Mutfağa gidip kahvaltınızı hazırlarken, atalarınızın 2.5 milyon yıl önce geliştirdiği çanak çömlekten yararlanırsınız. Çayınızı yudumlayıp günlük gazetelere bir göz atarken, okuduklarınızı 2 milyon yıldan bu yana gelişen beyin fonksiyonları sayesinde anlarsınız.
Hálá evrim hakkında bilmediklerimiz bildiklerimizden fazla. Daha eski sorular tam olarak yanıtlanamamışken, yeni keşifler karşımıza yeni sorular çıkartıyor. Yukarıdaki 8 soru bizi hepsinden daha fazla ilgilendiriyor, çünkü kendimizi daha iyi tanımamız için köklerimizin uzandığı temellere inmekten başka çare yok.
1- İlk hominid (insan) kimdi?
2- Niçin iki ayağımız üzerinde yürüyoruz?
3- Beynimiz niçin bu kadar büyük?
4- Modern akıl nasıl oluştu?
5- Alet kullanmaya ilk ne zaman başladık?
6- Niçin yalnızca insan hayatta? İnsanın en yakın akrabaları olan neanderthal'ler ve homo erectus'lar niçin yok oldu?
7- Bizi insan yapan hangi genlerdir?
8- İnsanın evrimi sona erdi mi?
İnsanın evrimiyle ilgili çalışmalar son günlerde ilginç bir noktaya gelip dayandı. Bu konuda yazılan herhangi bir makalenin içeriği birkaç ay içinde güncelliğini yitirebiliyor. Sözgelimi geçen yıl Çad'da insanın ilk atalarına ait olduğu sanılan 6-7 milyon yaşında bir kafatası bulundu. Daha sonra geçen haziran ayında başka bir araştırma grubu, Etiyopya'da iki yetişkin ve çocuğa ait, yaklaşık 160.000 yıllık üç kafatasını daha gün ışığına çıkarttı. Bunlar modern insana ait en eski buluntulardı. Bütün bu kafataslarının insanoğlunun geçmişine ilişkin bazı temel sorulara yanıt getireceği düşünülüyor.
Nereden geldiğimizi ve ne olduğumuzu anlamaya yönelik bütün bu çalışmalar, iğneyle kuyu kazar gibi çok titiz ve sistematik bir şekilde yürütülüyor. Bu nedenle evrim ile ilgili sorular, yanıtlarından daha hızlı bir şekilde ortaya çıkıyor.
Aslında bilimin işleyiş tarzı da böyle. Herhangi bir bilim dalı ne kadar çok veriye sahipse, bilgiyi işlemek için aynı oranda alt-dal yaratma gereği doğar. Ve her alt-dal, çok sayıda yanıtlanmamış sorunun ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Kaldı ki insan türünün gelişimine ilişkin bu yeni bilgileri yorumlarken, sorular yol gösterici bir rol üstlenir.
20-30 yıl öncesine kadar evrim tarihi bilimin gündeminde yoktu. Ancak son yıllarda gün geçmiyor ki bu alanda önemli bir keşif haberi duymayalım.
Paleontologlar (eskivarlık bilimciler) atalarımızın fosillerini çıkartıp duruyorlar ve bu fosillerin bazıları DNA örnekleri içeriyor.
Bu arada genetikçiler evrimin gerçek ansiklopedisini -insan genomunun haritası- çıkarttılar. Ve birkaç yıl içinde genom haritamızı yaşayan en yakın akrabalarımızınki ile -şempanzelerle- karşılaştıracaklar.
İLK HOMİNİD (İNSAN) KİMDİ?
İlk hominidler şempanze, bonobo veya diğer maymun tipleri gibi olsaydı, sayıları binleri, yüzleri, hatta milyonları bulurdu. Fakat hominidlerden artakalanlar bugün yok denecek kadar az, çünkü fosillerin çoğu sırtlan veya diğer leş yiyiciler tarafından yenmiş, çok azı da çürüyüp çevreye dağılarak ortadan yok olmuş. Paleoantropologların elinde bugün ilk hominidlere ait birkaç diş ve kafatası parçasından başka bir şey yok. Bütün bunlara karşın paleoantropologlar (eskiinsan bilimciler) insanın köklerine ilişkin azımsanmayacak ölçüde bilgililer. Kısa süre öncesine kadar bilinen en eski hominid ‘Australopithecus afarensis'' idi. Bu türün 3.6 milyon yıl önce Doğu Afrika savanlarında yürüdüğü tahmin ediliyor. Bunların en tanınmışı Etiyopya'da 1974 yılında Lucy adı verilen ve son derece iyi korunmuş kadın iskeletiydi.
