Güncelleme Tarihi:
İşte tecrübeli koç Burak Bıyıktay'ın basketizm.com'dan Kubilay Arslan ve Ebru Erdoğan'a yaptığı açıklamalar;
Ebru Erdoğan: Biraz klasik olacak ama Burak Bıyıktay’ı tanıyarak başlayalım.
Burak Bıyıktay: 1978’de Eczazcıbaşı’nda basketbol oynamaya başladım, daha sonrasında Beşiktaş’a transfer oldum. Yaklaşık 16 sene 1. ligde oynadıktan sonra oyunculuk kariyerimi bitirdim ve Beşiktaş altyapısında antrenörlüğe başladım. Beşiktaş’ta yıldız takım, genç takım antrenörlüğü ve A takım yardımcı antrenörlüğünden sonra baş antrenör oldum. Hali hazırda Aliağa Petkim’in başında bulunmaktayım.
Kubilay Arslan: İlk head-coach’lık deneyiminizi İhsan Bayülken’in görevden ayrılmasından sonra yapmış ve ilk maçınızda Ülker’i mağlup etmiştiniz. Aynı şekilde Hakan Demir’in istifasından sonra da takımın başındaki ilk maçınızda Fenerbahçe’yi devirdiniz. Koç değişiminden sonra bu galibiyetlerin gelmesinin özel bir sebebi var mı?
B.B: Koç değişimleri genelde takımlara pozitif motivasyon sağlar. Örneğin o ilk maçımda Ülker’i yendikten sonra, Ülker’i eleyerek final oynamıştık. Ondan sonra ben kulüpte koç olarak devam etmeyi planlıyordum ama şartlar gereği sportif direktörlük gibi biraz daha saha dışı yerlerde görev aldım. Hakan Demir, o yıl iyi bir başlangıç yapamamıştı, istifasının ardından bana teklif geldi ve ben de kabul ettim.
K.A : Peki Aliağa’ya geçmeden biraz da Beşiktaş’tan ayrılma sürecinizden bahsedelim. ‘Allen Iverson’a süre vermiyor’ gibi birçok tartışma konusu çıkmıştı o dönemlerde, sizin düşünceleriniz neler?
B.B : Allen Iverson aslında benim çok isteğim doğrultusunda gelişen bir transfer olmadı. Sezon başında gelmesi durumunda memnuniyetle kabul eder, ona göre bir takım oluştururduk. Ancak takımı kurduktan sonra böylesine büyük bir ismi monte etmek çok zor. Ayrıca kendisinin basketbola ara vermiş olması, fizik olarak iyi durumda olmaması eklenince işler daha da zorlaştı. Artık orada kalmam doğru olmazdı, ben de ayrıldım.
K.A : Aliağa’ya gelmeden önce takımın başında sistemini bireysel performanslar üzerine kuran Halil Üner vardı, siz ise oyuncuları hücumda daha rahat bırakan bir yapıyı benimsiyorsunuz. Takımda bu geçiş süreci nasıl yaşandı?
B.B : Geçen sene Halil Hoca buradan ayrılınca bana teklif geldi, ben de seve seve kabul ettim. İlk başlar kolay olmadı tabi, kaybeden damgası yemiş dağınık bir takımdık. Kümede kalmanın bile zor olduğu bir durumdaydık. Ben de bazı hedef maçlar belirledim ve bunların hepsini kazandık. Kaybeden bir takımı motive etmek kolay bir iş değildi ancak kümede kalma amacımıza ulaştık.
K.A : Geçen yılki kadroda revizyona gidildi ve yepyeni bir takım oluşturuldu. Yine geçen yıllarda iyi hücum yapan ancak savunmada zayıf kalan Aliağa’da bu yıl uçurum o kadar yüksek seviyelerde değil, denge sağlanmış gibi. Yeni kadroyu oluştururken savunma faktörünü de göz önünde bulundurdunuz mu?
