Güncelleme Tarihi:
Fena satranç oynamam, her gün hiç yoktan birkaç espri bulup karikatür çizerim, polis romanı okurken daha 15. sayfada kimin öldürüleceğini, kimin katil çıkacağını şıp diye anlarım. Yani kafam iyi çalışır. Yarım yüzyıla varan gazetecilik yaşamımda ister istemez politika, ekonomi, hukuk, eğitim, felsefe ve güzel sanatlardan bile anlar oldum.
AMA BU FUTBOLU BİR TÜRLÜ ÇAKAMADIM!..
Futbolda hálá kafamın basmadığı o kadar çok şey var ki... Örneğin: Galatasaray, Ali Sami Yen Stadı'nda bir Anadolu takımıyla oynarken Galatasaray taraflısı seyirciler niye sahada olmayan Fener takımına küfreder?
Aynı taraftar, evde karısına, işyerinde patronuna, sokakta trafiğe kızınca yine Fenerbahçe'ye mi küfrediyor?
* * *
Ben televizyonda tek başıma maç seyrederken gıkım çıkmıyor. Ama birkaç arkadaşımla beraber izlerken niye bir avaza bağırıp duruyorum?
* * *
Mesleği futbolculuk olan bir delikanlı rakibine tekme attıktan sonra hakeme niye kızar? Eliyle, koluyla öfkeli hareketler yapar, hatta adamı niye itip kakar? Sarı ya da kırmızı kart gören futbolculara kulüpleri ekstra prim mi veriyor?
* * *
Bazen bir futbolcu bacağını tutup çığlıklar atarak yere düşüyor. Düştüğü yerde acıdan kıvrım kıvrım kıvranıyor. ‘‘Eyvah gitti çocuk... Acaba hastaneye kadar dayanır mı?’’ diyorum. Sonra elinde şişeyle sahaya bir adam koşuyor, futbolcunun bacağına fıs fıs diye su sıkıyor. Son nefesini vermek üzere olan delikanlı birden iyileşip ayağa zıplıyor ve tazı gibi koşmaya başlıyor. Acaba bu su sihirli mi, benim romatizmalarıma da iyi gelir mi?
* * *
Yabancı teknik adam işine de akıl sır erdiremiyorum. Beşiktaş'ın kovmaktan beter ettiği Toshack'ı Real Madrid havada kaptı. Daum ise sepetlenip döndükten sonra Almanya'da yılın teknik adamı seçildi. Trabzon'un teneke çalarak kovaladığı Leekens Belçika Milli Takımı'nın başına getirildi.
Bizim beğenmediklerimizi Avrupalılar beğendiğine göre bu futbol işini bizim kadar bilmiyorlar demektir. Ama bu cahillikleriyle hababam debabam bizi nasıl yenip duruyorlar?
* * *
Futboldan en iyi anlayan futbol yazarlarına bakıyorum; hepsi sakallı... Acaba ben de sakal bıraksam futboldan en iyi anlar mıyım?
Üründül'ü
seviyorum
BEN, köşe yazarlarını severim. Futbol köşe yazarlarını daha çok severim. Ama Milliyet'te yazan Ömer Üründül'ü en çok severim.
Üründül, bir maçın eleştirisini yaparken şöyle yazar: ‘‘Galatasaray'ın sahaya yayılışı tam saha presli tandem oynayacağının habercisiydi. Bu tip kontrollü yüksek tempo stratejisi, her tarafa basabilen oyuncu performansı gerektirirken çapraz ve kontra deparların adamları Hakan ve Arif'e, Hagi'nin asist yollarını açıyordu. Kollektif uyumun pres askeri Suat ise orta üçlünün dördüncüsü olurken, ileri ikiliyi de dörtlüyor ve Okan'la Emre'ye deplase olma pozisyonu yaratıyordu.
İşte, Terim'in deplasman stratejisi ve akılcı taktik planı buydu...’’
Dün Fatih Terim'e rastladım.
‘‘Yahu Fatih, sen neler yapmışsın?’’
‘‘Neler yapmışım?’’
‘‘Şu yazıyı oku da öğren.’’
Üründül'ün yazısını okuduktan sonra Fatih korkuyla elini boğazına götürdü. ‘‘Vallahi ben yapmadım!.. Ben, masumum abi!..’’ dedi.
Yazıyı bizim apartmandaki emekli General Kazım Paşa'ya gösterdim.
‘‘Strateji ve taktik hesaplarına bakılırsa bu, Napolyon Bonapart'ın Mısır'ın Fethi anıları olsa gerek.’’ dedi.
Yazıyı bizim köşedeki eczaneye götürdüm. Eczacı, ‘‘Bu ilaçlar bizde yok. İsterseniz yerine Geraljin'le Diyazem vereyim’’ dedi.
İtiraf edeyim, Ömer Üründül'ün ne dediğini ben de anlamıyorum. Ama yine de çok hoşuma gidiyor. Çünkü, bu bilimsel ve fiziksel tahlilleri okurken kendimi çok önemli biriymiş gibi hissediyorum.