Çizgi düz değil
Son yıllarda paleoantropologlar, A.afarensis'ten daha yaşlı en az 5 tür daha buldu. Geçen yıl Fransa'daki Poitiers Üniversitesi'nden Michel Brunet ve ekibi Büyük Sahra çölünün kum tepeleri arasında 6 ile 7 milyon yıl önce yaşadığı tahmin edilen bir tür buldu. Bu türe ‘Sahelanthropus tchadensis'' adını verdiler.
Bu yeni fosiller, insanın geçmişine ilişkin yerleşik görüşleri yeniden tartışmaya açtı. ‘Biz evrim geçiren insanın düzgün bir çizgi boyunca ilerlediğini düşünüyorduk'' diye konuşan University College London'dan Leslie Aiello, ‘Ancak artık insan evrimini dal budak salmış bir bir ağaç gibi düşünüyoruz. Pek çok tür farklı yönlere doğru ilerleyerek, değişik bir yapı oluşturmuş.'' diyor.
Şu anda eski görüşlerin yerini alacak yeni ve güçlü bir kuram söz konusu değil. Bunun yerine çok sayıda tartışma sürüyor. Sözgelimi bazı paleoantropologlar Sahelanthropus'un, gorillere giden kolu oluşturduğunu ileri sürüyor. Ne var ki Brunet, küçük diş gibi özelliklerin hominidlere özgü bir özellik olduğunu söyleyerek bu görüşe şiddetle karşı çıkıyor. Brunet en eski hominid fosilini bulduğuna inana dursun, kimse hominid türünün evrim ağacını tam olarak resmetme şansına sahip değil, çünkü kimsede yeterli veri yok.
NİÇİN İKİ AYAĞIMIZIN ÜZERİNDE YÜRÜYORUZ?
Milyonlarca yıl boyunca ilk hominidler diğer maymunlara benziyordu. Bunlar kısa boylu ve modern insanlara oranla daha küçük beyinli idiler. Ayrıca konuşamıyorlardı ve mızrak gibi aletleri yapacak beceriye sahip değillerdi. Ancak maymun ile hominid arasında çok önemli bir fark vardı. Hominidler arka ayaklarının üzerinde doğrulup, ayakta durabiliyorlardı.
Atalarımızın ilk önemli dönüşümü iki ayakları üzerinde yürümektir. Bu özellik bizi insan yapan diğer özelliklerin evriminden önce ortaya çıkmıştır.
Atalarımızın niçin iki arka ayakları üzerinde doğrulduğu sorusu onlarca yıldır herkesin kabul ettiği bir açıklama ile yanıtlanıyordu. ‘Bu konuda uzun süredir geçerli olan açıklama, ilk insanın ormandan çıkıp savanlara geldiği ve burada hayatta kalmak -beslenmek ve avlanmak- için iki ayağı üzerinde doğrulduğu yönündedir'' diye konuşan University of Southern California'daki Jane Goodall Araştırma Merkezi'nden Craig Stanford, ‘Ancak bu eski hikaye artık inandırıcılığını yitirdi'' diye konuşuyor.
Bilim adamları eski Hominid bölgelerini ayrıntılı bir biçimde inceledikleri zaman buraların savan özelliği taşımadığını, tam tersi sık veya yoğun orman alanları olduğunu fark ettiler.
Hominidler ancak 2 milyon ile 2.5 milyon yıl önce savanlara taşınmıştı. Oysa ilk hominid bu tarihten 2.5 ile 3 milyon yıl önce iki ayak üzerinde yürümeyi öğrenmişti. Şimdi bilim adamları hominidleri ormanda yaşarken iki ayakları üzerinde doğrulmaya yönelten nedeni ortaya çıkartmaya uğraşıyor.
Bu soruyu yanıtlamadan önce, iki ayak üzerinde yürümenin geçirdiği evrimi araştırmak gerekir.
