İnsanoğlunun yaşamını sürdürebilmesi için uzayı işgal etmesi gerekiyor. Tek bir gezegende meydana gelebilecek bir sürü kaza olasılığı var.’
Peki ona göre en güçlü olasılık hangisi? Kendi kendimizi mi yok edeceğiz? Yoksa uzaya doğru mu kaçacağız? Hawking bu sorunun yanıtını tam olarak veremeyeceğini belirttikten sonra şunları söylüyor: ‘Canlı varlığın sürekliliğini sağlayacak temeller üzerinde yaşamalıyız. Sanırım bu konuda başarılı olabiliriz, ancak tehlikeleri de göz ardı etmemek gerekiyor.’
İnsan soyu saldırgan
Hawking insanoğlunun iyi olduğu savına ise kuşkuyla yaklaşıyor: ‘İnsan türü Darwin evriminin sonucu, ürünüdür. Doğal seleksiyon saldırgan karakterlere öncelik tanır, çünkü saldırgan olanlar ayakta kalmayı ve soylarını sürdürmeyi başarabilirler. Günümüzde ise koşullar değişti. Zekámızla hareket etmeliyiz, ancak duygularımızı hala saldırganlık yönetiyor.’
Peki kendisi saldırgan duygularını nasıl ifade ediyor? Hawking bu soruya gülerek yanıt veriyor: ‘Bu sorunun yanıtı basit. Tüm saldırganlığımı bilime döküyorum.’
Ancak ilk eşinden olan kızı Lucy’nin geçen yıl babasıyla ilgili olarak kaleme aldığı bir makaleye göre, Hawking saldırgan duygularını sadece teorilerine değil, ailevi ilişkilerine de yansıtıyor. Ünlü fizikçi, üç çocuğuyla da uyumlu bir birliktelik sergilemesine rağmen, Lucy babasının, insanların fiziksel ve zihinsel kapasitelerini sonuna kadar zorlayan bir kişiliğe sahip olduğunu ileri sürüyor.
Hawking ise, insanlarla ilişkilerini saldırganlıktan çok dinamizmin belirlediğini, kimseyi kırmak gibi bir niyetinin olmadığını kaydediyor.
Stephen Hawking, kara delikler, yerçekimi, zaman içinde yolculuk v.b. konuların yanı sıra, sosyal faaliyetlerle de yakından ilgilenerek, fanus içindeki bilim adamı görüntüsü çizmekten kaçınıyor. Tiyatro ve operadan çok hoşlandığı gibi baloları da kaçırmamaya çalışıyor.
Hawking’in cazibesi
Bilim adamı ve yazar kimliğini popülerleştirmeyi başaran Hawking’in cazibesinin sırrı nereden kaynaklanıyor?
Fransız felsefeci Sacha Bourgeois û Gironde, bizlerin ruh ile vücudu birbirinden bağımsızmış gibi algıladığımızı, Hawking’in de bu algılamayı çok daha uç noktalara götürdüğünü belirterek şöyle diyor:
‘Hawking’te iletişim mekanikken, düşünce aynı düzlemde bulunmuyor. Kendisi, insan soyunun en uç noktasını oluşturuyor. Hastalığı nedeniyle yapamayacağı şeyler olduğunu kabul etseydi, dış dünyanın dayatmaya çalıştığı kısıtlamaları benimsemiş olacaktı. Bu da, özürlü için olumsuz bir durumdur. Hawking tam tersine, insana özgü yeteneklerin değişik şekillere bürünebileceğini gösterdi. Hedeflerini belirlediği ve bunlara ulaşmak için gerekli fonksiyonlara sahip olduğu andan itibaren herhangi bir şeyden vazgeçmek zorunda kalacağına inanmıyor. Onun bu uyum kapasitesi de insanların gözünde çekici hale gelmesini sağlıyor.’
Özel bir hasta
Stephen Hawking’e 21 yaşında, sinir sistemini etkileyen ALS (Amyotrofik lateral skleroz) tanısı kondu. Charcot hastalığı (1869’da hastalığı tanımlayan Fransız nöroloğun adı) olarak da bilinen hastalık, örneğin Fransa’da yılda 800 kişiyi etkiliyor. Dünyada ise 100 bin kişiden iki kişi bu hastalığın pençesinde kıvranıyor.
ALS, Alzheimer’den sonra en sık rastlanan kronik nörolojik hastalık. Araştırmacılar hastalığın çok hızlı geliştiği ve ölümcül olduğuna dair yaygın kanının doğru olmadığını belirtiyorlar. Buna örnek olarak da, hastalığın çok yavaş geliştiği Hawking gösteriliyor.
