Gençlik
Spor Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Türk Dünyasında Ortak Sporlar” isimli kitapta yer alan bilgiler, Osmanlı İmparatorluğu'nun, sporda çıkardığı kanun ve yaşattığı geleneklerle spor kültürü ve ahlakında da günümüz sporunun ilham kaynağı olduğunu gösteriyor.
Osmanlılar, daha önceki dönemlerden devraldığı güreş, okçuluk, binicilik ve avcılık gibi evrensel sporların geleneklerini hem savaş eğitimi, hem de müsabaka sporları olarak, geliştirerek yaşattı.
Bu sporların eğitiminin geliştirilmesinin yanında, müsabaka geleneği ve kuralları da oluşturularak organizasyonel hale gelmesi sağlandı. Osmanlı devleti, bilim, sanat, edebiyat ve askerlik yanında spor kültürü bakımından da önemli geleneklere ve kurumlara sahipti.
Osmanlı'da spor meydanlarının vakfedilmesi, spor için gerekli sportif gereçlerin imalatı, sporun tekkelerle bütünleşmesi, padişahın da katıldığı spor müsabakalarında centilmenlik ve liyakatin geçerliliği, bazı sporlarda bir tür okullaşmaya gidilmesi ve ilk sporcu transferi, spora ne kadar önem verildiğinin aynı zamanda bir göstergesi.
DÜNYADA İLK SPORCU TRANSFERİ
Sporda birçok ilke Osmanlı döneminde imza atıldı. Dünyada ilk sporcu transferi Sultan İkinci Bayezid döneminde gerçekleştirildi. Sultan II.Bayezid'in, Amasya'daki ünlü sporcuları İstanbul'a getirmesi, tarihte ilk sporcu transferi olarak kabul ediliyor. Ayrıca, Sadrazam Kara Mustafa Paşa'nın emriyle 1682 yılında hazırlanan ve aslı Topkapı Müzesi Arşivi'nde bulunan Atıcılar Kanunu da “Kanunname-i Rimat” adıyla, ilk spor kanunu olarak tarihteki yerini aldı.
Osmanlı'da sporun biçimi ve organizasyonu rastgele ve sıradan olmayıp kurumlaştırılmıştı. Spor tekkeleri ve vakıflar kurulmuş, dünyada okçuluk konusunda ilk spor kanunu çıkarılmış, atıcılar için kabza alma (lisanslı sporcu olma) törenleri düzenlenmiş, sporcu davranışlarını belirleyen, kurallarda sürekliliği muhafaza eden gelenekler oluşturulmuş ve seçkin sporcuların çıkarılması için her türlü imkan hazırlanmıştı. Osmanlı devletindeki bu an'ane ve felsefenin etkisi günümüzde de kendisi gösteriyor.
Aba, Karakucak ve Kırkpınar güreşlerinin günümüzde hala otantik haliyle yaşaması bunun en güzel yansımaları. Osmanlı, Kırkpınar'ın yaşayabilmesi için hiçbir millette bulunmayan ağalığı ve sporda yasa gibi geçerli olan “Adat-i
Kadimeler'i belirleyerek, sporu ve sporcuları korudu. Ağalık müessesesi, günümüz sponsorluğunun da temelini oluşturdu.
İstanbul'da 1453 yılından beri var olan ve ok atmanın yanı sıra atletik sporların da yapıldığı Okmeydanı'na abdestsiz ve içkili girilmezdi. Yine okçular kendi branşlarında yükseldiklerini başkalarına göstermek için kabza (lisans) sınavına tabi tutulur ve ahlaken atıcılığa layık görülürlerse bu sınava alınırdı.
