Oluşturulma Tarihi: Kasım 27, 2002 00:00
Geçtiğimiz yılların G.Saray'ı, Barcelona'dan yediği ofsayt bir golle yarı finalden döndü. Üstelik para harcamadan. Peki bu yıl ne oldu? Yeni yönetim, yeni teknik adam ve 10 milyon dolarlık borç. Bu hesabı önce Canaydın, sonra Terim ödemeli.BİRİLERİ işe alınacaksa veya üniversite imtihanına girmişse, hangisinin kazandığını nasıl anlarız? Kazanan, ‘‘Daha fazla soruya, daha fazla doğru yanıt verendir.'' Yani ortada, bir mukayese vardır. Ve bu mutlak suratle hayatın her döneminde herkes için geçerlidir. Fatih Terim, Avrupa'nın en iyi antrenörleri arasına seçildiğinde de kıstas, mukayese idi. Ama şimdi aynı Terim, ‘‘Beni mukayese etmeyin’’ diyor. Aslında Terim'in sıkıntısı yanındakilerden... Yani ona, ‘‘Sen büyüksün Fatih Terim. Hatta büyük değilsin, çok büyüksün Fatih Terim’’ diyenler... Yaptığı yanlışları yüzüne söylemeyenler, Terim'in şu andaki sıkıntılı dönemine çanak tuttular. Gitti paralar...Fatih Terim, yedek kulübesine oturacakken, onun oturacağı yere önce Yardımcısı Müfit Erkasap oturup temizliyor. Sonra Fatih Terim oturuyor. Varın gerisini siz düşünün. Şu ana kadar ki sonuçta, basında görev alan arkadaşların bazıları da bunlara dahiller.
Galatasaray bu günlere ‘‘tık’’ diye gelmedi. Yavaş, yavaş geldi. Sezon başından beri yapılanlar, daha doğrusu yanlış yapılanlar, yavaş yavaş yüzünü göstermeye başladı. Geçtiğimiz yıllarda, Barcelona'dan yenilen bir ofsayt golle yarı finalden dönüldü. Çok fazla para harcanmadan, hem de bir ton borç ödenerek, bir takım meydana getirildi. O takım, hem iki kulvarda mücadele etti. Hem de lig şampiyonu oldu. Yani idari olarak da teknik olarak da yapılanların hepsi artı. Bu sezon başlıyor, yeni bir yönetim ve yeni bir teknik direktör... Yapılan transferler, takımın oynadığı futbol, aldığı puanlar, Şampiyonlar Ligi'nden elenmek, en az yeniden yapılan 10 milyon dolarlık borç... Bu iki mukayese yapıldığında, geçen yönetim daha başarılı gözüküyor. Teknik kadro da. Şu ana kadar da bu yönetim ve teknik kadro başarısız. Peki bunun faturasını kim verecek? Önce yönetim kurulu, sonra teknik kadro. Yani, daha kestirme birinci sorumlu Özhan Canaydın, ikincisi Fatih Terim. İş böyle devam ederse ne olur? Canaydın çıkar ortaya, ‘‘Biz teknik konuda hatalı bir karar vermişiz, Lucescu ile devam edecektik, Terim'i getirdik. Şimdi de onu görevden alıyoruz’’ der. Veya, ‘‘Biz Terim ile beraber geldik. Onunla birlikte gideriz’’ der. Terim'in açıklamalarını duyduğumda, ikinci şık bana daha yakın geliyor. ‘‘Diğer takımlar beni ve Galatasaray'ı yenmek için daha fazla mücadele ediyorlar.’’ Tepki ne olacak?Bu şartlarda, ‘‘Ben = Galatasaray’’ oluyor. Kamuoyu merak ediyor. O edince haliyle gazeteci de ediyor. Açıklama istiyorsunuz, karşılıklı diyalog istiyorsunuz, tık yok. Nereye kadar, belki de Ali Sami Yen'de oynanacak.
