Güncelleme Tarihi:
Dava sürecinin önemli isimlerinden olan ve bir hukukçu, sosyal bilimci gözüyle Fenerbahçe’nin içinden geçtiği süreci değerlendiren Aytöre, yaşanılanların ardından, Fenerbahçe’nin artık salt sportif başarı kaygısıyla yetinmemesi ve yeni yönetim vizyonunun da Fenerbahçe taraftarının tüm motiflerini taşıması
gerektiğini söyledi.
İşte Deniz Tolga Aytöre ile yapılan röportajın detayları...
Nasıl Fenerbahçeli oldunuz? Bu sevdaya nasıl tutuldunuz?
En doğal şekliyle, yani doğumla Fenerbahçeli olanlardanım. Ailemin tamamında ne başka bir rengin ne de başkaca bir takımın adı geçmediği için Fenerbahçeli olmam hiç kimse için sürpriz olmadı.
Fenerbahçe’nin yeni oluşan yönetim kurulunda Hukuk İşlerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesisiniz. Yeni yönetimin öngördüğü Fenerbahçe vizyonu ve sizin bu yapı içindeki işleviniz nedir?
Bu sorunuzu şahsıma 2 Temmuz 2011’de sorsaydınız yanıtı kesinlikle şu andaki değerlendirmelerimden farklı olacaktı.Yaşanan sürecin Fenerbahçe Kulübü’nün ve doğal olarak Fenerbahçe Yönetim Kurulu’nun vizyonunu da revize ettiği ve etmesi gerektiği düşüncesindeyim. Artık Fenerbahçe Kulübü’nün salt sportif başarılar ve bunlara odaklı kaygılarla yetinmemesi gerektiğine inananlardanım. Yeni yönetiminin de vizyonunu bunlara göre belirlemesi gerektiğini düşünüyorum. Bununla birlikte bu vizyon ya da yönetim esasları her ne olursa olsun, büyük Fenerbahçe taraftarının tüm motiflerini taşıması gerektiğine inanıyorum.
Bizim sıkça kullandığımız, ’Fenerbahçe Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütüdür’ şeklinde bir söylemimiz var. Bir hukukçu gözüyle, size göre Fenerbahçe Türkiye için neyi ifade ediyor?
Fenerbahçe’nin Türkiye için ne ifade ettiğinden çok, Fenerbahçe’nin Türkiye için neleri ifade ettiğine bakılması gerektiğini düşünüyorum. Fenerbahçe gerçekten olağanüstü bir camia… Fenerbahçe taraftarı inanılmaz bir güç… Eğer birilerinin hakkını yiyorsam şimdiden bağışlasınlar ancak Büyük Fenerbahçe taraftarı ve Fenerbahçe’nin büyük Başkanının bu onurlu ve kararlı duruşu olmasa, yaşanılan olumsuzlukların bunlarla sınırlı kalmayacağına bizzat şahit olanlardanım. Hukuka aykırı özel yasaların, bu yasaları uygulamak için oluşturulan özel yetkilerin ve hatta futbolun karar organlarına yerleştirilen özel kişilerin tarihin tozlu sayfalarına karışmalarında Fenerbahçe’nin izlerini göremeyenleri, büyük resme tekrar tekrar bakmaya davet ediyorum. Bu resimdeki en çarpıcı karenin ise Futbol Takımımızın kadın ve çocuklarımızın seyir refakatinde oynadığı ilk müsabaka olduğunu düşünüyorum. Alt kimlik-üst kimlik gibi sığ ve yıkıcı tüm tartışmaları ve sosyal ve siyasal egoları bir kenara bırakıp Fenerbahçe’nin ilk çığlığı olan o karede anlatılan bence çok açık. Her kulübümüz Türkiye’nin bir parçası olsa da; Fenerbahçe Türkiye’nin gerçeğidir, kendisidir… Bu nedenlerle bu konudaki tavsiyem ve temennim, Türkiye’deki tüm sivil toplum örgütlerinin de yozlaşmış siyasi türüklere itibar etmeden, siyaset üstü yaklaşımlar sergileyerek sivil toplum erklerini kullanabilmeleri için Fenerbahçe’yi çok iyi analiz etmeleri gerektiğidir.
Hep var olan ama özellikle son yıllarda iyice belirginleşen bir ’Fenerbahçe ve diğerleri’ algısı var. Bu algının oluşmasının tek nedeni son yıllarda her branşta üst üste kazanılan başarılar mı? Yoksa size göre bunun başka nedenleri de var mı?