Fosiller bu konuda bazı ipuçları veriyor, ancak bu ipuçlarının neyi gösterdiği konusunda da anlaşmazlıklar mevcut. Lucy'nin iskeletini inceleyen bazı paleoantropologlar Lucy'nin modern insan gibi yürüdüğünü ileri sürerken, diğerleri Lucy'nin yerde çok beceriksizce yürümeye çalıştığını ve vaktinin çoğunu daha çok ağaçların tepesinde geçirdiğini ileri sürüyor.
En geçerli ipucu
Aslında eski hominidlerin yürüme stilleri hakkında net bir şey söylemek zor, çünkü bulunan kalıntılar çoğunlukla kafatası parçaları olduğu için bacak ve ayakların geçirdiği evrimi anatomik açıdan inceleme şansı yok denecek kadar az.
Modern insanın iki ayağı üzerinde doğrulmasıyla ilgili en geçerli ipuçları yaşamakta olan maymunlar. Ne var ki bu konuda da karşımıza başka bir sorun daha çıkıyor. Kimse şempanzelerin ortak atalarımız ile neleri paylaştığı konusunda kesin bir şey söyleyemiyor. Craig Stanford, vahşi doğadaki maymunları uzun süre inceledikten sonra elde ettiği sonucu şöyle açıklıyor:
‘İlk hominidler, yerde veya ağaç üzerinde kısa süre ayakta durarak yiyecek toplamış olabilir. Yani birden bire açık savanlara çıkıp koşuşturduklarını söyleyemeyiz. Kaldı ki evrim, böyle ani değişiklikler sonucu değil, ufak mütevazı değişiklikler sonucu oluşmuştur.''
BEYNİMİZ NİÇİN BU KADAR BÜYÜK?
Beynimizin yalnızca büyük değil, anormal derecede büyük. Bizim boyutlarımızdaki tipik bir memelinin beyni, normal olarak bizimkinin yedide biri kadardır. Ayrıca büyük beyin hominidler için de göreceli olarak yeni bir özelliktir. 7 ile 2 milyon yıl önce atalarımızın beyni modern şempanzelerin beyni kadardı. Hominid beyinlerinin büyümesi 2 milyon yıl önce başladı. Ve bu büyüme bundan 160.000 yıl öncesine kadar sürdü.
Beyin boyutlarının niçin bu kadar büyüdüğü konusuna gelince bilim adamları bunun evrimsel açıdan çok önemli bir avantajı olması gerektiği konusunda birleşiyor. Aiello bu konuda şöyle konuşuyor:
‘Enerji bakımından büyük beyin çok büyük miktarda enerji tüketir. Böylesine büyük ve değerli bir organ nedensiz büyümez.''
Başka açıklamalar
Ne var ki paleoantropologlar bunun nedenleri konusunda fikir birliği içinde değiller. Olasılıklardan biri şu: Daha büyük beyin hominidlere daha iyi alet yapmaları için bilgi-işlem becerisi kazandırmıştır. Kaldı ki yeni aletler sofralara yeni yiyecek türleri katmış, yeni yiyecekler de üreme yeteneğimizi artırmıştır.
Diğer bir açıklama da hominidlerin toplumsal yaşamları ile ilgilidir. Grup halinde yaşayan primatlar daha büyük beyne sahip olma eğilimindedir. Çünkü büyük beyin grubun diğer elemanlarının izinden giderken evrimsel avantaj sağlar.
Ayrıca kesin olan şu ki insan beyni zaman içinde son derece becerikli toplumsal bir bilgisayara dönüşmüştür. Bu bilgisayar sayesinde başka insanların düşüncelerini saniyenin çok küçük bir diliminde okumak mümkün olabiliyor. Empati dediğimiz bu yetenek insan ilişkilerinde kilit bir rol oynuyor.
MODERN AKIL NASIL OLUŞTU?
İki ayak üzerinde doğrulmak, büyük bir beyne sahip olmak, hatta alet yapmak bir maymunun insan özellikleri kazanması için yeterli değildir.
Türümüzün başlangıç noktası olarak değerlendirilen ‘Homo ergaster''i ele alalım.
