Güncelleme Tarihi:
Türkiye'de yaşanmakta olan şike skandalı ve operasyonu her geçen gün yeni boyutlar kazandıkça, olayın yalnızca şikeyle sınırlı kalmadığı, çok daha kapsamlı bir problemin yansıması olduğu fikri yaygınlık kazanıyor.
Şike skandalının uluslararası boyutlarını anlayabilmek için, Türkiye'de "Futbol asla sadece futbol değildir" kitabıyla tanınan, Financial Times yazarı Simon Kuper'la konuştuk.
BBC Türkçe: Türkiye'deki şike skandalını küresel boyutta yaşanan şikeler çerçevesinde düşündüğümüzde nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?
Simon Kuper: Türkiye'deki şikenin kulüp yöneticileri tarafından maçları kazanmak amacıyla örgütlendiği anlaşılıyor.
Şu an küresel olarak yaşanmakta olan esas şike eğilimi ise bahisle ilgili.
Bahis dünyasına özellikle Çin, Tayland gibi Asya ülkelerinde büyük para akıyor.
Bu merkezden herhangi bir ülkede oynanan maçlarda, Belçika'da ya da Türkiye'de, şike yapılarak bahisten para kazanılması söz konusu oluyor.
Türkiye'de yaşanmakta olan, kulüplerin maçları ayarladığı diğer şike eğilimi ise daha eski bir olgu.
Ben son dönemlerde yetkili kurumların, kumar ve bahis kaynaklı şikelerin yaygınlaşması yapılması sebebiyle, genel olarak şike konusunun üzerine gittiklerini düşünüyorum.
Türkiye özelinde yaşanan tutuklamalar, federasyon içindeki iktidar değişimiyle de ilgili olabilir.
YUNANİSTAN ÖRNEĞİ
BBC Türkçe: Türkiye'de yaşanmakta olan şike skandalı ve tutuklamalar size en çok hangi ülkedeki durumu hatırlattı?
Simon Kuper: Aklıma ilk gelen örnek Yunanistan.
Orada da kulüplerin yönetiminde olan güçlü iş adamları şike işlerine karıştılar ve polis kovuşturmasını uğradılar.
Bu durumun Yunanistan'da, Türkiye'de olduğu gibi uzun zamandır sürmekte olduğunu düşünüyorum.
Yeni olan şike yapılması değil, şike yapanların üzerine gidilmesi ve yakalanmaları.
Ve asıl soru da bu insanları neden şimdi yakalandıkları.
BBC Türkçe: Bu zor soruya sizin cevabınız ne?
Simon Kuper: Dediğim gibi, kumar ve bahisten kaynaklanan şike olaylarının küresel boyutta artması, polisin ve yetkili kurumların bu konuda daha hassas olmalarını doğurdu.
Şike süreci başladığı zaman olaylara karışan türlü türlü insanla karşılaşıyorsunuz.
Mafya tipi örgütler de takımlarının kazanmasını isteyen kulüp başkanları da bu işin içinde yer alabiliyor.
Türkiye'deki operasyon, ülkenin zenginleşmesi ve kapitalist demokrasinin yerleşmesinin bir sonucu olarak, yolsuzlukların daha az yaşandığı bir ülke haline gelmesiyle de alakalı olabilir.
SPONSORLAR, TARAFTARLAR
BBC Türkçe: Türkiye'deki şike operasyonlarına nasıl reaksiyon göstermek gerektiği konusunda bir karmaşa yaşanıyor. Mesela futbola mali kaynak sağlayan sponsorlar bu duruma nasıl yaklaşmalı? Benzer operasyonların yaşandığı diğer ülkelerde nasıl tepkiler gözlemlenmişti?
Simon Kuper: Kısa bir süre önce Juventus kulübünü ziyaret etmiştim.
5 yıl önce yaşanan şike olayı sonucunda küme düşürülmesi sonrasında kulübün halen toparlanmış, kendine gelmiş olduğunu söylemek mümkün değil.
Bu tip olaylar kulüplere çok büyük zararlar veriyor.
Ben bu konuda Nick Hornby'e katılıyorum. Bence de şike futbola en büyük zararı veren olgu.
Taraftar şiddetinden de, futbolcuların yanlış tavırlar sergilemesinden de daha zararlı bir şey.
Çünkü taraftar olarak izlediğiniz maçın gerçek olmadığını, sahte olduğunu düşünürseniz oyuna olan bütün ilginizi yitirirsiniz. Bu insanların futboldan uzaklaşmasını doğurur.
İşte bu yüzden sponsorlar olarak bu konuyu çok ciddiye almanız lazım. Şikenin üzerine öncelikli olarak sponsorların gitmesi lazım.
Eğer "ben Fenerbahçe'nin sponsoruyum ve şampiyon olsun da nasıl olursa olsun" diye düşünürlerse olmaz.
"ÖNCELİK TEMİZ FUTBOL OLMALI"
Sponsorların öncelikli derdi futbolun temiz bir alan olarak kalması olmalıdır. Çünkü eğer futbol temiz olmazsa, mevcudiyetini varlığını koruyamaz.