B.B : Ben, Beşiktaş’ta tempolu oyunu seven ancak savunmada başarılı olamayan Mire Chatman’la çalıştım. Chatman’ın etrafına kadro kurarken yüksek tempoya ayak uydurabilecek isimler seçmeye çalıştık. Ve bu sistemi de iyi uyguladık. Fakat ertesi sene, kadromuzu aynı tutamadık ve hücum – savunma dengesini sağlayamadık. Bu sene kadroyu yeniden kurarken oyuncuların savunma özelliklerine dikkat ettik. ‘Savunma guarddan başlar’ düşüncesiyle takımı oynatmasının yanında iyi de savunma yapan Ratkovica’yı takıma dahil ettik. Tam saha basketbolundan, yarı saha basketboluna dönmeyi tercih ettik, çünkü o tempoyu yakalamak her zaman mümkün olmuyor. Atletik guard-forvet-uzun rotasyonunuzun olması lazım ki, bunu yakalamak kolay bir iş değil. Savunmayı oturtmaya çalışıyoruz ancak 12 yeni oyuncuyla bunu kısa sürede başarmak mümkün değil. Daha üst seviye maçları iyi oynayıp, düşük seviye maçları daha kötü oynama gibi bir özelliğimiz var. Ancak dediğim gibi bunların hepsi zaman içinde değişecek, daha iyiye gidecek.
E.E: Aliağa’nın bu yıl ligdeki hedefleri neler?
B.B: Tabi ki yönetimin hedefi son 3 sezondur küme düşme potasından zar zor kurtuldukları için rahat bir sezon geçirmek, benim şahsi hedefim ise play-off’a girebilmek. Hacettepe maçı hariç istediğimiz galibiyetleri almayı başardık ligde ancak play-off istiyorsak bizden üst seviyedeki takımlardan da maç çalmamız lazım. Bu sezon yeni bir yönetime sahip olduğumuzu ve bütçemizin de sınırlı olduğunu, beklentileri ayarlamak konusunda hatırlatmamız lazım.
K.A : Spor Toto Türkiye Kupası’nda çok önemli bir başarı elde ettiniz. Türk Telekom’a fark attıktan sonra, Anadolu Efes’i 55 sayıda tutarak gruptan 1. çıktınız. İzmir’de takımın havası nasıldı, nasıl geldi bu 1.lik?
B.B : Biz o dönemde birbirleriyle çok maça çıkmamış oyunculara sahiptik, ancak Efes karşısında takım gibi oynadık, takım savunmasını iyi yaptık. Tempoyu elimizde tuttuk. Tabi Efes’in o maça bir iddiası olmadan çıktığını, bizim ise mutlak kazanmamız gerektiği faktörünü de atlamayalım. Ancak bu sezon, yanılmıyorsam, değişen sisteme göre çapraz eşleşme yapılacakmış grup 1.leri ile 2.leri arasında. Tabi bu da kura açısından önemli bir avantaj. Basketbolu seven bir topluluğa ve yönetime sahibiz. En önemlisi ise ayaklarımızın yere basması. Biz ‘o kupayı alalım, şampiyon olalım’ diye düşünmek yerine ‘bizim bütçemiz bu, buna göre hedef koyacağız’ diyoruz. Ben bu beklenti sıkıntısını Beşiktaş’ta yaşadım, o yüzden kulüpteki herkesin bu düşüncede olması sevindirici. Biz her gün daha ileriye giden bir takım olmak istiyoruz.
E.E : Ligin 8. haftası oynanacak. Bu haftaya kadar bir Aliağa değerlendirmesi alabilir miyiz? İstenenler yapılabildi mi?
B.B : 1. haftadaki Hacettepe maçında motivasyon sıkıntısı yaşadık. Çünkü sezon öncesi Hacettepe’yle yaptığımız 3 hazırlık maçını da kazanmıştık. Bu yüzden lige kötü bir giriş yapmak zorunda kaldık. Ancak bu maç haricinde kazanmamız gereken hiçbir maçı kaybetmedik. Bazı kişiler Tofaş galibiyetinin ‘ekstra bir galibiyet’ olduğu görüşünde ancak ben buna katılmıyorum. O maçı evimizde zaten kazanmamız gerekiyordu. Toplamda ise 7 maçta 4 galibiyetimiz var. Hedefimiz, bu 7 maçlık süreçte 5 galibiyet almaktı, başaramadık ancak telafi edeceğiz. Basketbol olarak ise çok inişli – çıkışlı bir performans ortaya koyuyoruz, bunu daha stabil hale getirmemiz lazım. Birbirini tanımayan oyunculardan kurulu bir kadroya sahip olduğumuz için geçirdiğimiz bu süreç gayet normal.
