Güncelleme Tarihi:
Orkun, Futbol Federasyonu'nun resmi dergisi Tam Saha'nın Mayıs ayı sayısında yer alan röportajında, devre arasında neden Kayseri Erciyesspor'u tercih ettiği sorusuna, “Devre arası olduğunda Ankaragücü'nden ayrılmak ve oynayacağım bir takıma gitmek istediğimi yöneticilerime söylemiştim.
Sağolsun Başkanım Cemal Aydın da 'tamam' dedi. O dönemde Bülent Hoca Erciyesspor'la anlaştı ve beni istedi. Buraya gelirken takımın ligdeki konumuna, attığı, yediği gole hiç bakmadım. Sadece 'Bülent Hoca burada, ben onunla bu mücadeleye gireceğim' diye geldim” dedi. Kayseri Erciyesspor'da huzuru bulduğunu kaydeden Orkun, “Benim aradığım şey huzurmuş ve Erciyesspor'da bu huzuru buldum. Zaten onun için iyi performans veriyorum. Burada futboldan başka uğraşacak, kafanı yoracak bir şey yok. Ankaragücü'nde ise futboldan başka şeyler de vardı kafamı yoran” açıklamasını yaptı.
NIKOPOLIDIS VE MHYRE'NİN YEDİĞİ GOLLER
Yunanistan Milli Takımı kalecisi Nikopolidis ve Norveç Milli Takımı kalecisi Mhyre'nin, milli takımla oynanan maçlarda yedikleri hatalı gollerle ilgili bir soruya Orkun, şunları kaydetti: “Nikopolidis'e de Myhre'ye de 'Bizim için güzel güzel goller yiyin' deseniz, öyle golleri yiyemezler. Çünkü gerçekten ikisi de üst düzey kaleciler. Böyle maçları sadece şanssızlık diye adlandırıyorum. Özellikle Myhre'nin oynadığı maçı bir kaleci futbol hayatında belki de bir kere oynar. O da bize denk geldi. Myhre'nin maçtan sonraki çöküşünü görünce çok üzüldüm. Çünkü her kalecinin başına böyle bir şey gelebilir. Keşke birimiz onu teselli etmeye gitseydik, çok şık olurdu.”
Orkun, bir Türk kalecinin böyle goller yemesi durumunda eleştirilere maruz kalacağını ifade ederek, “O golleri bir Türk kalecisi yese onu Türkiye'ye sokmazlar. Onların bakış açısıyla bizimki çok farklı. Norveç'in antrenörü maçtan sonra 'Kötü oynadık ve berabere kaldık' dedi. Ama Myhre'nin adını bile söylemedi. Bu golü Türkiye'den bir kaleci yeseydi antrenörlerin genel tavrı 'Bireysel hatalar yaptık ve kaybettik. Bizi şu yaktı, bu yaktı' olurdu. Çünkü insanlar hemen sığınacak liman arıyor” dedi. Türkiye'de kulüp antrenörlerinin zaman zaman oyuncularını eleştirdiğinin hatırlatılması üzerine de Orkun, şunları kaydetti: “Bu da düzenin bir parçası. Siz hiç çoluk çocuğunu gittiği yere götüren bir antrenör gördünüz mü? Türkiye'de böyle bir şey yok, çünkü ülkemizde antrenörlerin uzun vadeli çalışmak gibi bir imkanı yok. Geliyorsunuz, 10 hafta sonra gidiyorsunuz. Antrenörler gittikleri yerde bavullarını bile açmıyor, sadece iç çamaşırlarını ve çoraplarını çıkarıyor. Sistemin değişmesi lazım ki insanlar da birbirlerine tahammül edebilsin, antrenör 'Bu maçı bu çocuk için kaybederim' diyebilsin.”
HİKMET KARAMAN İLE TARTIŞMASI
Ankaragücü'nde yedek kaldığı dönemde antrenman sahasında Hikmet Karaman'a omuz attığının hatırlatılması ve kendisini bu noktaya getiren psikolojinin ne olduğunun sorulması üzerine Orkun, “Bence de sorulması gereken şey bu, bir oyuncu bu noktaya nasıl gelebiliyor veya getiriliyor? Herkes herkesi sevmek zorunda değil ama herkes birbirine saygı göstermek, objektif ve açık olmak zorunda. O dönemde şimdi anlatamayacağım bazı şeyler yaşandı ve benim kafam karıştı, daha doğrusu karıştırıldı. Bir de üstüne yedek kalmak ve oynayamamak eklendi” dedi.
“MİLLİ TAKIM HEDEFİNİ 16 YAŞIMDA SEÇMİŞTİM”
“Sen büyük hayaller kuran bir oyuncusun. İtalya Ligi'nde oynamak gibi bir hedefin vardı. Ankaragücü'nde yedek kaldığın dönemde o hayalinden uzaklaştığını düşündün mü” sorusuna Orkun, şöyle yanıt verdi: “Hayır. 16-17 yaşımdayken arkadaşlarımla konuşurken bazen benimle dalga geçerlerdi. Ben de onlara 'Şampiyonlar Ligi maçlarında oynayacağım, eğer dalga geçerseniz size bilet göndermem' derdim. O zamandan itibaren kendime şu hedefi çizmiştim; 2006 Dünya Kupası'nda Milli Takım kadrosunda yer almak ve 2008 Avrupa Şampiyonası'nda da kaleyi korumak. Beni çok eskiden tanıyanlar bunu bilir. 2006'ya katılamadık, eğer katılsaydık kadroda yer alacaktım. Şimdi önümüzde 2008 Avrupa Şampiyonası var ve ben iyi bir çıkış yakaladım. Bu periyodu bozmazsam neden Euro 2008'de Milli Takım'ın kalesinde olmayayım?”