Ancak Hawking’in istisnai bir durum oluşturduğu da belirtiliyor. Nitekim tıp çevreleri ünlü fizikçi çok genç yaşında hastalandığı için (ALS genellikle 40 yaşından itibaren ortaya çıkıyor) hastalığın ALS olduğundan tam da emin değiller; Hawking motor nöronu etkileyen bir başka sinir sistemi hastalığına yakalanmış olabilir.
ALS yavaş yavaş, kaslara komuta eden sinir hücreleri olan beynin ve omuriliğin motornöronlarını yok ediyor. Gelişimi kişiden kişiye değişen hastalık, beyinsel faaliyetleri hiçbir şekilde etkilemezken, motör nöronların yüzde 80’ini yok edebiliyor!
Kestirme yol kurt delikleri
Einstein ve Newton’la poker oynamak, Marilyn Monroe’yu kucağına oturtmak... İşte Hawking’in rüyası! Belki de Hawking dışındaki diğer fizikçiler de aynı nedenden dolayı zaman içinde yolculukla ilgileniyorlar. Onlar da Hawking gibi aynı tutku ve şevkle bu tür bir gelişmeyi sağlayabilecek reçete ve koşulları araştırıyorlar.
Zaman içinde yolculuk fikri Einstein ve ünlü denklemleriyle doğdu. Ludwig Flamm adındaki fizikçi, Einstein denklemlerinin zaman içinde yolculuğa olanak sağladığını gördü. Teoriye göre, zaman-uzay içinde bir tür kestirme yol olan kurt delikleri vardı. Einstein ve kara deliklerin yaratıcısı Jim Wheeler bunları araştırmaya başladı. Ancak çalışmaları bir yere varmadı ve kurt delikleri de açılamadan kapanmak zorunda kaldı. Sadece bilim kurgu öykücüleri ve sinemacılar bu konuyu sürekli gündemde tuttular.
80’li yılların ortalarında ise Stephen Hawking ve Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden Kip Thorne konuyu yeniden gündeme getirdiler. Zamanda yolculuk için negatif enerji gerektiğini belittiler, ancak bu enerji de kara deliklerin sınırı dışında Evren’de pek bulunan bir madde değil. Hawking, kurt deliklerinin ortaya çıkması için gereken koşulların başka yerlerde de yaratılabileceğini söylüyor. Ancak bu mümkün olsa bile, Doğa, zaman içinde yolculuğu yasaklıyor. Ancak hesaplarda olası görünen zaman içinde yolculuğun teorik olarak bile olabilirliğini gösterebilmek için beki de Herşeyin Teorisinin bulunması gerekiyor.
Zaman armuttur
Ceviz kabuğu içinde zaman ve şimdi de armut şeklinde zaman: Stephen Hawking herhalde tatlı ve anlamlı görüntüleri seviyor.Armut benzetmesi: Evren’in derinliklerinden bizlere kadar ulaşan parlak ışınlar, armut şeklinde uzanıyor. Big Bang’den (Büyük patlama) beri aynı noktadan demet halinde yola çıkan parlak ışınlar, eğilerek daha sonra bize doğru yönelirler. Uzay-zaman boş olsaydı, bu ışınlan doğrusal bir yol izleyeceklerdi. Oysa evrendeki kütleler, ışığı yolundan saptırırlar ve yolunu sürdürmesini zorlaştırırlar. Evren’in temeli, ışınların eğimini büyük ölçüde etkileyen önemli bir madde yoğunluğundan oluşmuştur. Gerçekte Big Bang’den beri ışık konisi, kozmik ışınlamanın başlamasından bu yana gittikçe daralan maksimal bir noktaya kadar genişlemiştir ve bir noktadan sonraki daralma bize kadar sürmüştür. Buradan şu ünlü şiirsel armut görüntüsü ortaya çıkmaktadır.
Fizikçimiz, gerçek zamana hayali bir zaman daha eklemektetir. Hayali zamanda akıp giden her öyküye gerçek zamandaki bir öykü denk düşer... Evren küre üzerinde evriliyormuşçasına, her tür sınırdan arınır. Zamanın başlangıcı yoktur... Ve de hangi zamanın gerçek ya da hayali olduğu bilinmemektedir.
1. Kurt deliğinin tarifi: Bir ucu dünyadayken diğer ucu uzay gemisinde. Zaman içinde uzun bir yolculuk için ideal.
2. 12 saatte giriş, 10 saatte çıkış! Kurt delikler zaman içinde gerilere götürüyorlar.
3. Uzay gemisi, güvertedeki kurt deliği sayesinde dünyaya geri dönüyor.
4. Zaman uzay gemisindeki uçta, dünyada olan uca göre daha yavaş akıyor. Burada da ilginç bir çelişki ortaya çıkıyor.