Kaliforniya’nın Büyük Okyanus’a bakan yüksek tepelerinde bulunan Salk Enstitüsü laboratuvarlarında, kafeslerinin içinde koşuşturup duran bir takım tuhaf hayvanlar, yiyor, içiyor, çiftleşiyor ve yanlarına gelen insanlardan kaçmaya çalışıyor.
İlk bakışta sıradan farelere benzeyen bu hayvanlar, doğal yöntemlerle dünyaya gelmiş kuzenlerinde bulunmayan gizli bir özellik taşıyor. Bu özellik, beyinlerinin içinde görmelerine, duymalarına ve düşünmelerine yardım eden canlı insan nöronlarının bulunması.
Salk Enstitüsü’nden biyolog Fred Gage, Parkinson ve Alzheimer gibi sinir ölümüyle ilgili hastalıklara yakalanan insanlarda nöronların nasıl dejenere olduğunu ve öldüğünü anlamak için bu yarı insan, yarı hayvan yaratıkları yaratmış.
Hastalık belirtilerini önlemeye yönelik tedavi olanaklarının geliştirilmesinde en umut verici yöntem, bugün için, beyin hücrelerini doğal ortamlarında incelemek Ğfonksiyonları devam eden bir beynin içinde-.
Doğal olarak insan beyni üzerinde deneyler yapmak mümkün olmadığı için, az miktarda da olsa insan beyin hücresi taşıyan hayvanların insan araştırmalarının yerini doldurabileceği düşünülüyor.
Bush, büyük engel
Ne var ki pek çok insan bu tür araştırmalardan çok büyük rahatsızlık duyuyor. ABD Başkanı George W. Bush, Gage gibi bilim adamlarının savunulması gereken ahlaki sınırı geçtiğini düşünüyor.
Ancak Bush, bu düşüncesiyle biyotıbbın gelişmesi önünde ciddi bir engel oluşturuyor.
Başkan 2006’daki Ulusa Sesleniş konuşmasında, Kongre üyelerine, insan-hayvan karışımı yaratıkların üzerinde yapılan deneyleri durdurmaları yönünde çağrı yapmıştı.
Çünkü "İnsan hayatı Yaratıcı’nın bizlere sunduğu bir hediye" idi ve hiçbir zaman "değeri düşürülmemeliydi."
Kaldı ki Bush, birkaç günlük embriyolardan alınmış kök hücreler üzerinde yapılan çalışmaları da, kullanım sınırlaması getirerek, engellemeye çalışıyor. Şimdi kendisi ve kendisi gibi düşünen diğer liderlerle birlikte en umut verici çalışmaya da set çekmeye çalışıyor.
İlk kimera
Bilim adamları bu yarı insan hayvanlara "kimera" adını veriyor. Yunan mitolojisinde kimera
aslan kafalı, keçi vücutlu ejderha kuyruklu bir canavardır.
Yunanlılar kimeraları "canavar" olarak nitelendirir, çünkü bu yaratıklar her türün spesifik ve tek bir kategori oluşturduğunu savunan doğa yasasını ihlal ederler.
Öyle ki düşünürler binlerce yıldır böyle bir yaratığın varolabileceğini bile akıllarına getirmemişlerdir. Bu genel kanı 1984 yılında yara aldı.
O güne dek görülmemiş türde bir hayvan saygın bilim dergisi "Nature"ın kapağını süslüyordu. Danimarkalı embriyolog Steen Willadsen, koyun embriyosundan aldığı hücreleri keçi embriyosundan aldığı hücrelerle bir laboratuvar kabında birleştirdi. Ve ortaya "geep"(goat ile sheep sözcüğünün karışımı) adı verilen keçi kafalı, koyun vücutlu bir hayvan çıktı.
İnsan-hayvan kimeralarıGeep, biyoloji dünyasında büyük sansasyon yaratmıştı. Oysa, son birkaç yıldır kök hücre biyolojisindeki gelişmeler, bilim adamlarına insan-hayvan kimeraları yaratılmasına olanak verecek aşamaya geldi.
Bu gelişme, biyotıp analizlerinde ve tedavi yöntemlerinde devrim yaratacak bir potansiyele sahip.
Bütün bu gelişmeler çok basit bir soruyu akla getiriyor: Bilim adamlarının kimera macerasında ne kadar ileri gitmelerine izin verilecek?
Ne yazık ki bunun tek bir yanıtı yok. Bir yanda bu çalışmaların biyotıp araştırmalarına ve insan sağlığına sağlayacağı yararlar, diğer yanda ise insanların hayvanlarla karıştırılması fikrine ve deney için yaratılan hayvanların insan kategorisine dahil edilip, insanların yararlandığı haklardan yararlanmaya kalkma olasılığına duyduğumuz derin nefret var.
Amaç yedek organ yetiştirmek
Neyse ki kimera çalışmalarında herkesin hemfikir olduğu tek bir konu var. O da organ nakli için organ yaratma çabalarıdır.
Biyotıp uzmanları, hayvan fetüslerine veya embriyolarına insan kök hücreleri -her tür yetişkin dokuya dönüşebilme özelliğini taşıyan hücreler- yerleştirerek karaciğer veya böbrek gibi insan organları taşıyan hayvanlar yetiştireceklerini umuyor.