1.7 milyon ile 600.000 yıl önce yaşamış olan H.ergaster ortalama 1.80 uzunluğunda idi. Bu türün orta boy bir beyne sahip olduğu, ormanlık alan dışındaki bölgelerde yaşadığı ve taştan balta ve diğer aletleri yapabildiği düşünülüyor.
Bütün bu özelliklerine karşın H.ergaster'in beyni bizimki gibi çalışmıyordu. Binlerce yıl boyunca taştan yapılmış balta ucunu bir sopanın ucuna bağlayarak mızrak yapma fikri akıllarına dahi gelmemişti. Oysa bu alet bunlara çok büyük bir avlanma avantajı kazandırabilirdi.
Ne var ki bu kadar basit bir silahı düşünememiş olmaları ilginçtir. Sembollerle düşünme ve iletişim kurma becerisine sahip olan modern bir beyin için böylesine basit bir fikir çocuk oyuncağından farksızdır.
Büyük sıçrama
Bilim adamları hala modern aklın ortaya nasıl çıktığını bilmiyor. Bu soruyu yanıtlamak özellikle zordur, çünkü H.ergaster'in ve diğer atalarımızın nasıl düşündüklerini bilemiyoruz. Bunların nasıl düşündüğünü anlamanın tek yolu yaptıklarına bakmaktır.
Fransa'daki bir mağarada bulunan 32.000 yıllık mamut ve gergedan resimlerini yapanların beyinlerinin bizimki gibi çalıştığı düşünülüyor.
Arkeologlar modern beynin 50.000 yıl önce bir sıçrama yaparak kendini farklı şekilde ifade etmeye başladığını keşfettiler. Bu değişimin sonucunda ortaya mücevherler, özenle yapılmış mezarlar, kemik uçlu mızraklar ve yeni silahlar çıktı. Bu aletleri yapan insanların kemikleri aynen bizimkilere benziyordu.
Bunlar ‘Homo sapiens'' türünden gelmekteydiler. Ancak bizim anatomimize sahip olmakla birlikte ilk insan olma özelliklerine sahip değildiler. 160.000 yıllık H.sapien fosilleri Afrika'da bulundu ve bazı uzmanlar bizim türümüzün 200.000 yıl önce de varolduğunu söylüyor.
Tartışmalı kuram
Stanford Üniversitesi'nden paleoantropolog Richard Klein bu konuda ortaya tartışmalı bir kuram atıyor: Modern beyin hızlı genetik bir değişim sonucunda ortaya çıktı. Klein bu değişikliğin tarihini 50.000 yıl öncesi olarak hesaplıyor. Çünkü kültürel eserler bu tarihten sonra ortaya çıktığı gibi, modern insanların Afrika'dan göçü bu tarihlerde başladı.
Klein'a göre modern beynin ortaya çıkmasıyle insanlık hiç olmadığı kadar gelişti ve Afrika gibi büyük bir kıta insana dar gelmeye başladı.
Diğer paleoantropologlar daha farklı düşünüyor. Connecticut Üniversitesi'nden Sally McBrearty'ye göre, modern insanların artistik ifadesi ve teknolojisi yüzbinlerce yıl süren yavaş bir sürecin sonucunda oluştu.
Afrika'daki çalışmaları sonucunda elde ettiği verilere göre modern aklın gelişimi Klein'ın 50.000 yıllık tarihinden çok önce başlamış olmalıydı.
250.000 yıl önce insanların çok değişik renklerde boya yaptığına ilişkin bulgular söz konusu. Aynı şekilde kemikten yapılmış bir
balık oltası iğnesinin 90.000 yıllık olduğu belirlendi.
ALET KULLANMAYA İLK NE ZAMAN BAŞLADIK?
Aletsiz bir yaşamı hayal etmek bile zor. Aletsiz bir yaşamda çıplak elle avlanılır, yiyecekler pişirilmeden çiğ olarak çiğnenir, bir mağara veya ağaç tepesi barınak olarak kullanılır.
Gerçekte aletlere bağlı bir yaşam beynimizde ve vücudumuzda yansıma buluyor. Beynimizdeki ellerin kontrolundan sorumlu bölgelere benzer bazı bölgeler diğer primatlara oranla daha büyüktür. Ellerimizin yapısı da farklıdır. Daha uzun başparmak ve diğer anatomik değişiklikler parmak uçlarımızla dokunmak ve aletleri tutmak konusunda avantaj sağlar.
