Oluşturulma Tarihi: Temmuz 13, 2002 01:36
Ayasoyfa Cami'inin hemen karşısı. İki katlı, üstü açık, sarı kırmızı bir otobüs turist bekliyor. Hani şu milli takımı havaalanında karşılayıp Taksim'e getiren, milletin kendini önüne attığı otobüs var ya, işte o.
‘‘Bu otobüsle bir İstanbul turu atmak nasıl olur’’ diye düşünüp, bunu denemeye karar verdim. Üstü açık otobüsle şehir turu maceram, Sultanahmet'e gitmek için bindiğim takside başladı. Sultanahmet'e vardığımda, taksi durmak için yavaşlamıştı ki, atmaca bir turist avcısı daha taksi durmadan kapıyı açıp, ‘‘Hi, this is Blue Mosque’’ (Merhaba, burası Sultahahmet Cami), diye konuşmaya başladı. ‘‘Biliyorum, dur şu taksi dursun bir hele’’ cevabımla adam, sarımsak görmüş vampir gibi irkildi ve açtığı kapıyı da kapamadan çekti gitti. Tur otobüsünü görüyor ama seyyar satıcıların kurduğu 9.15 barajını bir türlü aşamıyordum. Neyse ki imdadıma hep Türkçe yetişti. Nihayet otobüse ulaştım ve otobüsün kaptanı Hasan Duran'ı buldum. Altı yıldır bu otobüsün şoförlüğünü yapıyor ama o altı seneyi bir gecede unutmuşa benziyor. Milli Takım olayı ona travma geçirtmiş. ‘‘Altı yılda kim bilir neler olmuştur bu otobüste’’ diyorsunuz, güzel güzel turist maceraları anlatırken, birden konuyu hooop milli takıma getiriyor. Kaptandan heyecanlı bir hikaye çıkmayınca bari otobüsün üst katına çıkıp havaya gireyim dedim. Bilmem hatırlatmaya gerek var mı? Eğer böyle bir gezi planlıyorsanız, etek giymemeniz hayrınıza olur.
HIYAR LAN BUNLAR!
Otobüsün tepesindeyiz nihayet. Hasan Kaptan geliyor ve herkese kulaklığını dağıtıyor. ‘‘Everything is ok’’ dedikten sonra alt kata iniyor, direksiyon başına geçip kontağı çalıştırıyor. Ayasoyfa'dan çıkıp, Gülhane'ye doğru yola koyulduk. Rüzgarı iyice hissedip, İstanbul'un güzelliğini içime çekmek istedim ama, ‘‘hıyar lan bunlar’’ lafıyla oturduğum yerden şööyle bir doğruldum. Aşağıya baktım, bariton sesin sahibini bulmaya çalıştım. Eminönü'ndeki hanlardan birinin duvarına yaslanarak, sigarasını içen ve yanındaki arkadaşıyla ‘‘hıyarların’’, yani bizlerin kritiğini yapan adamla göz göze geldim. Bu göz göze geliş onda, bir hıyara acıma hissi uyandırmış olmalı ki, bu kez bir öpücük yolladı. Yerimden doğrulduğum hızla aynen koltuğuma gömüldüm.
KAMYONETİN REKABETİ
Otobüsteki turistlerin hepsi aynı anda kafalarını bir sağa bir sola çeviriyordu. Ne oldu bunlara demeye kalmadan, kulaklıktan sağınızda bilmem neresi, solunuzda bilmem neresi bilgilerinin verildiğini duydum. Oysa ben birilerinin joy stick'le onları yönlendirdiğini düşünmüştüm. O kadar uyumlu kafa çeviriyorlardı yani. Tekrar seyre daldım. Yok ama öyle keyifli keyifli İstanbul'u seyretmek değil mi? Bir kahkaha patlattım, turistler kulaklarında kulaklık olduğu halde dönüp, soran bakışlarla bana baktılar. Elimle önümüzdeki kamyoneti işaret ettiğimde onlar da gülmeye başladı. Allahım, bizim üstü açık fiyakalı otobüsümüze rakip görünmüştü. Üstü açık ve çuvallarla doldurulmuş bir kamyonetin üzerindeki beş işçi, bize bakıp gülüyorlardı. Üstelik keyifleri bizden çok daha gıcırdı. Çuvalların üstüne yatmış, sigaralarını tüttürüyor ve bize şov yapıyorlardı. Ama hepimizin koptuğu nokta, işçilerden birinin gülerek gömleğinin üç düğmesini açması ve göğsünü göstermesi oldu. Öylesine eğleniyorlardı ki, kıskandım.
