Oluşturulma Tarihi: Ekim 25, 2003 23:04
‘Araştırmalarımız insanın anıları ne şekilde depoladığını ve anımsadığını daha iyi anlamamıza yardımcı oldu’, diyor Beth Israel Deaconess Tıp Merkezi’nden Matthew Walker. Nature dergisinde yayımlanan araştırma yazısına göre, insan beyni bilgisayar işlemcisine benzer bir şekilde çalışıyor. ‘Bir anı, tıpkı bilgisayardaki metin verisi gibi oluşmakta’ diye açıklıyor Walker. Eğer bilgisayarı kapatmadan önce verileri kaydetmezseniz silinir gider.
Araştırmacılar her şeyden önce otomobil sürmek veya müzik aleti çalmak gibi koordinasyon yetilerine dayanan ‘nasıl’ anılarını analiz etmişler. Hiç zorlanmadan hatırladığımız ve fazla önem vermediğimiz bu anıların, aslında gündelik yaşam için ne kadar büyük bir önem taşıdığını nörolojik bozukluklara sahip kişiler çok iyi bilir. Hatırlamanın farklı evrelerini araştırmak isteyen bilim adamları 18 ila 27 yaş arasında değişen 100 denekten, farklı şekilde sıralanmış rakamları günün farklı bölümlerinde ezberlemelerini istemişler. İnsan bedeninin en az altı saatlik uyanıklık evresi yaşamış olması gerekiyor, çünkü beyin ancak o zaman ‘kaydet’ tuşuna basacak duruma gelerek, veriyi ‘hardisk’e aktarabiliyor. Ve bu süreç birkaç saniye içinde değil, saatler sonra tamamlanabiliyor.
Uyku, anıların kalıcı olmasında önemli bir rol oynamakta. Geceleri iyi bir uyku çeken denekler, ezberledikleri sayıları ertesi sabah (bir önceki akşama göre) çok daha iyi hatırlamış. Buna göre geceleri uykusuz kalan kişiler beyinlerinin bellek işlemlerini engellemiş olurlar, diyor Walker. Değişikliklere izin veren ise, üçüncü ve son hatırlama evresidir. Araştırmacılar öğrenilmiş olan bir yetinin, biçimlendirilebilir ve diğer bağlantılarla değiştirilebilir olduğunu da bulmuşlar. Bu şekilde örneğin bir müzik aleti çalma yeteneğimizi geliştirebiliyoruz. Son araştırma sonucu post-travmatik stres sendromu gibi psikolojik bozukluklara sahip hastaların tedavisinde yararlı olabilecek.
Amerika’da diyabet riski hızla yükseliyor
Son araştırmalara göre Amerika’daki diyabet hastası sayısı 1990 ve 1999 yılları arasında %40 oranında artarak 20 milyonhastaya ulaştı. Araştırmacılar, artışın böyle sürmesi halinde 2050 yılına dek erkeklerin üçte birinin ve kadınların %38,5’inin diyabete yakalanmış olacağını tahmin ediyor. Atlanta Hastalık Kontrolü ve Önlemleri Merkezi bilim adamlarına göre, diyabet riski kalp hastalıkları riski kadar yüksek. Diyabet erken teşhis edilip tedavi edilmediği taktirde, böbrek bozukluğu, körlük, kapanmayan yaralara yol açabildiği gibi uzuvların kesilmesine de neden olabiliyor. Amerika’daki diyabet tip II riski aşırı şişmanlıkla ortaya çıkıyor. Fazla gıda alımı nedeniyle beden daha fazla ensülin hormonu üretir ve hücrelerin buna git gide daha kötü reaksiyon göstermelerine sebep olarak sonunda hücreleri ensüline karşı bağışık kılar. Bir bağışıklık hastalığı olan diyabet tip I’de ise antikorlar ensülin üreten hücrelere hasar verir.