İlk aletlerin kullanımı insanlık tarihinde bir dönüm noktasıdır. Böylece atalarımız, kendi atalarının erişemediği yerlerde yiyecek bularak yaşamları üzerindeki kontrolu artırmayı başardılar.
En eski alet 2,5 milyon yaşında
İnsanoğlunun teknolojik tarihi konusunda en güvenilir kaynak yine aletlerin kendisidir. Bilinen en eski hominid aleti 2.5 milyon yıllıktır. Bunlar Etiyopya'da bulunmuş kayalardan yontulmuş aletlerdir. Bugünkülerle karşılaştırıldığında çok basit olsalar dahi, bu aletler hominidlere filleri parçalama, kemiklerini kırarak içindeki iliği çıkartabilme olanağı sağlamıştır.
Bu zihinsel açıdan da çok önemli bir gelişmedir, çünkü insan kayaya bakıp bunun içinde bir silahın gizli olabileceğini fark etmiştir.
Ne var ki son yıllarda insan teknolojisinin miyonlarca yıl geriye giden bir tarihi olduğuna ilişkin ipuçları ortaya çıkıyor.
Öncelikle şempanze ve diğer maymunların alet yapma konusunda çok becerikli olduklarını görüyoruz. Dikenlerle kaplı bir yerde yürümek için şempanzelerin yapraklardan bir çeşit sandalet yaptıklarını biliyoruz. Balık tutmak için bir nevi olta ürettikleri de söylenenler arasında. Ne yazık ki yapraktan yapılmış sandaletler zamana karşı yenik düştüğü için bugün örneklerini göremiyoruz.
Alet yapmaya uygunlar
Bazı bilim adamları hominidlerin ellerinin şekillerine bakıp yaptıkları aletler hakkında tahminlerde bulunabiliyorlar. Sözgelimi Lucy ve akrabaları A.afarensis'ler bilinen en eski aletten milyonlarca yıl önce yaşamışlar. Şempanzelere benzer kıvrık parmaklarına karşın, bu tür hominidin başparmağı diğer parmaklarının uçlarına dokunabilecek kadar uzun.
‘Bu anatomik yapı bu yaratıkların taştan kaba aletler yapabildiklerini ortaya koyuyor'' diye konuşan George Washington Üniversitesi'nden Bernard Wood, ‘Hominidlerin 3.5 milyon yıl önce tahta ve taş malzemeyi oldukça büyük bir beceri ile işlediklerini tahmin ediyoruz. Dolayısıyla beyinsel kapasiteleri gelişerek, daha modern aletler yapabilecek beceriyi kazanmışlar'' diyor.
Ne var ki Wood gibi pek çok bilim adamı, alet kullanımının evrimi konusunda kesin bir değerlendirme yapamıyor.
NİÇİN YALNIZCA İNSAN HAYATTA? İNSANIN EN YAKIN AKRABALARI OLAN NEANDERTHAL'LER VE HOMO ERECTUS'LAR NİÇİN YOK OLDU?
Bugünün insanı, diğer canlı türlerini korkutucu bir hızla yok ediyor. Sözgelimi memelilerin yaklaşık dörtte biri yok olma sınırında. Ancak fosil çalışmalarından elde edilen bilgilere göre bu yok olma süreci binlerce yıldır giderek yükselen bir trend izliyor. Bu arada dikkati çeken bir ironi de, insanın en yakın akrabalarını dahi ortadan kaldırması.
İnsan mitokondriyal DNA'sı üzerinde yapılan çalışmalar, bugün yaşamakta olan tüm insanların kökünün, Afrika'da 150.000 yıl önce yaşamış Homo sapien türüne dayandığını gösteriyor. O zamanlarda başka hominid türü yaşamıyordu.
Avrupa'da yaşayan Homo neanderthalensis (Neanderthal'ler) yaklaşık yarım milyon yıl boyunca büyük beyinleri ve avlanma becerileri sayesinde hayatta kalmayı başardılar.