Spor için getirilen yazılı ve yazısız bu kurallar sporda hakkaniyeti, adaleti ve eşit şartlar altında yarışma ortamını sağladı. Yine sporda neyin değerli, neyin değersiz olduğuna ilişkin şeyh, usta ve çırak ilişkisiyle sporculara kazandırılan ahlaki davranışlarla, saygı ve hürmet gösteren, menfaat gözetmeyen, hileye başvurmayan, yardımlaşmayı seven örnek bir sporcu kişiliğinin oluşturulması amaçlandı.
Sporcular verilen çok büyük ödüllere rağmen amatörlük ruhunu muhafaza etmeyi başarmıştı. Pehlivanların, atıcıların (kemankeşlerin) ve cündilerin (binicilerin) örnek sporcu davranışları, toplumun düşüncelerini ve ferdi
davranışlarını da etkiledi.
Örneğin cirit oyununda ciritçilerin kin gütmemesi, oyunun en başta gelen kuralıydı. Ayrıca, oyunda ciridi ata atmak da yasaklanmıştı. Yine geleneksel güreşlerde rakibini yukarıya kaldırıp üç adım atan pehlivan galip sayılıyordu. Bu
güçlü pehlivanın rakibini yere atmasını önlemek ve doğabilecek bir sakatlığın önüne geçebilmek için getirilmiş bir kuraldı.
Osmanlı Devleti'ndeki spor kurumları ve alanlarında varlıklı-yoksul, asil-hakir ayırımı yapılmaz, müsabakalarına ve spor kurumlarındaki ziyafetlere sporcu olarak katılan vezirler ve devlet erkanı, protokolde resmi memuriyetlerine göre değil, spor sicilindeki derece, mertebe ve kıdemlerine göre yer alırlardı.
OSMANLI'NIN SPORCU PADİŞAHLARIOsmanlı padişahları sanat, edebiyat ve bilimdeki üstün eğitimlerinin yanı sıra güreşten okçuluğa, binicilikten avcılığa kadar çeşitli spor dallarındaki başarılarıyla da tanındılar.
Padişahlardan 4. Murad, güreş, ok atma, binicilik, cirit, tüfek atma, gürz kaldırma, labut ve hışt atma ve tomakta üstün başarı gösterirken, 2. Mahmud da ok atma, binicilik, cirit, tüfek atma ve mızrakta, 4. Mehmed binicilik, cirit, tüfek atma ve tomakta devlet adamlığının yanı sıra, aynı zamanda iyi birer sporcuydular.
4. Murad'ın mermerden yapılma 102 kilogram ağırlığında bir gülleyi her sabah halkasından tutarak haremden has odaya ya da Bağdat Köşkü'ne kadar götürdüğü, akşam hareme dönerken de aynı şekilde getirdiğini çeşitli tarihi kaynaklarda görmek mümkün.
Yine aynı kaynaklarda Murat Han'ın bir cirit mızrağı ile arka arkaya konan dokuz kalkanı bir atışta deldiği, 200 okkalık bir gürzü kolayca kaldırıp salladıktan sonra fırlattığı, savaş zamanlarında metrise girip, topla nişan alıp düşmana isabet ettirdiği ve İstanbul Okmeydanı'ndaki kemankeşlik (okçuluk) müsabakalarında 707.5 metre mesafeye okunu atıp rekor kırdığı ve okun düştüğü yere rekorunu belgeleyen menzil taşı diktirdiği anlatılmakta.
Cihan pehlivanları ile güreşebilecek güce sahip olan Abdülaziz de ok atmayı, ata binmeyi, avlanmayı ve özellikle de güreşmeyi çok severdi.
Osmanlı İmparatorluğu'nda cirit de büyük ilgi gören bir spordu. Saraya kadar giren bu spor, günümüzde derbi maçlarını aratmayacak bir taraftar topluyordu. “Lahana” ve “Bamya” 2. Murad döneminde kurulan iki spor takımına girebilmek için çok iyi kılıç pala kullanmak ve iyi binici olmak gerekirdi. 3. Selim “Lahana” sporu tutarken, 2. Mahmud'un gönlü de “Bamya” spordan yanaydı.