Fiziksel ve manevi acılara beynin tepkisi aynı
Bu durum aslında çocuklarda daha kolay izlenebiliyor. Mesela küçük çocuklar oyun dışı bırakıldıklarında tıpkı düşüp bir yerlerini incittiklerinde olduğu gibi ağlamaya başlar. Fakat yetişkinler gerek fiziksel gerekse manevi acılarını kontrol altına alarak gizliyor. Avustralyalı ve Amerikalı bilim adamlarından oluşan bir araştırma ekibi, şimdi her iki acı türünde de aynı beyin bölgesinin etkinleştiğini buldu. Araştırmacılar beynin, toplumdan uzaklaştırma sırasında ne şekilde reaksiyon gösterdiğini anlamak için denekleri bir tür video oyunuyla test etti. Deney sırasında deneklerin beyin etkinliklerini kaydeden araştırmacılar, düzenlenen farklı üç koşulda da beynin merkezindeki bir bölgenin etkinleştiğini fark etmişler. Aynı beyin bölgesi daha önce fiziksel acılarla ilişkilendirilmişti. İkinci bir beyin bölgesi, sadece deneklerin bilinçli olarak oyun dışı bırakıldıklarını anlamaları halinde etkinleşmişti. Sağ beyin kabuğunda yer alan bu bölge ise, normalde, umutsuz olma durumunda aktifleşiyor. Araştırmadan elde edilen sonuca göre beyin, insanın bilinçli veya bir aksaklık yüzünden toplumsal bir etkinlikten uzaklaştırıldığını fark edebiliyor.
Terminator’ün hilesi gerçek oldu
Şimdi Kaliforniya Valisi seçilen Arnold Schwarzenegger, Terminator 2 filminde bedenini dilediği gibi değiştiren hata tamamen çevresiyle kaynaşıp görünmez hale gelen süper gelişkin bir robotu canlandırır. Çinli bilim adamları şimdi benzer bir şekilde eriyip katılaşan bir madde geliştirdi. Hongkong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi bilim adamlarından Ping Sheng’in Nature Materials dergisinin son sayısındaki raporunda, elektro reolojik sıvılarla ilgili deneylerinden söz ediyor. Söz konusu sıvıların yoğunluğunu ve akıcılığı, elektrik alanıyla değiştirilmekte ve bu etki uzun bir süredir araştırılmaktaydı. Deneyler, teorik açıklamadan bağımsız olarak elektro reolojik sıvılar için yeni kullanım olanakları sunuyorlar. Tabii eridikten sonra yeniden katılaşan robotlar henüz hayal ama sıvı maddelerin elektrikle yönlendirilmesi en azından otomobil endüstrisinin işine yarayabilir. Sheng ve ekibi çalışmalarında aktif olarak yönlendirilebilen debriyaj, amortisör, supap ve kilit önerileri de sundular.
Bitkiler de ozon tabakasına zarar veriyor
Yeni keşfedilen bir bitki geni, bitkilerin de ozon tabakasına zarar verdiğini gösterdi. HOL olarak isimlendirilen gen, tümünde olmasa da birçok bitkide stratosferdeki ozon tabakasına zarar veren metil halojenitlerin oluşumundan sorumlu. Metil halojenitler, metil iyoditler gibi uzun bir süre soğutucu madde ve yakıt olarak kullanılan flüor klor hidrokarbürlerle benzer. Bu maddeler ozon tabakasına zararlı olduğunun bilinmesinden bu yana kullanılmıyor. Ancak son araştırmalar bitkilerin de benzer etkilere yol açtığını gösterdi. Bilim adamları üç yıl önce mesela pirinç tarlalarının dünyadaki tüm metil iyodit üretiminin %5’inden sorumlu olduğunu bulmuşlardı. Kaliforniya Üniversitesi’nden Robert Rhew şimdi HOL geninin keşfiyle bu bitki özelliğinin ne şekilde ortaya çıktığını buldu. Metil halojenit üretimi HOL geniyle kontrol edilen bitkilerde gerçekleşmekte ve bu genin devre dışı bırakılmasıyla üretim durdurulabiliyor. Söz konusu gen, pirinç, pamuk ve tahılda bulunmuş ve bilim adamlarının tahminleri tüm bitkilerde bu tür bir genin bulunduğu yönde. Ancak ozon tabakasının bozulmasından tabii ki en başta insanlar sorumlu diyor Rhew.