Bu konuya nereden baktığınıza bağlı bence. Her ne kadar ilk bakışta kulağa hoş gelse de; ben ’Fenerbahçe ve diğerleri’ terminolojisini, yıllardır var olan 3 Temmuz zihniyeti tarafından sistemli bir şekilde yapıla gelen tehlikeli bir tuzak olarak görüyorum. Denizli, Trabzon, ya da son haftalarda kaybettiğimiz şampiyonluk travmalarında hep bu 3 Temmuz zihniyetinin izlerini görmek mümkün. ’Yabancılaştırma’ ve ’Ötekileştirme’ uygulamalarının Fenerbahçe’nin yeni karşılaştığı kavramlar olmadığını düşünüyorum. Bu iki kavramı, sadece endüstriyel futbolun sonuçları olarak görmek, bence bizi doğruya ulaştırmaz. Kanımca bireysel ve toplumsal yozlaşmamızın da etkisi var bu noktada... Bununla birlikte, sporda birinciler ve diğerleri şeklindeki önyargılardan sıyrılmazsanız, endüstriyel ve futbol kelimelerini orantılı ve dikkatli bir şekilde hayata geçirmezseniz, bunlar kaçınılmaz sonlar olacaktır… Bu altyapısızlığın en büyük mağdurunun Fenerbahçe olması da tesadüf değildir ve bunun için sportif başarılar şart değildir. Tarihi, başarıları ödün verilemez ilkeleri ve taraftarı ile Türkiye’nin en büyük kulübünün, bu ekonomik çıkarsal kökenli husumet ve pastadaki pay nedeniyle aşağıya çekilmesi ya da yalnızlaştırılmaya mahkum edilmesi tesadüf değildir. Ancak burada bizlere de görevler düştüğüne inanıyorum. Sistemli bir şekilde uygulanan bu ’Fenerbahçe ve diğerleri’ yaklaşımının bazı Fenerbahçeliler tarafından da kabul görmesi ve hatta ’Sadece bizim olsun’ mantığıyla bu tavra destek verdiklerini üzülerek görmekteyim ki; bence bu hatadan bir an önce dönülmesi ve Fenerbahçemizi hak ettiği evrenselliğine kavuşturmamız bize düşen en büyük görevdir.
Bir yıllık bir aranın ardından Başkanımız Aziz Yıldırım’ın özgürlüğüne kavuşmasıyla, yüreklerimize bir nebze su serpildi. Size göre Fenerbahçe’nin bu farklılığındaki ’Aziz Yıldırım’ faktörünün etkisi nedir?
Fenerbahçe’nin bu farklılığında Aziz Yıldırım’ın etkisini açıklamak ya da anlamak çok zor değil bence. Bir yönetim kurulu üyesi olarak klişeleşmiş popülist bir tavırla Aziz Yıldırım’a methiyeler düzmenin çok yakışık almayacağını ve konuyu hak ettiği ciddiyetten uzaklaştıracağını düşünüyorum. Ancak bu süreci çok yakından takip eden biri olarak şunu söylemeden geçemeyeceğim: Biz Fenerbahçelilerin diğer takımlardan en büyük farkı, bir başkanımızın değil bir liderimizin olduğudur. Başkanlık seçimle herkesin erişebileceği bir makamken, liderliğin ancak doğumla kazanılabileceğini düşünenlerdenim. Bu nedenlerle Fenerbahçeliler bir ’Başkan’a değil bir lidere sahiptirler. Aziz Yıldırım bir liderdir.
Sizin Aziz Yıldırım ile tanışıklığınız nerede ve nasıl başladı?
Ben Sayın Başkan’la sanıyorum 5 -6 yıl önce bir yemekte tanışmıştım. Kendim de yaklaşık 15 yıldır spor camiasının içinde olmam nedeniyle kendisini tanıma fırsatı yakaladım. Ancak süreç öncesinde bu kadar yakın olduğumuzu söyleyemem.
’Öldürmeyen şey daha da güçlendirir’ diye bir söz var. Sizce de bu durum Fenerbahçe’nin son halini özetliyor mu? Size göre de Fenerbahçe tarihindeki en güçlü konumunda mı?
"Bizi öldürmeyen, güçlendirir" sözü, kanımca yaşadığımız süreç ve ortaya konulan mücadeleyi tam olarak anlatmıyor. Hatta biraz çaresizlik içeriyor bence... Oysa sanırım Sayın Başkan’ın bir açıklamasında okuduğum "Biz ne darağacındayız ne de henüz son sözümüzü söyledik" söylemini çok daha doğru ve yerinde buluyorum. Fenerbahçe’nin en güçlü olduğu dönemin bu olduğunu söylemek sanırım Fenerbahçe tarihini bilmemek ile eşdeğer bir yaklaşım olurdu. Fenerbahçe her dönemde her platformda güçlüydü. Ancak Fenerbahçe’nin kendi gücünün en çok farkına vardığı dönem olarak adlandırabiliriz bu dönemi… Bence Fenerbahçe bu dönemde "farkına vardı... farkına vardırdı….ve farkını ortaya koydu…." Tüm sürecin kısa özeti bu sanırım…
Gerek sportif, gerekse kurumsal anlamda Fenerbahçe’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Önümüzdeki yıllarda milyonlarca taraftarı, nasıl bir Fenerbahçe bulacak ve izleyecek?