Asya'da ise Homo erectus yaklaşık 1.5 milyon yıl yaşadı. Ancak H.sapienler Afrika'dan göç etmeye başlar başlamaz bu türler çok kısa bir süre sonra ortadan kalktı. Bu hominidlere olan yakınlığımız nedeniyle ortadan yok olmaları pek çok soruyu da beraberinde getiriyor.
Neler oldu bilinmiyor
Çok eskilere dayanmayan bir tarihte, atalarımız bu diğer türlerle karşı karşıya geldi. Ancak bilim adamları bu karşılaşmanın nasıl geçtiği konusunda çok az şey biliyor. Klein bu konuda şöyle konuşuyor:
’H.erectus ile H.sapiens karşılaştığı zaman neler olduğu hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Tarihleri saptanmış daha fazla sayıda fosile ihtiyacımız var. 10 yıl içinde elimizde daha fazla veri olacağını umut ediyoruz. O zaman bu karşılaşmalar sırasında neler olup bittiğini daha iyi bir şekilde anlayabileceğiz.''
Neanderthal'ler net olmamakla birlikte arkalarında daha fazla iz bıraktılar. Neanderthal'lerin DNA örneklerini inceleyen bilim adamları bunların H.sapien'lerle fazla karışmadığını ortaya çıkarttı. Neanderthal'lerin bizim türümüzle karşılaştıktan 15.000 yıl daha Avrupa'da yaşamlarını sürdürdükleri düşünülüyor. Ancak zaman içinde sayıları azala azala tümüyle yok oldular.
Türümüzün avantajı ne?
Yıllardır bilim adamları Neanderthal'lerin ve H.erectus'un niçin ortadan kalktığını araştırıyor. Bu bağlamda H.sapien'lerin Afrika'dan toksik virüs taşımış olma olasılıklarından, savaşlara dek pek çok neden üzerinde duruldu. Ancak bunlardan hiçbiri kesinlik kazanamadı.
Bizim türümüzün sahip olduğu en küçük evrimsel bir avantaj, çok büyük bir fırsat yaratarak bugünlere dek hayatta kalmamıza yardım etmiş olabilir. Bu avantajlar, daha gelişmiş aletler yapmamız, uzun mesafe ticaretini gerçekleştirebilmemiz, daha fazla sayıda çocuk sahibi olmamız gibi faktörlere bağlı olabilir.
Lesie Aiello bu avantajın H.spien'in daha iyi giysilere sahip olması gibi basit bir ayrıntıdan dahi kaynaklanabileceğini ileri sürüyor.
İNSANIN EVRİMİ SONA ERDİ Mİ?
Basit bir maymundan, gezegenin en gelişmiş türü naline gelmek insanoğlunun tam 7 milyon yılını aldı. Evrimleşen beyin dünyada -belki de evrende- hiçbir türün başaramadığı işlerin altından kalkabiliyor.
Niçin evrime devam edip daha güçlü beyinlere sahip olmayalım? Bu sürecin devam edeceğini varsayıp, milyonlarca yıl sonra ‘Uzay Yolu'' dizilerindeki gibi bir beyne sahip olacağımızı düşünmek işin kolayına kaçmak olur. Ancak bilim adamları bu sürecin devam edeceğini düşünmüyor. Hatta evrimin çıkmaz sokağına girdiğimizi bile düşünüyorlar.
İnsan beyninin 160.000 yıldan bu yana çok fazla bir gelişim geçirmediğini aklımızdan çıkartmamamız gerekiyor. Eğer büyük beyin daha ileri zeka anlamına gelmiş olsaydı, doğal seleksiyon beynimizin gelişimini bugün de sürdürüyor olacaktı. Ancak büyük beyin de beraberinde pek çok sorun getiriyor.
Büyük beynin zorlukları
Genişleyen bir bilgisayar ağı gibi, büyük beyin, işlemcilerini birbirine bağlamak için giderek daha fazla miktarda bağlantıya gereksinim duyar. İnsan beyni işte bu limite ulaşmış olabilir. Büyük beynin insan vücudu üzerindeki talepleri çok yüksektir -özellikle hamile kadınlarda.
Kadının doğum kanalı bebeğin büyük beyninin geçmesi için yeterince geniş olmalıdır. Ancak bir kadının pelvis kemiği belirli bir limite kadar genişleyebilir. Eğer çok genişlerse kadın yürümekte zorlanır. Bu bile insan beyninin genişlemesini engellemeye yetecek kadar önemli bir nedendir.
