Hulki İlgün: Kim bu adam?

Güncelleme Tarihi:

Hulki İlgün: Kim bu adam
Oluşturulma Tarihi: Şubat 05, 2000 00:00

Hulki İLGÜN
Haberin Devamı

İstanbul, Aksaray'dan Can Sözen yazıyor. ‘‘ Kim bu Fenerbahçemizi mahkemeye veren ve kişileri lekelemeye çalışan afedersin bilmem ne?.. Fenerbahçe'ye tam başkan adayı bulunmuşken ortalara çıkıp ‘‘ Bu insan başkan olamaz. Onu mahkemeye verdim, davayı kazandım. Ben kongre üyesiyim. İşim bu. Kongreleri kovalar, sıra ibraya gelince, ibra etmem, Fenerbahçe'yi mahkemelere sevk eder el aleme rezil ederim’’ diyen bu haddini bilmez adamın kimseler, haddini bildirip, cezasını vermez mi?’’ diyor.

Sevgili Can kardeşim. Her zaman yazıp söylediğim gibi, ben de Fenerbahçe'nin 47 yıllık kongre ve divan üyesiyim. Ama bu adamı tanımıyorum. Kimdir nedir bilmiyorum. Ancak bu kulübün haysiyet divanı var. Fenerbahçe'yi sorumsuzlukla böylesine karalamak ve şöhret olmak isteyen bu tuhaf adamı nasıl cezalandırıp, kulüpten atmazlar şaşırıp kalıyorum.

TESİSLERE BAYILDIM

Hafta içinde sayın başkan Aziz Yıldırım'ın daveti üzerine sevgili Müdürüm Nezih Alkış ile Fenerbahçe'nin Samandra Tesisleri'ne gittik. Yapılanları iftiharla izledik. Bu arada belki çok eleştirdiğim ama her zaman sevip saydığım Aziz Yıldırım'a sordum, ‘‘ Başkanım bu kadar şahane tesisleri yapıp bitirdin de, şu takıma niçin bir şampiyonluk kazandıramadın?’’ cevabında kendine göre belki de haklıydı., ‘‘ O işi bilen kişilere bıraktım. Hepimizin bildiği kişilere. Aldandım, ama Fenerbahçemize yıllar boyu unutulmayacak eserler kazandırdım. Daha da işim bitmedi. Sırada şahane stadyumumuz var’’. Kendisini tebrik edip başarılarının devamını diledik. Ancak sayın Yıldırım ile, tam bir Fenerbahçeli ağabey- kardeş olduğumuz için samimiyetle sordum, ‘‘ Peki Başkan, ortalarda kimseler görünmüyor. Yeni dönemde yine adaymısın?’’. Aziz başkan şeytan gibi. Fıldır fıldır dönen göz bebeklerini gözüme dikti, ‘‘ Kongrede görüşürüz’’ dedi. Bu cevap Fenerbahçe'de yeni döneminde başkanının cevabı gibiydi. Kısaca Aziz Yıldırım bana göre Fenerbahçe'nin gelecekte de başkanıydı. Ve de önümüzdeki sezon, yine onun ifadesine göre, sırada şampiyonluklar vardı. Ne söyleyeyim kardeşler, ben de tek kelimeyle,‘‘ İnşallah’’ dedim.

Unutamayacağım anı

Geçen Pazar günü TV'yi izlerken yakın geçmişin çok renkli, çok güzel ve şık bir sanatçısı Yasemin Kutsi Aslan'nın programına takıldım. Konuk sanatçıda yine bir zamanların ünlü seks yıldızı Mine Soley'di. Birlikte çok duygulu ve de güzel şarkılarla süsledikleri nefis bir magazin programı sundular. Böylesine samimi program beni geçmişin unutulmaz anılarına sürükledi. Kırk yıllık basın hayatımın unutulmayan magazin anılarıydı bunlar. Yıl 1971-72 lerdi. Hafta Sonu Gazetesini yönlendiriyordum. Mine Soley'de devrin en güzel yıldızlarından biriydi. Kendisini şahsen tanımadım. Ama yıllar sonra TV'de izlediğim Yasemin Kutsi sordu, ‘‘ Mine'ciğim kaç filmde oynadın?’’ Mine'nin cevabı, ‘‘ 100 civarında’’, ‘‘Hiç ödül aldın mı?’’ İşte o an Mine Soley'in gözlerinde toplanan yaş damlacıklarını görmenizi isterdim. Cevabı da ilginçti, ‘‘ Hayır, hiç ödül almadım. Çünkü bana görev verenler sadece soyun diyorlardı’’ Bu cevap karşısında çok duygulandım. Birden benim de gözlerim sulandı. Daha sonra Yasemin hanım tekrar sordu, ‘‘ Peki hiç evlendin mi?’’ Mine Soley bu sual karşısında da bir an için durdu ve unutamayacağım cevabını verdi, ‘‘ Hayır, beraber olduğum hiç bir erkek bana evlenme teklif etmedi. Çünkü ben erkekler için daima soyunan ve seksi oynayan kadındım. Kısaca bu benim alın yazımdı’’ İşte bu son cevap karşısında göz yaşlarımı tutamadım ve ağladım. Çünkü, basın hayatımın o günlerinde ben de bu günahın suçlularından biriydim. Hemen telefonla Yasemin Kutsi'yi ( Mesleki terbiyem gereği, sevgili eşi Sacit Aslan'dan müsaade alarak), aradım. Ve tebrik edip, özür diledim, rahatladım.

