Oluşturulma Tarihi: Ağustos 16, 1998 00:00
Rakı şişesinde Galip olsamSabahın köründe birisi, kapıyı çalıyor muydu yoksa karmaya mı çalışıyordu pek anlayamadım. Ama uyku sersemliğiyle oraya buraya çarpa çarpa kalkıp açtım. ‘‘Abi, ben mahvolmuş bir adamım!.. Artık hayatım söndü, ben bittim!.. Ben şimdi ne halt edeyim, yurtdışına mı kaçayım yoksa adımı sanımı değiştirip tebdil mi gezeyim?..’’Galip'in yerinden uğramış dehşetle bakan gözlerini ve perişan halini görünce sabah körü küfürlerini peşpeşe sıralamaktan vazgeçip merhametle yutkundum.‘‘Ne oldu, ne halt ettin?.. Adam mı vurdun?’’‘‘Yok abi çok daha fena... Evlenme teklif ettim!’’‘‘Zaten evlenmenizi bekliyorduk... Biraz para biriktirince Sevgi'yle evleneceğini herkese söylemiyor muydun?.. Kız da sana yıllardır aşık... Şimdi bu feryat figan niye?’’‘‘Sevgi benim okul aşkım... Ama ben Sevgi'ye evlenme teklif etmedim ki?..’’‘‘Kime ettin?..’’‘‘Vallaa, daha adını bile bilmiyorum abicim!.. Ama bizim patronun kızıymış!..’’‘‘Bu haltı nasıl ettin lan?..’’‘‘Bizim şirketin kuruluş yıldönümü şerefine bir ziyafet verildi. Nutuklardan sonra şerefe diyerek kadehler kaldırıldı. Ben de birkaç kadeh içmek zorunda kaldım. Ondan sonra da yanımda oturan kıza bir sürü sululuk yaptım. Kız da çok güldü. Ayrılırken evlenme teklif ettiğimi ve kızın da kabul edip bunu bütün salona ilan ederek beni öptüğünü hayal meyal hatırlıyorum!..’’‘‘Allah seni kahretsin Galip!.. Kız, sahiden patronun kızı mıymış?’’‘‘Evet abicim, ana - baba bir patronun kızı!..’’‘‘Korkma be, koca şirketin koca patronu senin gibi ikinci sınıf çulsuz memuruna kız verir mi?’’‘‘Verir abi, çünkü haberi duyunca en çok patron alkışladıydı... Üstüne üstlük gelip ikimizi de öptüydü!..’’‘‘Zift iç e-mi Galip!..’’‘‘E-abicim... Hatta, zehir zakkum içeyim ben!..’’Galip'i bebekliğinden tanırım. Genç yaşta kaybettiğimiz bir arkadaşımızın biricik olğuydu. Anacığı uğraştı, didindi Galip'i okuttu. Biz de biraz el verdik... ama Galip de yüzümüzü kara çıkarmadı. Allah herkese nasip etsin, örnek bir evlat oldu...Okulunu sınıf sektirmeden bitirip girdiği büyük şirkette en genç şef yardımcısı oldu.Ufak tefek, biraz kavrukça bir delikanlıydı ama çok saygılı ve sevimliydi. O güne kadar, yanımda içki değil daha sigara bile içtiğini görmemiştim. Yüzüne biraz dikkatli baksanız hemen yüzü kızaracak kadar da mahçuptu. Bana ağabey derdi ama sanki, beni çok az tanıdığı babasının yerine koymuştu. Derdi olunca koşardı.‘‘Ağlayıp inlemeyi bırak, belki bir çaresi bulunur... Senin patrona kalkıp gideriz. Bir yanlış anlaşılma olduğunu filan anlatırız.’’‘‘Zaten onlar da bizi bekliyorlar. Bu sabah patron telefon etti, bir aile büyüğünü al gel de düğünü konuşalım dedi.’’O gün, akşama kadar Galip'in patronuna neler söyleyeceğimi, işten kovulmadan oğlanı bu beladan nasıl sıyıracağımı düşündüm durdum.*Patronun yalısında bizi Boğaz'a bakan bir salona aldılar. Her yer çok pahalı döşenmişti, fakat yine de bir miktar köylülük kokuyordu. Galip'in patronu da birçok ünlü işadamımız gibi köy kökenliydi. Akıllı ve babacan bir adama benziyordu. Az sonra salona kızı da geldi. Kızcağız elinden geldiğince orasını gerdirip burasını kestirmişti ama geri kalan kısmı yine de çok çirkindi. Çirkinlik neyse ne de ağzını açınca hindi gibi sesler çıkarıyordu ve bizim Galip'in en az iki misli irilikteydi. Zaten ufak tefek olan Galip, kenarına iliştiği oymalı yaldızlı Rokoko stili kanepede büsbütün büzülmüş ve küçülmüştü. Boğaz'dan gelen serin rüzgara rağmen ter içindeydi.Hoşbeş sırasında patronun Galip'i iki yıldır uzaktan gözlediği, çalışkanlığını ve dürüstlüğünü pek beğendiği, erkek evladı olmadığı, kızının da bundan önce yanlış birkaç evlilik yaptığı anlaşıldı.Aslında ben de Galip'ten pek farklı durumda değildim. İkram edilen buzlu viskelere Galip'le can kurtaran gibi sarıldık. İkinci dubleden sonra söze girdim. Şimdiki gençliğin havailiğinden başlayıp Galip'in şaka yapmayı ne kadar çok sevdiğini hatta, bu şakacılığı yüzünden başına kaç kare dert açıp karakollarda bile sabahladığını mümkün olduğu kadar şen - şakrak anlattım. Sonra da‘‘Sanıyorum kızınız hanımefendi, Galip'in bir esprisini yanlış anlayıp kendisine evlenme teklif ettiğini sanmış... Bu yanlışlık için sizlerden çok özür diliyor ve bizim patavatsız oğlanı bağışlamanızı rica ediyorum.’’dedim. Öyle bir sessizlik oldu ki sessizlikten adeta kulaklarım çınladı. Önümüzden geçip Karadeniz'e doğru tam yol giden koca bir şilep bile sanki stop edip denizin ortasında kalakaldı.