Öncelikle her Fenerbahçe taraftarı gibi ben de Aziz Yıldırım liderliğindeki Kulübümüzün sportif ve kurumsal açıdan bir olumsuzluk yaşadığına ve yaşayacağına inanmıyorum. Hatta her iki konuda da Türkiye standartlarının çok üzerinde olduğumuzu düşünüyorum. Bizim yolumuzu kesmek isteyenlerle girdiğimiz mücadelede harcadığımız emeği, Fenerbahçe için kullanabilmeye başladığımız anda Fenerbahçemizin yolunun çok açık olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte tek arzum başta da söylediğim gibi tüm yönetimsel ve idari kararların, Fenerbahçe taraftarının tüm motiflerini içermesi yolundaki inancım. Taraftar ve üye sayımızın nitelik ve nicelik açısından çok daha üst seviyelere çekilmesi gerektiği, bu oluşturulacak olan üye- taraftar profilinin örgütlü bir şekilde Fenerbahçe yönetiminde ve idaresinde söz sahibi olması gerektiğine inanıyorum. Her Fenerbahçelinin her Fenerbahçeliye ulaşabildiği en azından kendi çevre ve meslek grubundaki renktaşları ile dünyayı ve hayatı Fenerbahçe özelinde küçültebilecekleri, kolaylaştırabilecekleri bir modelin kurulabilmesi en büyük arzum… Bunun için de elimizden gelenin ne olduğunu hep beraber göreceğiz….
Gerek taraftarlarımıza gerekse üyelerimize, Dergimiz aracılığımızla iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Öncelikle Fenerbahçeli olmanın onur ve gururunu bana ve aileme bir kez daha yaşattıkları için onlara şükranlarımı sunuyorum. Bizlerin de onlardan birileri olduğunu unutmamalarını isterim öncelikle... Yeni yönetim ile ilgili bir takım eleştiriler hepimizin kulağına geliyor ya da bazı ekranlarda özellikle tartışmaya açılıyor son günlerde… Güçlü yönetim-güçsüz yönetim ayırımı hemen hemen her platformda yüksek sesle konuşuluyor. Öncelikle tüm taraftarımız şunu iyi bilmelidirler ki; bu yönetimimizde eski yönetimlere oranla bir takım farklılıklar vardır ve olmalıdır da… Bizler tek başımıza milyon Euroluk oyuncuları alıp kulübe hibe edebilecek ekonomik güçte olamayabiliriz; ya da bizleri TV kanallarında her konuda açıklama yaparken göremeyebilirler ya da hak ettiğimiz saygıyı gördüğümüz hiçbir rakibimize saldırdığımıza şahit olamayabilirler. Soyunma odalarında maç önü ve sonrası koridorlarında ya da yeşil zeminde sportif başarısızlıkları 3. kişilere ihale ederken bizlere tesadüf edemeyebilirler. Ama bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Fenerbahçe’nin bize ne zaman ihtiyacı olsa orada olmaya devam edeceğiz. Gücümüz yetene kadar…
Tüm Fenerbahçelileri derinden etkileyen, Başkanımız ve yöneticilerimizin de yargılandığı Tarihi Davadaki işlevinizi ve bu davadaki hukuki sürecin devam ettiğini biliyoruz. Biz hem hukuksal bir risk almamak hem de bizi çok üzen bu yarayı daha fazla deşmemek adına bu konuda size direk bir soru yöneltmedik, dolaylı anlatımları tercih ettik. Siz bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?
Süreçle ilgili söylenecek o kadar çok şey var ki… Yargı aşamasının devam ettiğini ve biz hukukçuların bu aşamada çok fazla değerlendirme yapmasını doğru bulmuyorum. Kaldı ki Sayın Başkanımızın açıklamalarını yakından takip edenlerin aslında süreci çok iyi yorumlayabileceklerini düşünüyorum. Bununla birlikte 23 yıllık meslek hayatımda ilk defa bir yargı kararının sonucunu merak etmiyorum ve önemsemiyorum. Özellikle de bu noktadan sonra yargılananların Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe olmayacağını ve tüm çabalara rağmen Fenerbahçe ile Aziz Yıldırım’ın ayrılamayacağını gördükten sonra… Doğru kararlara değil, doğrunun kararlarına itibar etmenin gerekliliğine inanan biri olarak Fenerbahçe Camiasının verdiği kararı ayakta alkışlıyorum.