YAKIŞIKLI TÜRK ESERİ
Eminönü'nden Balat'a kadar insanların kafalarını kaldırıp bakmaları ve dondurma yiyen bir çocuğun ağzı bir karış açık kalakalması dışında heyecanlı hiçbir şey olmadı. Herkes sakin sakin iki yanına bakınırken, iki turist kız gülüşmeye başladı. Acaba ne kaçırdım derken kızın parmağının işaret ettiği yere baktım. Tarihi eser falan yoktu ama Allah için güzel bacakları ve gövdesi olan öyle bir eser vardı ki, kızlara hak vermemek mümkün değildi. Gözümüzün kaydığı yer, şortuyla halı sahada top koşturan yakışıklı bir Türk erkeğiydi!
KAVGA FOTOĞRAFLARI
Koca İstanbul'u gezip sokak kavgası görmemek olmazdı değil mi? Şükür onu da gördük. Turistler Yenikapı surlarını falan unutup, kavgacıların fotoğraflarını çekmeye başladılar. Onlar için heyecanlı, damarlarında Türk kanı dolaşanlar içinse olağan bir hadiseydi. Utanarak bir şeyi yazmak istiyorum, herkes bu kavgadan önce, ağzı açık Yenikapı surlarına bakarken, benim de gözlerim surların hemen dibindeki bostanlarda yetişen marullar ve soğanlara takıldı. Muazzam bir bostanlık olmuş oralar.
BİZE FISTIK ATTILAR
Taksim Meydanı'nı iki kez turlayan bizler, Taksim parkındaki insanların eğlencesi olduk. Otobüsteki herkes, kendini sirkte hissetti. Böyle hissetmemize neden olan şey, parkta oturanlardan birinin bize fıstık atması mıydı bilmiyorum! Bu arada Avustralyalı turist kadın kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek bir tespitte bulundu: ‘‘Burada ne çok banka var’’. İki saat 10 dakika süren tur yeniden Sultanahmet'teki start noktasında biterken seyyar satıcılar yine ‘‘Hi, this is Blue Mosque’’ diyerek hücum ediyor üzerimize. Ben de ‘‘End of the trip’’ diyorum ve hızla ortamı terkediyorum.
11 DİLDE REHBERLİK
‘‘Otobüsün üstü açık, başımıza güneş geçer’’ diye endişelenmeyin. Otobüsün üzeri açılıp kapanabiliyor.
Türkçe dahil 11 dilde anlatım var.
Turistlere 15 dolar, Türklere 5 milyon TL.
Otobüs, müşterisi altı kişiden az olursa kalkmıyor.
Turistler için heyecanlı olabilir ama yerli turist için çok cazip bir güzergahta gezinti yapılmıyor.
Tur 2 saat 10 dakika sürüyor.
Türkiye'nin tek üstü açık bu tur otobüsü Plan Tours'a ait.
GÜZERGAH
Tur Ayasofya'dan başlıyor, Gülhane Parkı önünden Eminönü'ne, Galata Köprüsü üzerinden geçerek Dolmabahçe'ye gidiliyor. Sonra Taksim Meydanı'nda iki tur atılıyor ve Tarlabaşı'ndan Haliç üzerinden Eyüp'e varılıyor. Sırada Yenikapı Surları var. Oradan tekrar sahil yoluna giriliyor ve turun başladığı yere yani Sultanahmet'e dönülüyor. Ayasofya önünde tur bitiyor.