Şimdi köşemde magazinle ilgili bir anının ne işi var diyorsunuz, değil mi?. Söyleyim. Kişileri ister spor, ister magazin, ister siyasi hangi dalda olursa olsun değerlendirirken lütfen çok dikkatli olalım. Şahsiyete ve gerçek kişiliklere çok önem verelim. Bu gün onlar için yazacağımız yanlış bir kelimenin dahi yıllar sonra yüzümüze bir şamar gibi vurulacağını hiç unutmayalım. Aynen geçmişin seks yıldızı, bugünlerin hanımefendiler hanımefendisi sayın Mine Soley'in yıllar sonra bana bir vesile verdiği ders gibi. Nereden nereye. Ayrıca Yasemin Kutsi'nin nefis programlarını hepinize öneriyorum.

YİNE O SAKALLI

Uzun süredir, ‘‘ O sakallı’’ ile ilgili fakslar kesilmişti. Bu haftaki köşeyi hazırlarken, faksımla telefonlarım yine bir anda malum kişiye kitleniverdi. Arayanların en ateşliside yine İstanbul Kadıköy'den Ali Soydaner. Feryadına bakın, ‘‘ Artık kişiliği herkesçe malum sakallı adam, F.Bahçemizin dertleriyle niçin bu kadar ilgileniyor? Daha da acısı başkanlığa yeni aday önererek kendini neden görevli sayıyor? O gitsin kendisini halen kendilerinden saymayan G.Saray'lılarla meşgul olsun. Üstelik burnunun ucuna kadar düşen ve kendisini korku filmlerinin kahramanlarına benzeten gözlükleriyle körlüğünden şikayeti varsa, olayları daha iyi değerlendirmesi için dürbün alsın. Kısaca ne yaparsa yapsın, ne halt ederse etsin ama kendi özel reyting'i uğruna bizimle uğraşmasın. F.Bahçemizi biz F.Bahçe'lilere bıraksın. Kendi işine baksın’’

O sakallının kim olduğunu artık herkes bildiği için bende cevaba kendisini çok sevdiğim halde sakallı olarak başlıyorum. Korku filmlerine aktörlük adaylığına gelince, olabilir diyorum. Fenerbahçe ile uğraşmasına gelince, G.Saray'lıların adetidir bu. F.Bahçe'ye sataşmaya, dalga geçmeye, yol göstermeye bayılırlar. Bunu yaparken de bıyık altından keh keh gülerler. Sonra da küfürü yiyince, ‘‘ Vay efendim Fenerbahçe’’ diye avaz avaz bağırırlar. Hele son zamanlarda başarılar kazanınca artık sağa sola saldırmaktan özel bir zevk alıyorlar. Ben F.Bahçe'mizi özlenen F.Bahçe olana kadar sakallısıyla, bıyıklısıyla bütün saldırganları izlememenizi öneriyor, sabırlar diliyorum.

Milli marşımız

Bursa'dan Nuri Alver, Adana'dan Seyfi Dalmaz, Niğde'den Sami Torunoğlu, İzmir'den Şefik Tan, Ankara'dan Nazmi Güler, İstanbul'dan Ahmet Şenol'un satırlarının özeti şöyle.

‘‘Milli marşımız bizim İstiklal Marşımız. Birlikte söylediğimiz zaman duygularımızın en yüce katlara ulaştığı bir marş. Son yıllarda çeşitli çatışmalara karşı özellikle futbol maçlarında da hep birlikte söylediğimiz ve milli birliğimizi paylaşıp simgelediğimiz marş. Canımız kurban. Ancak bu günlerde PKK savaşı neredeyse sona erdi. Kendimize en düşman gibi gördüğümüz Yunan'lı bile deprem nedeniyle bize el uzattı ve bir anda iki ulus kaynaşıverdik. O halde artık maçlarımızda Ahmet'i Mehmet'i, Ayşe'si Fatma'sıyla biz bizeyiz. Milli marşımızı kime söylüyoruz. İsterseniz bugünden tezi yok İstiklal Marşımızı yine milli maçlar ya da milli günlerimizde heyecanımızla haykırarak söyleyelim’’ diyorlar.

Duygularınıza ve isteğinize aynen katılıyor, ilgililerin bu önemli konuyu ele alacaklarına inanıyorum.

Birlikte oturalım

İstanbul Yenibosna'dan Refik Öztürk faksında ‘‘Ne olur şu taraftar düşmanlığına son verelim. Kardeşlik kardeşlik diyoruz, maçlarda hep birlikte İstiklal Marşı'mızı söylüyoruz, ondan sonra sen misin kardeş, sen misin Korkma sönmez diyen. Haydiii... Ana avrat birbirimize giriyoruz. Yazık, günah değil mi hepimize. Gelin, Kanaryalısı, cimbomlusu cephelere ayrılmayalım, elele kolkola birlikte oturalım. Avrupalılardan örnek alıp, medeni insanlar gibi takımlarımızı alkışlayalım’’ demiş.

Helal sana Refik'ciğim. O satırları karalayan ellerin dert görmesin. Ama nerede o taraftarlar nerede... Eloğlu almış eline kasaturayı, bıcağı maça değil savaşa gidiyor mubarek. Bu konuda defalarca yazdım. Özellikle, sayın bakanımız Tantan'ın dikkatini çekip: Olay polisin elinde. Biletler ona göre satılıp, birlikte oturulsun. Polis girsin taraftarın arasına, küfür edip olay çıkaranı atsın dışarıya. Bak gör, zamanla korkup, üç-beş haddini bilmez nasıl yola gelir. Tabii, sen ürker korkarsan, onlar da beşi-onu biraraya gelip başına dert olup çıkar. Ben 60 yıldır aynı tribünlerdeyim. Takımlar da aynı, ama üç-beş haddini bilmez yüzünden hepimiz huzursusuz. Oysa, önlenmesi o kadar zor değil. Hele sayın Tantan el koyarsa.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!