Bu doğrultuda çabalar halen devam ediyor. 2002 yılında Philadelphia’da Children’s Hospital’dan Alan Flake ve Nevada Üniversitesi’nden İsmail Zanjani, insan kök hücrelerini annelerinin rahminde gelişmekte olan erken evredeki koyun fetüsleriyle birleştirdiler.
Doğumdan sonra kan, kıkırdak, kas ve kalp gibi çeşitli kuzu dokuları yüzde 40 oranında insan katkısı içeriyordu. Ancak dış görünümü tümüyle hayvandı.
Böbrekler ve idrar
2003 yılında İsrail’deki Weizmann Enstitüsü’nden Yair Reisner insan böbrek kök hücrelerini farelere yerleştirdi ve hücrelerin tam olarak fonksiyonel ancak minyatür insan böbrekleri haline gelmesi için özel tekniklerle müdahalelerde bulundu.
Böbrekler sonuçta idrar üretebildi. Bu koldan ilerleyen çalışmalardan alınan sonuçlar ve diğer araştırmalar, kimera yaratılmasının temelinde yatan gerekçenin, fonksiyonel insan karaciğeri, böbrek ve kalp gibi organların geliştirilmesi olduğunu gösteriyor.
İnsan kalpli domuzlar yetiştirme fikri ilk bakışta ürkütücü gelebilir. Ancak diğer tekniklerle karşılaştırıldığında bunun da kabul edilebilir bir yöntem olduğu görülüyor.
Biyoteknolojiye karşı çıkanlar ve hayvan hakları savunucuları gibi az sayıda eleştirel yaklaşımın dışında, bu proje genel olarak olumlu karşılanıyor.
Ne var ki insanları insan yapan kavramların başında gelen "insan zihniyeti kavramı", farelere insan beyni hücresi yerleştirilmesiyle yara alınca, çok sayıda insan bu çalışmalara kuşkuyla bakmaya başladı.
Beyin, fare
Geçen aralık ayında Gage annelerinin rahminde gelişmekte olan fare embriyolarının beyin bölgelerine insan embriyonik kök hücreleri enjekte etti. İnsan hücreleri başarılı bir şekilde fare ön-beyninde aktif insan nöronlarına dönüştü .
Ön-beyinde yüksek beyin fonksiyonları yer alır. Gage’in farelerinin beyni yüzde 1’lik insan hücresinin dışında tümüyle fare beyi özelliği taşımakla birlikte, Stanford Üniversitesi’nden profesör Irving Weissman’a göre, tümüyle insan hücrelerinden oluşmuş fare beyni, insan nörolojik hastalıkları için daha iyi bir model oluşturabilir.
Weissman böyle bir beyni yaratmak için gönüllü olduğunu söylüyor. Ancak yüzde yüzlük bir oran dahilinde insan hücresinden oluşan fare beyni yaratma fikri tıbbi etiğin kırmızı çizgisini ihlal etmiş olmuyor mu?
Bilinç yaratmak mümkün değil
Newsweek, 31 Temmuz 2006 sayısında yayımlanan habere göre, biyologlar, insan hücrelerinden oluşmuş fare boyutundaki bir beynin, insan bilincinin yakınından bile geçmeyeceğine kesin gözüyle bakıyorlar.
Ancak hareket eden ve kendini besleyen bir organizmanın içindeki insan beyninin biyolojik varlığı, o organizmanın insan olduğunu gösteren tipik bir biyolojik kanıt olarak kabul edilebilir.
Bu mantıktan yola çıkan ahlakçı bir insan, deneylerde kullanılan yüzde yüz insan hücreli beyin taşıyan farelere de insanlara tanınan hakların tanınması gerektiğini ileri sürebilir.
Fare insan olamaz
Ancak sağduyumuza kulak verip, bu farenin insan olmadığına karar verirsek, hareketli, tepkisel bir organizmanın içindeki insan beyninin, o organizmanın insan familyasına dahil edilmesi için gerekli kriteri oluşturmadığı sonucunu çıkartırız.
Kaldı ki bunun tam tersini düşünmek hem evrensel insan haklarının temel kavramlarına hem de sağduyuya ters düşmektir.
Bugüne dek bilim adamları maymun beynine çok az sayıda insan nöronu nakletmeyi başardı. Bilimsel topluluğun niyeti kesin olarak insanlara özgü minimal zihinsel özelliklere sahip kimeralar yaratmak değil. Yine de modern biyolojinin bu "ne idüğü belirsiz" yaratıkları mitolojinin dünyasından çıkartıp, gerçek dünyaya taşıdığını söylemek pek de yanlış olmaz. Sonuçta, insanları, insan olmayan yaratıklardan ayıran kesin çizginin giderek bulanıklaştığı da söylenebilir.
Willadsen’in "geep"iTümüyle insan hücrelerinden oluşmuş fare beyni, insan nörolojik hastalıkları için daha iyi bir model oluşturabilir. Ancak yüzde yüzlük bir oran dahilinde insan hücresinden oluşan fare beyni yaratma fikri tıbbi etiğin kırmızı çizgisini ihlal etmiş olmuyor mu?
Beyaz Fareler
Amerikan Kanser Enstitüsü’nden biyolog Colin Steward, işe beyaz fare embriyolarıyla başladı.
Siyah Fareler
Steward daha sonra siyah farelerin kök hücrelerini beyaz farelere yerleştirdi. Sonuçta ortaya çıkan yavrular iki türün de özelliklerini taşıyordu.