‘‘Abi, aramıza girmeye kalkma kalbini kırarım!.. Ben onu seviyorum... Şaka maka değil sahiden evleneceğim!.. Buna da dünyada hiç bir kuvvet engel olamaz!..’’Elindeki boş viski bardağıyla kartallar gibi tepeme dikilmiş ve bana bir avaza bağıran Galip'e ağzım açık bakakaldım. Durumu anlayamamıştım ama ortada bir yanlışlık olduğu muhakkaktı.‘‘Galip oğlum, patronun hanım kızından söz etmiyorsun değil mi?..’’‘‘Ondan bahsediyorum tabii!.. Biz birbirimiz için yaratılmışız, onunla evleneceğim. Vermezlerse söker alırım!.. Koparır alırım!..’’‘‘Pekiyi, Sevgi ne olacak?..’’‘‘Sevgi de kim?’’‘‘Hani üniversiteden beri evlilik hayalleri kurduğun kız!..’’‘‘Ben öyle birini tanımıyorum... Benim hayatımdaki tek kadın işte bu... Senin adın neydi be?..’’Patronun kızı, bir yunus balığının sudan zıplaması gibi oturduğu koltuktan zıplayıp Galip'in yanına koştu.‘‘Oh Galip, bir görüşte bana bu kadar aşık olacağını sanmıyordum. Benim adım Emine... Ama sen bana Emoş diyebilirsin.’’‘‘Emoş'um benim!..’’‘‘Yapma sevgilim, babam burada!..’’Bu arada, Galip'in patronu bana bir hamamböceğine bakar gibi bakıyordu. Kalkıp Galip'in gözünün üstüne okkalı bir yumruk patlatma isteğimi ‘‘Nasıl olsa eve gidince döverim!’’ deyip zorlukla bastırdım.‘‘Ben işadamıyım Oğuz Bey... Şu işi burada bitirelim. Düğünü Çırağan Sarayı'nda mı yapalım yoksa Sivis Otel'de mi?’’Ben hık mık ederken Galip, bir nara attı ve kristal sürahiden bardağını viskiyle doldurup bir dikişle içti. Sonra da bir koşu patronunun tepesine dikildi.‘‘Sen beni Çırağan'la mırağanla satın mı alacağını sanıyorsun. Ben ekmeğini taştan çıkaran bir halk çocuğuyum. Kızını da senin boklu paran için değil sevdiğim için alıyorum. Ben düğünümü istediğim yerde kendi paramla yaparım!’’ diye adamın burnuna doğru bağırmaya başladı. Hızını alamayıp sedef kakmalı antika konsolu tekmeledi. Konsolun üstündeki Bohemya kristali vazoların yarısını da kırdı. Gürültü üstüne, salona garson kılığı giyinmiş ama koruma görevlisi olduğu belli olan izbandut gibi iki herif daldı. Ben, çaktırmadan önümdeki sehpanın bacağını kavrarken Galip, ‘‘Çıkın lan dışarı!.. Burada aile işlerini görüşüyoruz!..’’deyip heriflerden birinin ensesine bir şaplak çekti. Ötekini de tekmeyle salondan attı. Müstakbel kayınpeder de ‘‘Allah'ım sana bin şükür!.. Bana nihayet bu mert evladı nasip ettin... Artık gözüm arkada kalmayacak... Yiğidim benim!..’’diye yaşarmış gözlerle Galip'e sarılıp bağrına bastı. Ben de kalkıp eve döndüm. Tabi yalnız!..*Üç yıl sonra, yine bir sabahın köründe kapı gümbürdedi, yine Galip'ti. Benden özür dilemeye gelmişmiş. Yarım kadeh içki içince çıldırıyor ve ne halt ettiğini bilemiyormuş. İnsan arkadaş emanetini defterden kolay silemiyor ve kapı dışarı edemiyor. Patronu bütün şirketi ona bırakmış. O da kafayı çektiği bir gün birkaç yabancı şirketle ortak olmuş. Yine, iki tek atıp büyük ihalelere girip kazanmış. Hem de Rusya ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde...‘‘Sen İngilizce'yi bile doğru dürüst konuşamazsın. Bu işleri nasıl becerdin?’’‘‘Abi, yarım şişe içince bülbüller gibi Rusça ve Arapça konuşuyorum. Suudi Bakan'a Nedim'den bir şiir okudum ihaleyi aldım. Rusya'da benim gibi votka içen yokmuş. Bir ‘‘Kalinka’’ söylüyorum, Rus Bakanlar iki gözü iki çeşme hüngürdüyor!..’’Sevgi'den
haber alıyor musun?''‘‘Haber ne demek abicim, Sevgi'yle iki yıldır beraberiz. Bir gece kafayı çekip Emoş'a ‘Ben artık Sevgi'yle yaşayacağım’ dedim. Hık
button