Sigara bırakma çabasında genler de etkili
Belli başlı gen dizgelerinin sigara alışkanlığının bırakılmasında olumlu bir etki yaptıkları bulundu. Buna göre sigarayı bırakmakta zorlanmayan kişilere genleri yardımcı oluyor, diyor bilim adamları Health Psychology dergisinde. Pennsylvania Üniversitesi doktorlarından Caryn Lerman altı ay boyunca sigarayı bırakmaya çalışan 418 kişiyi izlemiş. Alışkanlıktan daha kolay kurtulabilmeleri için kişiler grup terapisine katıldıkları gibi antidepressan ilaçlar da almışlar. Lerman’ın ekibi genetik testler sonucunda sigara alışkanlığından en kolay kurtulanların belli başlı iki gen türüne sahip olduklarını ortaya çıkardı. Bilimsel adları ‘SLC6A3’ ve ‘DRD2’ olan genler, beyindeki mutluluk duygularını ayarlayan dopaminin özümlenmesinden sorumlular. Bilim adamları özel gen türlerinin beyindeki yüksek dopamin salgısını harekete geçirdiğini düşünüyorlar. Health Psychology dergisindeki araştırma yazısı ‘Effects of Dopamine Transporter and Receptor Polymorphisms on Smoking Cessation in a Bubropion Clinical Trial’ başlığıyla yayımlandı.
Kesin rapor: Avrupa’daki sıcaklardan 35.000 kişi öldü
Washington’daki Earth Policy Enstitüsü’nün (EPI) son hesaplarına göre, Ağustos ayında yaşanan aşırı sıcaklar yüzünden sekiz Avrupa ülkesinde en az 35.000 kişi yaşamını yitirdi. Bilim adamlarına göre gelecekte daha sıcak yazlar yaşanabilir. 14.802 kişinin öldüğü Fransa ilk sırada. EPI, Fransa’daki sıcaklar yüzünden Sars salgınına kıyasla 19 misli insanın öldüğünü dikkat çekti. Almanya’da 7000, İspanya’da 4200 ve İngiltere’de de yaklaşık olarak 2000 kişi yaşamını yitirmiş. Araştırmacılar 35.000 kişilik kaybın oldukça iyimser bir tahmin olduğunu ve diğer Avrupa ülkelerine ait verilerin eklenmesi halinde bu sayının daha da yükseleceğini bildirdiler. Ayrıca geçtiğimiz Ağustos ayı bugüne değin kuzey yarımkürede yaşanmış en sıcak yaz mevsimi olmasına rağmen araştırmacılar önümüzdeki yıllarda sıcakların biraz daha artabileceğini tahmin ediyorlar. İntergovernmental Panel on Climate Change tahminlerine göre dünyadaki ortalama sıcaklık bu yüzyılın sonuna dek 1,4 santigrat derece artacak.
Gizemli kayaların sırrı ne?
20 cm çapında yuvarlak çukurlar, derin çentik, kalp biçiminde ve yetişkin insanın ayak izine benzeyen motiflerden oluşan gravürler İskoçya sınırındaki Northumberlands bölgesinin kuzeyindeki kayalar üzerinde bulundu. Newcastle Üniversitesi’nden Aron Mazel ve Stan Beckensall, söz konusu gravürlerin daha önce bulunanlarla benzemediğini, motiflerin geçtiğimiz son 3000 yıla ait olabileceklerini düşünüyor. Bilim adamları ayrıca işaretlerin anlamı konusunda da bocalıyor. Kayalıkların kumtaşı olması nedeniyle önceleri biley taşı olarak kullanılmış olabilecekleri düşünüldüyse de uzmanlar bu teoriyi akılcı bulmadılar. İkinci bir teori ise işaretlerin bölgede yaşayan keşişlere ait olabileceğine dayanıyor. Araştırmacılar şimdi bu bilmeceyi çözebilmek için kamuoyunda da öneriler bekliyorlar.