-“DÜŞTÜM, KALKTIM...”
Orkun, büyük takımda yedek beklemektense Anadolu'da bir takımda oynamayı tercih etmesini de şöyle açıkladı:
“Öncelikle şunu söyleyeyim, Galatasaray'ın lisanslı oyuncusu olana kadar futbolu hobi olarak yapıyordum. Ama mukavele imzaladığım gün şunu düşündüm, ben ya futbol oynayıp kazancımı bu işten sağlayacağım ya da okuyacağım. Ailem de okumamı istiyordu. Ancak ben imza attığım gün kararımı 'Futbol oynayacağım' diye vermiştim. Futbol oynayacağım ama nerede oynayabilirsem orada oynayacağım. Galatasaray'ın imkanları çok güzeldi, belki kalsaydım parasal açıdan daha üst düzeyde olurdum. Oynamazdım ama altımda bir cip olurdu, Florya'da bir evim olurdu. Florya'da şimdi yine evim var ama 6 sene sonra. Ben bu süreçte mücadele etmiş, oynamış ve kendimi tatmin etmiş oldum. Bu arada geçirdiğim dönemde düştüm, kalktım, zıpladım, tekrar düştüm, yine kalktım ve bu mücadelenin içinde yoğruldum. Böyle bir hayat benim açımdan çok daha keyifliydi. Kimseye akıl vermek bana düşmez, herkes kendi yolunu çizer ama benim yapacağım şey, bir yerde oynama fırsatı bulamadıysam başka bir yerde yeniden denemektir. Bir de bir oyuncunun performansını bilmeden hakkında yorum yapamazsınız. Mesela Fenerbahçe'de Serdar oynamıyordu ve kimse de öyle bir kaleciyi bilmiyordu. Ama demek ki bir potansiyeli varmış, oynadığında ortaya çıkardı. Şimdi herkes 'Serdar iyi oynuyor' diyor. Demek ki herkes yeteneğini gösterebileceği, yani oynayacağı yere gitmeli.”
“İSTANBUL HEVESLİSİ DEĞİLİM”
Orkun, gelecekle ilgili planlarına da şöyle açıkladı: “Büyük takımlarda oynamak gibi bir hevese sahip değilim. İstanbul'da doğdum, büyüdüm, oranın kültürüyle yetiştim. Anadolu'da oynayan arkadaşlarımız İstanbul'un cazibesine kapılıp 'Orada oynayacağım' diyebiliyor ve kendilerine göre de haklılar. Ama benim böyle bir hevesim yok. Önüme reddedilemeyecek bir teklif koyarlarsa elbette kabul ederim. Ancak İstanbul'da oynamak için de can atmıyorum. Çünkü ben insanın nerede huzur buluyorsa orada oynaması gerektiğine inanıyorum. Bir takıma gidip yedek kalmaktan veya kötü oynamaktansa burada kalıp huzurlu bir şekilde iyi anılmak bence çok daha önemli.” “Ben, futbolu, bıraktığım gün 1 milyon dolar param, iki evim, bir arabam olsun diye oynamıyorum” diyen Orkun, “Bir yandan keyif alırken, diğer yandan da kariyer peşindeyim. Türkiye'de nasıl ki Turgay Şeren'den, Rüştü Reçber'den söz ediliyorsa, ben de 'Bu ülkeden bir kaleci Orkun geçti' dedirtmek istiyorum. Zaten bunu yaptığınız zaman para, şan, şöhret beraberinde gelir. Bu nedenle kafamda parayla ilgili bir düşünce yok” diye devam etti.
İSTAVROZ KONUSU
Çok tartışılan istavroz konusunun hatırlatılması üzerine Orkun, şöyle dedi: “Bu hareketi çok uzun zamandan beri yapıyordum. Maça çıkarken hep 'Allah'ım, top bana geleceği zaman inşallah defolur' diye dua ediyorum. Ankaragücü'nde son dönemlerde oynayamadığım için piyasanın biraz dışında kaldım. O maçta bu hareketi yapınca, 'Orkun canlı yayınlanan bir maç yakaladı, gündeme gelmek için bunu yapıyor' denildi. Garibime giden ise 'İstavroz mu çıkardın?' diye sorulması. Çıkarsam ne olur ki? Ben Hıristiyan da olabilirim, başka bir din mensubu da. O hareket benimle dua ettiğim Allah arasında olan, başkaları için hiçbir anlam taşımayan, sadece benim için özel olan bir hareket.”
İTALYA HEDEFİ
Orkun, İtalya'da futbol oynama hedefiyle ilgili, “İtalya'da hangi takıma gitmek istersin? Mesela 'Önce Udinese'ye gidip İtalya'ya bir adım atayım da Milan, Inter sonra olur' mu diyorsun? Yoksa gözün direkt büyük takımlarda mı?” sorusuna, “Ben de zaten Udinese'ye gideyim diyecektim ya da Parma'ya. Galiba benim kişiliğime işledi, bir şeyleri kolay elde etmek hoşuma gitmiyor. Gerçi şu anda havada konuşuyoruz ama mesela İtalya'da herhangi bir takıma gidip kendimi ispat etmek ve ondan sonra yükselmeye başlamak çok daha keyifli olur. Bir anda Milan'a gidip göz bebeği olmak hoşuma gitmez. Herhangi bir takımda kendimi ispatlayıp insanların saygısını kazanmak, emek vererek bir noktaya ulaşmak beni mutlu eder” diye yanıt verdi.