Bu sorunun yanıtını kesin olarak öğrenmenin tek yolu sabırla beklemektir. Aiello bu konuda şöyle konuşuyor:
‘İnsan evrimiyle ilgilenen insanlar özellikle nereden gelip nereye gittiğimiz konusunu merak ederler. Ne var ki nereye gittiğimizi bilmemize imkan yok. Bu
piyango gibi bir şey.''
BİZİ İNSAN YAPAN HANGİ GENLERDİR?
Nisan 2003 tarihinde genetikçiler insan genomunun dizilimini tümüyle çıkarttılar. Şimdi sıra en yakın akrabalarımız olan şempanzelerin genomunu çözmeye geldi. Bu iki dizilimin yanyana getirilmesi çok şaşırtıcı bir görüntü yaratıyor. Binlerce pozisyonda bu ikisinin kodlarının pek çoğunun birbirinin aynısı olduğu görüldü.
Wayne State University'den biyolog Morris Goodman ve ekibi proteinlerin yapısından sorumlu olan DNA bölümlerini inceledi. Bu kritik bölgede insan ve şempanze genomu yüzde 99.4 oranında örtüşüyordu. Başka bir deyişle insanı insan yapan özellikler 0.6 oranındaki kısımda gizliydi.
Önemli sırlar çözülecek
Önümüzdeki yıllarda bu küçük kısım üzerinde yoğun araştırmaların sürdürüleceğine kesin gözüyle bakılıyor. İnsanlar ve şempanzeler arasındaki fark gün ışığına çıktıkça, bundan en fazla tıp yarar sağlayacak. Böylece şempanzelerin niçin AIDS'e, Alzheimer'a veya insanlara özgü diğer hastalıklara yakalanmadıkları anlaşılacak.
Bu iki genomu inceleyecek olan bilim adamları insanların evrim geçirerek insanlara özgü nitelikleri -iki ayak üzerinde doğrulmak, büyük beyin ve lisan- nasıl kazandıklarını ortaya çıkartacak.
Ancak bu arada tek bir genin insan doğasını oluşturduğu yönünde yanlış bir kanıya kapılmamak gerekiyor. Kaldı ki son yapılan araştırmalara göre, insanın şempanze kolundan ayrılmasıyla, birkaç bin insan geni yoğun doğal seleksiyona hedef olmuş.
Ayrıca bu genler insanı insan yapan özelliği tek başlarına işlevlerini sürdürerek değil, birbirleriyle etkileşim içine girerek kazanmışlar.
Kavramak, yakalamak
İnsan eli, en yakın akrabamız olan şempanze elinden çok farklıdır. 7 milyon yıl boyunca hominid atalarımızın hem el parmakları, hem de avuçiçi giderek kısaldı ve başparmakları daha esnek bir hale geldi. Bu değişikliklerin yanısıra beynimizin gelişen motor ve uyusal kapasitesi, elin kavrama ve yakalama yeteneğini büyük ölçüde artırdı. Dolayısıyla alet yapma becerisi gelişti. Ancak elin evrim süreci hálá tam anlamıyla bilinmiyor. Şempanze elinin bizimkinden çok farklı olmasına karşın, bu hayvanların da el becerileri son derece gelişmiştir. Şempanze de parmaklarını kanca yapacak şekilde kıvırabilir, küçük nesneleri başparmağı ve işaret parmağı arasında tutabilir. Hominid ellerininin 3.5 milyon yıllık fosilleri bazı yönlerden şempanzeye benzerken, bazı yönlerden de insanlara benziyor. Dolayısıyla bu yaratıkların ellerinin ne kadar becerikli olduğuna ilişkin bir varsayımda bulunmak güçleşiyor.A) Sahelanthropus tchadensis: Geçen yıl Çad'da bulunan bu kafatası parçaları en eski hominid akrabalarımıza ait olabilir. Kafatasının bazı anatomik özellikleri maymuna benzese de, diğer parçaları daha çok ileri hominidlere insanlar dahil benziyor.
