Güncelleme Tarihi:
Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya’da da durum bizimki gibi aynı. Ancak, zıt kardeşler yine de birbirlerinden asla kopamıyor.
FUTBOL artık bir vazgeçilmez. Hele ülkenin milli takımları taraflı, tarafsız herkesin bir çatı altında toplandığı tek bir vücut adeta. Milli takımların yükümlülüğünü alan teknik adamlarla spor basını asla ayrılmaz ikili. Ancak, bu birliktelik çoğu zaman gerginliğe hatta kırıcı boyutlara ulaşıyor. Fatih Terim’in Malta milli maçı sonrası spor medyası ile yaşadığı söz düellosu oldukça dikkat çekici bir boyuta gelirken, dünya futbolunda söz sahibi ülkelerden Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya’da da aynı durum geçerli. İşte bu ülkelerdeki medya-antrenör ilişkileri...
ALMANYA
EMRE’LERiNi EViNE GÖNDERDiLER
Almanya Milli Takımı’nda bugüne kadar görev yapan antrenörlerin basın ile arasında fazla tatsızlık olmadı. Teknik adamlar, antrenman ve maç programlarını haftalar önce yaparlar, ne zaman, nerede, ne yapacakları önceden basına bildirilir. Ve bu program yüzde 99 uygulanır. Her futbolcu ve teknik adam basından övgü aldığı gibi eleştirileri de kabul eder, saygıyla karşılar. Yenilgi de olsa basının karşısına mutlak çıkarlar. Hiçbir zaman abi-kardeş yakınlaşması olmaz, keyfi hareket edilmez. Ayrıca eski oyuncu Stefan Effenberg, Emre’nin yaptığı harekete benzer bir işareti yapınca turnuvadan eve gönderilmişti. Bundesliga’da ise hocalar basınla sürtüşmeler yaşıyor.
İNGİLTERE
ERiKSSON YANIT VERMEDi...
İNGİLTERE’de başbakanlar basının sert eleştirilerine yanıt vermediği gibi, milli takım teknik direktörleri de susmayı tercih ederler. Eleştiriyi seven ve başarısızlık anında saldıran İngiliz gazeteleri, 2001 yılı ocak ayından 2006 Dünya Kupası’na kadar İngiltere Milli Takımı’nın başında olan İsveçli Sven Goran Eriksson’u çoğu kez yerden yere vurdu. İsveçli TV sunucusu Ulrika Jonsson ve federasyonda çalışan sekreter Faria Alam ile ilişkisi ortaya çıkınca büyük yara alan Eriksson’un, sahte Arap şeyhi hüviyetine bürünen News of The World muhabirinin ’Milli takımı bırak, Aston Villa’nın başına geç" teklifini kabul eden ve A.Villa’ya gitme niyetini söylemesi bardağı taşıran son damla olmuştu. İngilizler de 23 Ocak 2006’da Eriksson’un görevine son verdi. Faruk ZABCI-LONDRA
İTALYA
DONADONi’Yi TOPA TUTTULAR...
İTALYA Milli Takımı Teknik Direktörü Roberto Donadoni, esasında şanssız bir dönemde göreve başladı. Donadoni, Azzurriler olarak bilinen milli takımı, dünya şampiyonu olduktan hemen sonra Marcelo Lippi’den devraldı. Dolayısıyla kendini İtalyan medyasına beğendirmesi çok zordu. Nitekim öyle de oldu. İtalyan basını, özellikle 2006 yılındaki 1-1’lik Türkiye maçından sonra Donadoni’ye ağır şekilde yüklendi. Totti’nin milli takımı bırakma sebepleri arasında Donadoni ile ters düşmesinin de etkili olduğu iddiaları işin tuzu biberi oldu. Medya, genç teknik adamı işi bilmemekle suçladı. Sürekli Lippi ile kıyaslanarak ’başarısız’ yaftası yapıştırılan Roberto Donadoni ise bu eleştirilere hep ılımlı yaklaştı. Reha ERUS
DÜNYADAN KAVGA ÖRNEKLERİ...
GAZETE DALGA GEÇTi CEVABI KİTABINDA VERDi
1998 Dünya Kupası öncesi Fransa Milli Takımı Teknik Direktörü Aime Jacquet ile Fransız medyası arasında büyük bir çekişme ortaya çıktı. Teknik patron, Zidane, Djorkaeff, Dugarry gibi yıldızlarla dolu milli takıma iyi futbol oynatamadığı için bir türlü kendini Fransız basınına kabul ettirememişti.
Günlük spor gazetesi L’Equipe ise onu kıyasıysa eleştiriyordu. Turnuvadan bir buçuk ay önce Jacquet, 28 kişilik bir kadro açıklayınca, gazete birinci sayfada "Yoksa 13 kişiyle mi oynanıyor?" manşetini atıp onunla adeta dalga geçiyordu.
Bu tutumu Jacquet hiçbir zaman unutmadı. Dünya Kupası finalinde Fransa, Brezilya’yı yenip şampiyon olduktan sonra Jacquet görevi bıraktı. Bundan sonra yazdığı otobiyografisinde L’Equipe gazetesini yerden yere vurdu. O manşetten dolayı L’Equipe’i hiç affetmeyeceğini yazdı.
GAZETECiLERi AZARLADI KOVMAKTAN BETER ETTi
20 yıldır Manchester United takımının teknik direktörlüğünü yapan İskoç Alex Ferguson’un öfkesi iyi bilinir. Bu öfkesinden gazeteciler de birçok kez nasibini aldı. Takımla ilgili her bilgiyi almak isteyen gazetecilerden nefret ederdi. Sadece kendi istediği bilgileri, iyi dostluk kurduğu gazetecilere aktarmak isterdi.
Gerek bire bir görüşmelerde gerek basın toplantılarında kendisini eleştiren gazetecileri azarlamaktan çekinmezdi. Hatta Manchester United’daki ilk yıllarında bir uçak seyahatinde yapmadığını bırakmadı. Takımdaki sorunları merak eden gazeteciyi "Kimsin sen, bok herif!" diye tehdit ettikten sonra boğazına yapışmak üzereydi. Araya giren yardımcıları olası bir kavgayı önledi.
1995’te BBC kanalının sunucusu John Motson’ın bir kırmızı kartla ilgili sorusunu sert şekilde geçiştirdi. "Bu soruyu soramayacağını bilmiyor musun! Röportaj burada bitmiştir" diye onu azarladı. Bununla yetinmedi, mikrofonun açık olduğunu unutup 25 yıllık sunucuya küfretti.
OTTO, BASINA KIZARDI KİMSEYLE KONUŞMAZDI
Bundesliga’da uzun yıllar Werder Bremen’i çalıştıran ve şimdi Yunanistan Milli Takımı’nın başında olan teknik direktör Otto Rehhagel’in de zaman zaman kendine has tavırları vardı. Sahaya hiç kimseyi sokmaz, bazı antrenmanlara aniden yasak koyardı. Kendisini eleştiren basına konuşmadığı gibi bazen konuşma yasağı getirir, bazen de bir takım soruları yanıtlamazdı. Sadece ’maçtan sorun’ diyerek yanıtlar verirdi.