Bunun yaşandığı iki örnek var aslında: Singapur ve Malezya.
Bu ülkede yaşayan insanları futbolu çok sevmelerine rağmen ulusal lig maçlarını izlemiyorlar, çünkü tüm maçlarda şike yapılıyor.
Çin futbolunun gelişememesinin en temel sebebi çok güçlü bir şike sisteminin varlığı olmuştur.
Çinliler de yalnızca dünya liglerinden maçlar izlerler. Türkiye'de de benzer bir şey yaşanması riski gerçekten var.
BBC Türkçe: Taraftar açısından, yaşananlara karşı nasıl pozisyon almak gerektiği konusu daha da karışık. Mesela Fenerbahçe taraftarlının bir kısmı yürüyüşler yaparak iddiaları kabul etmediklerini gösteriyorlar. Bazı Fenerbahçe taraftarları ise bu sene maçlara gitmeyerek, hem yöneticilerini hem de şikeyi doğuran tüm sistemi boykot edeceklerini söylüyorlar. Ne dersiniz, taraftarların nasıl bir tavır almaları doğru olacaktır?
Simon Kuper: Juventus küme düşürüldüğü zaman birçok Juventus taraftarı "herkes şike yapıyor ama yalnızca bir cezalandırılıyoruz" diye öfkelenmişlerdi.
Şimdi bazı Fenerbahçelilerin de benzer bir tavırda olduğunu tahmin ediyorum. Bence doğru yaklaşım bu değil.
Bence bir taraftarın "benim takımım şikeyle maç kazanacağı yerde, kaybetsin daha iyi" diyebilmesi lazım.
Sadece bu senenin şampiyonluğuna ya da küme düşme meselesine takılmadan şu soruyu sormak lazım: Eğer her şey üçkâğıt ise benim Fenerbahçe taraftarı olmamın ne manası var?
Bence taraftarların, futbolun temizlenmesine destek olması gerek, çünkü şike dolu bir futbol saçmalıktır, anlamsızdır.
Hatta şike dışında hiçbir şey futbolu anlamsız hale getiremez, ama şike bunu yapabilir.
Bu yüzden taraftara düşen görev, kendi takımının bu işlere karışmaması konusunda net bir duruş sergilemektir.
FIFA-UEFA
BBC Türkçe: Uluslararası futbol alanının en üstünde bulunan FIFA ve UEFA gibi kurumların futbolda yolsuzluğa karşı sıfır tahammül ilkeleri olsa da bu kurumlar sıklıkla farklı yolsuzluk tartışmalarının ortasında kalıyorlar. Bu durumda bu kurumların ülkelerde yaşanan şike olaylarını sorgulayabilecek irade ve meşruiyetleri var mı?
Simon Kuper: Söylediğiniz gibi, FIFA gibi yolsuzlukların yaşandığı bir kurumun, yolsuzlukları önleme yönünde atacağı adımların inandırıcı olacağını düşünmüyorum.
UEFA böyle değil, ama her iki kurumun da yolsuzlukları önlemek için faydalanabileceği kaynakları çok sınırlı.
UEFA'nın bu konularla ilgilenen yalnızca birkaç çalışanı var. Ve bu tabii ki yetersiz.
Çünkü şike olaylarının Avrupa'nın tüm liglerinde yaşandığını düşünüyorum. Yani Türkiye istisna değil, genel durumu yansıtan bir örnek.
Avrupa liglerindeki maçlar da şikeler mafya çeteleri tarafından yapılıyor ve bu kişiler karşı çıktığınız durumda işi cinayete kadar götürebiliyorlar.
Bu yüzden ciddi bir polis desteğine ihtiyaç var.
UEFA bu konuda Interpol'le çalışıyor ama Interpol kovuşturma yapmayan, küçük bir organizasyon.
Özetle FIFA ve UEFA, bu kadar büyük bir sorun karşısında çok az şey yapıyor. Şimdilerde sorunun boyutunu anladıklarını sanıyorum, ama henüz harekete geçmiş değiller.
Bir diğer zorluk da şikelerin küresel boyutta yapılması sebebiyle takibinin güç olması.
Mesela Rus mafyası, Macaristan liginde bir maçın sonucunu etkileyebiliyor, ya da Çin mafyası Finlandiya ligine müdahale edebiliyor.
Bu durumda Finlandiya polisi, Çin'de yaşayan bir şikeciyi yakalamaya çalışıyor.
UEFA ve FIFA bu sorunla mücadele edebilecek donanıma sahip değiller, polis bir şeyler yapmaya çalışıyor ama işi zor.
Aslında onlardan çok fazla beklentimiz de olmamalı. Avrupa liglerinin sadece dört ya da beşinde şikeleri önlemek amacıyla çalışan kişiler var.
Yani çok çok büyük bir sorunla mücadele eden küçücük bir güçten bahsediyoruz.