Indianapolis’ten bildiriyorum

Güncelleme Tarihi:

Indianapolis’ten bildiriyorum
Oluşturulma Tarihi: Eylül 01, 2002 00:00

Gillette'in promosyon gezisiymiş.Belli bir ürün miktarını satın alan 153 kişiyle (tüketici, toptancı ve süpermarket sahibi) Amerika'ya gidilecekmiş.Indianapolis'te Dünya Basketbol Şampiyonası izlenecekmiş.Tek gazeteci götürülecekmiş.O da benmişim.Acilen karar vermeliymişim.Gelir miymişim?Sessizlik.Karar vermek zaten hoşlandığım bir eylem değil..Hele o an, o saniye karar vermek...İmdaaaaaaaaat!*Telefonda Feride Edige ‘‘Cevabın nedir? Bekliyorum’’ diyor, o sırada berberdeyim ben, Sezen ayağıma pedikür yapıyor, bir taraftan da bana laf yetiştiriyor: ‘‘12 Dev Adam'a destek vermek hepimizin milli görevi, gitmelisin Ayşe’’, pis pis bakıyorum suratına, bir de Romen olacak güya, kendimi acayip baskı altında hissediyorum, tamam ben de millilerimizi izlemek, o coşkuyu hücrelerimde hissetmek istiyorum ama... Nasıl söylesem... Ben bir hafta boyunca sevgilimden nasıl ayrı kalırım? Kara kara düşünüyorum. Ama bu derin duygularımı kimseye açamıyorum, utanıyorum.Hem ne diyeceğim? ‘‘Aynı evin ayrı odalarındayken bile özlüyorum onu, elin Amerikası'nda hasret kuşuna dönerim ben’’ mi?Diyemem.Gülerler. Benimle alay ederler. Feride hala soruyor, ‘‘Geliyor musun?’’ diyor. Ben bu işin içinden nasıl çıkarım? Derdimi kime nasıl anlatırım?İmdaaaaaaaaaaat!*Anlatamadım.Basketbol ve milli duygular sanki aşkın önüne geçmiş gibi yaptım.Yalan halbuki.Bir süre sonra ben New York uçağındayım. İçim kan ağlıyor, yanımda Feride oturuyor, Allah'tan komik bir kadın, beni güldürüyor da acımı unutturuyor. Takriben 11 saat boyunca dedikodu yaptık. Çekiştirmediğimiz, hakkında konuşmadığımız kimse kalmadı. Kafamı kırmayacak olsa yazarım, ama kırar! Eski otelci olduğu için insana acayip hikayeler de anlatabiliyor, keşke onları bir kitapta toplasa. Diyeceğim biz Indianapolis'e gelmeden kanka olmuştuk bile. Yalnız kankamın şöyle bir sorunu var, yüzü olan hiçbir şey yemiyor, yanlış okumadınız, kırmızı et yemeyi filan bıraktım, tavuk da yemiyor, balık da. 16 yıldır filan böyle. Vejetaryan olduğundan değil, sadece yiyemiyor. Eğer yerse, geceleri o yediği zavallı hayvanların yüzleri birer birer gözünün önünden geçiyor. Onlar konuşmaya başlıyor. ‘‘Feride neden beni yedin?’’ diyor, o da çok fena oluyor. İçki de içmiyor kankam. Olsun, çok iyi bir seyahat arkadaşı ve taraftar...Çünkü benim gibi ağlıyor bir kere.Kırmızı giyen insanları görünce, Dağbaşı duman almış marşı söylenince, ortalık Türkiye Türkiye diye inleyince ağlıyor Feride...Indianapolis'e gelince... Güya ABD'nin 12. büyük şehri...Ama Yiğiter Uluğ'un deyişiyle Amerika'nın Kahramanmaraş'ı. Ne yazık ki doğru. Bir ana caddesi var, bizim Atatürk bulvarları gibi bir şey, bir tek orası yaşıyor, bütün oteller, kafeler, restoranlar da o caddenin üzerinde. Yürüyerek her yere ulaşabiliyorsun. Maçlara da zaten yürüyerek gidiyoruz. Bir tür Huzurkent burası. Anladınız biraz sıkıcı. Ama insanları acayip misafirperver. Hiç tanımadığınız insanlar sürekli ‘‘İyi misiniz?’’ diyorlar, cidden merak ediyorlar, herhangi bir şekilde yardımcı olabilmek için kendilerini parçalıyorlar. Indianapolis bu arada Türk kaynıyor. Bu durum da halkın çok hoşuna gidiyor. Kan geldi şehre, can geldi! Ne var ki, Dünya Basketbol Şampiyonası Indianapolisli'nin pek umrunda değil. Sallamıyorlar bile. Adamlar NBA maçlarına filan o kadar alışık ki, kesmiyor onları Dünya Şampiyonası. Maç günleri bizim otelde hayat şöyle başlıyor:Kırmızı Gillette formalarımız üzerimizde lobide buluşuyoruz. Acayip bir çoşku. Her tarafımızdan eşarplar, kırmızı fiyonklar, 12 Dev Adam maskeleri sarkıyor, elimizde bayraklar... Millet birbirini uyarıyor, bayrakların sopalarını içeri sokmak yasakmış, video kamera almayın, fotoğraf makinasına karışmıyorlarmış... Hepimiz birbirimizi ve ülkemizi seviyoruz... Acayip seviyoruz... Bugün yeneceğiz inanıyoruz... Sonra hep birlikte maçın yapılacağı salona yürümeye başlıyoruz. Biz şarkı söyledikçe insanlar bize bakıyor, o zaman daha da havaya giriyoruz. İşte öyle duygulu ve içli zamanlar bir ağlama duygusu baş gösteriyor bende. Zaten sevgilimden de ayrıyım, hep ağlıyorum. Bu arada itiraf etmem gerekiyor, Turizm Bakanlığı da iyi çalışmış, maçlar esnasında yüzlerce tişört, şapka, bayrak dağıttılar...*Şimdi daha fazla yazamayacağım.Maç var maç!!!Hazırlanmam lazım. Zaten maçlar devam ederken ne yazsan olmuyor yazmak değil yaşamak istiyorsun. Yani ben. Ama bitsin herşeyi ama herşeyi anlatacağım. Söz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!