Beşiktaş maçının sonuna kadar !..O maçı çok merak ediyorum. Uzaktan kumandalı ufak ve devamlı gürültü çıkaran bir seyirci grubu hariç. Galatasaray seyircisi Lucescu'ya nasıl bir tavır takınacak? O maçın bitiminde oynanacak futbol, alınacak netice, nerelere tesir edecek? Belki de futbolun güzelliği burada.HakemlerGENÇ hakemler, eskilere göre daha cesaretli maçlar idare ediyorlar. Onun içinde, Allah onlara yardım ediyor. Yaptıkları hatalar ayaklarına dolanmıyor. Neticeye fazla tesir etmiyor. Dolayısıyla yöneticiler ve teknik adamlar, onlara fazla girip bahane üretemiyorlar. Geriye bir tek rakip takımların oynadığı iyi futbol ya da kötü futbol kalıyor. Onların iyi oynamalarını, iyi mücadele etmelerini gündeme getirmeyi aklım, hafsalam almıyor. Ne yani adamlar koşmasınlar mı? Sizin alacağınız puanda, onların alacakları çakıl taşları mı? Siz para kazanıyorsunuz da, onlar para kazanmıyorlar mı? İstikballerini bu işe adamamışlar mı?Yanal ve FenerbahçeERSUN Yanal, A.Gücü'nün başına geldiğinde, A.Gücü bir yıl evvel, Trabzonspor'un biraz pembe bakması ile ligde tutunan bir takımdı. Fazla bir transfer yapmadan 2 senede Yanal ile büyük mesafe katetti. Yanal, ikinci yılın ortalarında, Başkan Cemal Aydın ile ters düşmeye başlamıştı. Hatta Cemal Aydın onu göndermeyi bile düşünüyordu. Bu A.Gücü'nün iç işi, ayrı olay, ama dışarıdan bu Yanal'ı takip eden iki kişi vardı. Birisi Hamdi Akın, diğeri İlhan Cavcav. Hamdi Akın genç ve başarılı bir işadamı. Futboldan anlar, hala da iyi futbol oynar. O sırada
Fenerbahçe'de de teknik adam sıkıntısı var. Çok akıllı bir şekilde işe dalıyor. Yanal'ı, F.Bahçe'ye getirmek istiyor. Yanına yönetimden bir-iki kişi daha bulabilse olay tamamlanacak. Aziz Yıldırım çekingen hareket ediyor. Ve o sırada Cemal Aydın'ın Fenerbahçe yönetimini kastederek bana verdiği ilginç bir beyanat var, ‘‘Ermancığım, bunlar kedi bile alamazlar.’’ Nitekim Fenerbahçe, Lo- rant'a gidiyor. İlhan Cavcav, cin gibi. A.Gücü'nün de içinde istihbaratı iyi olduğu için Yanal ile konuşuyor. Zaten keyifsiz bir durumda olan Yanal, G.Birliği kadrosunun da, A.Gücü'ne oranla daha iyi olduğunu bildiği için kırmızı siyahlılar ile anlaşıyor. Yanal, G.Birliği'ne geleli 6 ay oldu. G.Birliği'nin geçen yıl oynadığı futbol ile bu sene oynadığı futbol arasında bariz farklılık var. Daha doğrusu Ersun Yanal damgası var. Ama kırmızı siyahlıların bir şeyi yok: SEYİRCİSİ... Kulüp, kale arkası kombine bileti 20 milyondan satıyor. Alıcı yok. Bir sezon maç seyredeceksin. Vereceğin para 20 milyon. Kebapçıdan bile bir kişi bu paraya çıkamıyorsun. Kapalı tribün 150 milyon. Sonra da diyorlar ki, ‘‘G.Birliği neden şampiyon olamıyor’’ Arkasında basın da yok. Dönün Fenerbahçe'ye... Lorant geleli nerdeyse 1 sene oldu. Fenerbahçe'nin oyunu nasıl, kötü. Memnun olan Fenerbahçeli var mı? Hayır. Başında kim var? Peki o zaman Lorant'la, Ersun Yanal arasındaki fark ne? Birisi Alman patentli, hani getirirsin dünya çapında bir antrenör tamam.Lorant'ın takımının maçını izliyorsun. ‘‘Maç bitse de gitsem’’ diyorsun. Yanal'ın takımının maçını izliyorsun. ‘‘Hakem bitiş düdüğü çalmasa da, daha seyretsem’’ diyorsun. İddia ediyorum, bu G.Birliği takımını Yanal ile birlikte Fenerbahçe forması giydirin, Şükrü Saraçoğlu Stadın'da ve dışarı da şov yapa, yapa açık ara şampiyon olur.AMBARGOBİR tarafta Fatih Terim, görsel ve yazılı basına ambargo koyuyor. Hatta daha da ileri gidiyor. Dünkü antrenmanda kendisini görüntülemek isteyen 4 kameramana, ‘‘Şimdi beni böyle görüntüleyin, havalar ısınınca başka yerlerimi de görüntülettireceğim. Ama kasetlerini de sizden isteyeceğim’’ diyor. Diğer tarafta Aziz Yıldırım, muhabirleri günler önce planlanmış, uçak yolculuğunda giderken, ‘‘Götürürüm ama dönüşte almam’’ diyor. Atina'da, başka bir yerde zor seyredilecek olan Barcelona-Galatasaray maçını muhabirlere yasaklıyor. Bakın siz yasakları, ambargoları sertleştirirseniz. Bu sefer haber alma sıkıntısı çeken basın zorlama işlere girer. Hatta yalan habere bile tenezzül eder. Deşifre edersinizSiz, belli platformda ve şartlarda onlara 1 adım giderseniz, onlar size 2 adım gelirler. Haa, bu şartlarda bile yalan haber yapıyorsa onları deşifre edersiniz ve o zaman onları antrenmanlara almama hakkınız doğar. Hatta basın toplantısından bile çıkartabilirsiniz. Yerden göğe kadar da haklı olursunuz. Haliyle ailelerde olduğu gibi, kulüpler de bir aile. Onlarda da gizli kalması gereken şeyler vardır. Oralara uzanmak isteyen basın mensuplarını da kamuoyuna şikayet edersiniz. Fenni sünnetçi...ÇOCUK haklı, haksız olan yine her zaman olduğu gibi devlet. Bir pratisyen doktorun eline 650 milyon verip bir ay çalıştırırsan, adam haliyle daha fazla paranın kazanıldığı fenni sünnetçiliğe başlar!..
button