Avrupa’da 50.000 kişi obezlikten kansere yakalanıyor
Aşırı kilolu insanlarda kanser riski daha yüksek. Sadece Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde şişmanlık nedeniyle her yıl 50.000 kişide kanser teşhisi konuluyor. Uzmanlar aşırı şişmanlığın kanser riskini erkeklerde %25, kadınlarda ise %37 oranında yükselttiğini tahmin ediyorlar. The Lancet dergisindeki yazı kilolu insanlarda özellikle de üreme organları, meme, böbrek,
yemek borusu ve bağırsakların kanser tehdidi altında olduğunun altını çizdiler. Uzmanlar şişmanlığın dünya genelinde yaygınlaşması yüzünden endişeliler. Son araştırmalar İngilizlerin %20’sinin, Amerikalıların üçte ikisinin aşırı kilolu olduğunu gösterirken, İspanya, İtalya ve Yunanistan’daki her üç çocuktan birinin şişman olduğunu ortaya koydu. 1989-1997 yılı arasında Çin’de de 20-45 yaş arası erkeklerde şişmanlığın üç kat artarken kadınlarda ise ikiye katlanmış. İngiltere’de şimdi bu gelişmenin nedeni ve ne gibi önlemler alınması gerektiği araştırılıyor. Uluslararası Şişmanlık Araştırma grubu başkanı Prof.Philip James, dünya genelindeki şişmanlığın beslenme alışkanlıklarının değişmesi ve yetersiz hareketle ilgili olduğunu söyledi.
İspanyol gribi biyolojik silah mı?
‘Sunshine Project’ silahsızlandırma organizasyonu, İspanyol gribi virüsünün yalıtıldıktan sonra günümüz grip virüsünün köklerine aşılandığını bildirdi. Amerikan Silahlı Kuvvetleri Patoloji Enstitüsü gizli bir şekilde virüsü genetik yöntemlerle yenileyince, İspanyol gribinin ölümcül özelliklerini kısmen canlandırmış. Tarihin en büyük grip salgınlarından birine yol açan İspanyol gribi yüzünden 1918 yılında 20 ila 40 milyon kişi yaşamını yitirmişti. Jeffrey Taubenberger’le birlikte çalışan ordu araştırmacıları, grip nedeniyle ölenlerin doku örneklerindeki virüs parçalarını yalıtarak iki genli yapay bir virüs üretmişler. Hayvanlar üzerinde denenen virüs oldukça etkili. Taubenberger’in İspanyol gribi üzerindeki araştırması Emerging Infectious Diseases dergisinde yayımlandı. Dergideki yazıya göre ordu araştırmacılarının hedefi bugünkü grip ilaçlarının 1918’deki virüsler üzerindeki etkisini test etmek. Sunshine Project uzmanları ise sırf bir tedavi yöntemi geliştirebilmek için tehlikeli bir virüsün yeniden üretilmesinin mantıklı bir açıklama olmayacağını söyledi. Biyolojik silah karşıtları öte yandan özellikle de Amerikan ordusunun İspanyol gribi virüsüyle araştırmasını siyasi açıdan kuşkulu buldu.
Hava kirliliği felç riskini yükseltiyor
Tayvanlı araştırmacılara göre, özellikle de sıcak günlerde ortaya çıkan hava kirliliği felç riskini yüseltiyor. Doktorlar, Journal of the American Heart Association dergisinde felç riskinin belli başlı maddeler yüzünden yükseldiğini bildirdiler. Kaohsiung Tıp Üniversitesi araştırmacılarından Chun-Yuh Yang, bir endüstri kenti olan Kaohsiung’da 1997 ila 2000 yılları arasında felç nedeniyle hastaneye yatırılan hastalara ait 23.000 veriyi değerlendirirken, hastaların hastaneye getirildikleri günün, bir hafta önce ve bir hafta sonraki hava kirliliği seviyesiyle karşılaştırmışlar. Kirlilik artışının felç riskini yükselttiğini bulan bilim adamı en zararlı maddelerin havada asılı maddelerin ve azot dioksit olduğunu ve bunların kanın akışkanlığını, damarları ve kalbi etkilediklerini sanıyor. Hava kirliliğine bağlı felç riski 20 santigrat dereceyi aşkın sıcaklarda iyice artmakta.