B) Australopithecus afarensis: Bu türe ait en tanınmış iskelet Etiyopya'da bulunan Lucy'dir. Bu tür ayakları üzerinde doğrulabildiği halde, boyu yalnızca 120 santimdi ve küçük bir beyne sahipti. İki yıl önce bilim adamları Lucy'nin Kenyanthropus adını verdikleri bir çağdaşını buldular. Bu farklı bir tür olabileceği gibi A. afarensis'in Kenyalı akrabası olabilir.C) Australopithecus garhi: Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nden paleoantropolog Tim White ve meslektaşları 1999 yılında Etiyopya'da bu türü buldukları zaman, yanında taştan yapılmış aletlerle avlandığı anlaşılan antilop kemikleri de bulundu. White bu antilobun A.Garhi tarafından öldürülmüş olma olasılığının çok yüksek olduğunu ileri sürüyor. Bu durumda A.garhi'nin alet yapabilen en eski hominid olduğu savunulabilir.D) Homo habilis: Bu hominid şempanzeden yüzde 25 oranında daha küçük olmasına karşın beyni yüzde 50 oranında daha büyüktür. Bu büyük beyin avantajı sayesinde H.habilis'in alet kullanma konusunda çok ustalaşmış olduğu düşünülüyor. Bu türün öldürdükleri memelilerin büyük kemiklerini aletlerle kırarak içindeki iliği yedikleri ileri sürülüyor. Kemik iliği çok zengin bir enerji deposu olduğu için bu türe çok büyük üstünlük kazandırmış olabilir.E) Homo ergaster: Ayakta durduğu zaman boyu 1.80 metreye çıkan H.ergaster'in Afrika'nın en zor doğa koşullarında dahi hayatta kalmayı başardığı düşünülüyor. Kas gücünden çok aklına güvenen H.ergasterin yuvarlak bir kafatası, dışarı çıkık bir kaş kemiği ve şempanzeden yüzde 50 oranında daha büyük bir beyni -bizimkinin üçte ikisi boyutlarında- vardı.F) Homo erectus: Afrika'yı en erken terk eden hominid'dir. Buradan Endonezya ve Çin'e (Bu kafatasının bulunduğu yer) gittiği düşünülüyor. Beyin gücünün kapasitesi hakkında pek bir şey bilinmiyor. Bazı bulgulara göre H.erectus deniz yoluyla okyanusu geçmiş olabilir. Ancak 1.5 milyon yıl boyunca baltadan başka bir alet yaptığına ilişkin herhangi bir kanıt elde edilemedi.G) Homo heidelbergensis:
Pek çok bilim adamına göre bu, yarım milyon yıl önce Afrika'dan Avrupa'ya göç eden ilk tür. Avrupa'ya mızrağı ilk bunların getirdiği düşünülüyor. Ancak bu ilk insan türünün, bugünkü anlamda lisan kullanmadıkları, dolayısıyla da soyut düşünce üretme aşamasına gelemedikleri görülüyor.H) Homo neanderthalensis:
Neanderthal'lerin İspanya'dan İsrail'e uzanan çok geniş bir bölgede binlerce yıl yaşadıkları düşünülüyor. Bugün elimizdeki bulgulardan Neanderthal'lerin buzul çağının zor koşullarına dayandığı, avlanma konusunda büyük aşama kaydettiği, fiziksel dayanıklılıklarının çok üst düzeylere vardığı görülüyor. DNA ve fosil incelemeleri sonucunda modern insanların Avrupa'ya ayak basmasından sonra Neanderthal'lerin yok olduğu ortaya çıktı.İ) Homo sapiens idaltu
Türümüzün bilinen en eski fosili. Berkeley'den Tim White ve ekibi tarafından geçen haziran ayında Etiyopya'da 154.000 ile 160.000 yıllık olduğu sanılan iki yetişkin ve bir çocuk fosili bulundu. Bu yetişkin insan, kendisini diğer hominidlerden ayıran özelliklere sahip. Bu özelliklerin başında yuvarlak kafatası ve kaş kemiği çıkık olmayan yassı yüz geliyor. Aynı zamanda birbirinden ayrık gözler gibi diğer özellikler bu türü Afrika'daki daha eski türlere bağlıyor. White'ın bu fosili, bugünkü insanların atalarını 150.000 yıl önce Afrika'da yaşamış küçük bir gruba bağlayan genetik çalışmaları destekler nitelikte.