Güncelleme Tarihi:
Daha çok erken de diyebilirsiniz ama ne demiş atalarımız: ‘Görünen köy kılavuz istemez.’ Bu sezon iki kardeş, iki ezeli, iki ebedi, iki lokomotif bu ligi çekip götürecekler gibi. Diğer takımlardan oldukça farklılar, daha keyifli anları, daha bitirici yıldızları, daha organize atakları daha golü düşünen kafaları var. Bunun sonucunu Avrupa sahalarında da görmek mümkün oldu geçen hafta içinde, hem Galatasaray hem de Fenerbahçe gerek oyun gerekse sonuç bakımından olmaları gereken yerde gözüktüler.
Edip Uras yazıyor |
Son söyleyeceğimizi önden söyleyelim. Futbol maçları tercihen çoğunlukla insanlar tarafından takip edilmesi gereken spor müsabakalarından. Dolayısıyla artık kabak tadı veren sahaya birşeyler atma, maça doğrudan müdahale etme, sahaya girip zeka seviyesini tüm milletle paylaşma gibi eylemlerin çok ciddi yaptırımlarla sona erdirilmesi şart. Nerede ve kimler demeye dilimiz varmıyor, neler tarafından yapılırsa yapılsın. Futbolumuz marka diye yırtınıyorsak bu markanın içinde olursa olmazlardan en birincisi budur. Bırakın Fenerbahçe’li futbolcuları, asıl Diyarbakırspor’lu futbolcuların konsantrasyonları yerle bir oldu, taraftarlarına el kol işareti yapmaktan yoruldular, bitkin düştüler. Anons yapılması da pek çare değil, belli ki tribündekiler neyse, insani iletişimle ulaşabilecek mesafede değiller.
Böylece zaten az sayıdaki keyifli mücadele izlenebilen Süper Ligimizin olası en güzel maçlarından birini saçma bir ÅŸekilde harcamış olduk. Oysa her yönüyle güzel bir maç izleyebilirdik, çakmaklar ve taÅŸlar ve ‘doÄŸal’ portakal suyu ÅŸiÅŸeleri arasında kaybettik maalesef.  Â
Sezon başından kuralımızı koyuyoruz: bu köşede hakem konuşmuyoruz. Bir nevi ‘Hakemsiz Hava Sahası’ yaratmaya çalışıyoruz. Hakem hatalarının da en az futbolcu hataları kadar normal ve bu oyunun içinde olduğunu anlamak ve hakemlere bizi yönlendirmeye çalıştıkları gibi ‘takılıp kalmamaya’ çalışıyoruz. Hakem konuşmaktan futbol konuşmaya fırsat bulamayan milletin çocukları olarak zorlanacağız elbet ama en azından şu zavallı köşemizde ‘şunu bunu çalsaydı’, ‘ofsaytı nasıl göremedi’ filan gibi 90 dakikalık maçı birkaç andan ibaret sayanlardan olmayalım diyoruz.
Fenerbahçe galipken herşey elbette toz pembe gözükebilir. Pembesi gitti tozu kaldı dememek için önce Bilica’nın futbolunun tozunu alması gerekecek. Sarı lacivertliler üç maçta bir gol yemiş olabilirler ama dünkü ilk gerçek ve zorlu puan mücadelesinde önce takipsizlik, sonra ceza alanı içindeki acemilik Bilica’lı defansın zor anlar yaşayacağına işaret. Her maçta bu kadar kolay geriden gelmek mümkün olmayabilir.
Orta alanda belirginleÅŸen mücadele gücü, maçtan maça farkeden performanslara raÄŸmen Fener’in her maç gol bulmaya devam edeceÄŸini gösteriyor. Kazım’ın performansı hala ÅŸahsi ama göze hoÅŸ geliyor, dün neredeyse hiç gözükmeyen Dos Santos, kaptanlığı hırçınlıkla birleÅŸtirmediÄŸi sürece Emre ve Aurelio kadar olmasa da o alana birÅŸeyler katan Christian Fener’in öne çıkan isimleri ÅŸimdilik.Â
Diyarbakırspor dün ikinci yarıda oyundan düştü, fizik olarak da moral olarak da maçı kaldıramadılar. İkinci yarının başında Fenerbahçe’nin öne geçmesi moral kondisyonlarını ciddi şekilde azalttı, tribünlerini sakinleştirmeye çalışırken kendileri sinirlendiler. Oysa Trabzon deplasmanında izlediğimiz Diyarbakırspor tam da ikinci yarıda diri kalabildiği, ikili mücadelelerde başarılı olabildiği için bordo mavili takımı şoka uğratmıştı. İlk yarıdaki mücadeleleri çok başarılıydı, ileride çok kuvvetli forvet oyuncuları var, işi futbol çerçevesinde tutmayı başarabilirlerse kendi sahalarında çok puan toplayabilirler. Sahaları ikidebir kapatılmazsa elbette.