K.A : Peki yabancı rotasyonu hakkında görüşleriniz neler? Performanslarından memnun musunuz? Beklentilerinizi karşılayabildiler mi?
B.B : Aslında şu ana kadar ki maçlarımızda yerli oyuncuların performansı daha çok öne çıktı. Ben şuna inanıyorum, yabancı rotasyonun ne kadar iyi olursa olsun, bunu tamamlayacak yerli oyuncuların yoksa başarılı olamazsın. Bunun için Ersin Görkem ve Ümit Sonkol gibi iki değerli Türk oyuncuyu kadroya kattık. Bunun dışında Buğrahan gibi, Pertev gibi, Orhun Hacıyeva gibi oyuncuları uzun vadede katkı sağlamaları için takıma dahil ettik. Özellikle son transferimiz Orhun Hacıyeva benim beklentilerimin çok üstünde çıktı, bence Türk basketbolunun önemli oyuncularından olacak. Onun sürelerine dikkat edip, özelliklerini sahada göstermesini sağlayacağız. Bu şekilde genç ve tecrübeli oyuncuların dengesini iyi kurup, kaliteli bir guardla başarılı olmaya çalışacağız. Ratkovica’yı PG pozisyonu için seçmemizin sebebi de bu. Toolson – Ersin gibi skorer bir ikilinin yanına, bir skorer daha almak yerine, takımı oynatacak bir oyuncu almayı seçtik. Uzun konusunda ise bütçemizin elverdiği kadarıyla iyi bir rotasyon oluşturduk. Genellikle üst seviye uzunlar, Avrupa kupası oynamayan takımlara gelmek istemiyorlar. Biz de bir ‘rookie’ transfer edip ondan maksimum verim almaya çalışıyoruz. Aslında Qvale bunu yapabilecek bir oyuncu ancak kolej çıkışlı olduğu için Avrupa basketboluna hemen uyum sağlayamadı. Qvale’in yanına Pinkney’i monte ettik. Toolson skorer bir oyuncu. Ratkovica’ya ise takımın dinamosu diyebilirim. Onun performansı bizim için kilit nokta. Üst seviye takımların bile oyuncu bulmakta zorlandığı şu dönemde low post yerine pick&roll oynayabilecek çabuk ayaklı oyuncular seçtik.
K.A : Peki Aliağa özelinden çıkıp ligin geneline bakarsak, lokavtın bitişinin Beko Basketbol Ligi’ne nasıl etkileri olacak sizce?
B.B : Ben lokavtın gerektiğinden uzun sürdüğünü düşünüyorum. Basketbolu ekonomi açısından değerlendirecek olursak, basketbol Amerika için büyük bir gelir kaynağı. NBA’de sezonun oynanmayacağını duyduğumda bir saniye bile inanmadım çünkü milyarlarca doları ne takım sahipleri bırakır, ne oyuncular bırakır, ne de ABD hükümeti bırakır. Tabi bir de işin şu boyutunu düşünmek lazım, Deron Williams gibi oyuncuların 17.5 milyon dolarlık kontratları var, sezon oynanmaması onlar için mali bir sıkıntı yaratmaz. Ama bu sezon draftta seçilen oyuncular ne olacak? Oynamayı bekliyorlar. Bu gibi etkenlerin sonucunda lokavt bitti. Bunun Türkiye’ye etkisine gelecek olursak, herkesin konuştuğu takım elbette ki Beşiktaş Milangaz. Ancak Galatasaray’ın da lokavtın bitişinden etkileneceğini düşünüyorum çünkü Zaza’yı daha yeni yapının içine yerleştirmişler, rotasyona dahil etmişlerdi. Aynı şekilde Fenerbahçe Ülker’de Sefolosha’yı. Ancak isim değerinden dolayı Deron Williams – Beşiktaş Milangaz daha ön planda. Yapılarını tamamen Deron Williams’ın üzerine kurduklarından doğal olarak olumsuz yönde etkilenecekler.
K.A : Ergin Ataman bu konuda bir ‘B Planı’nda sahip olduklarını söylemişti.
B.B : Bu durumun B Planı olamaz. Deron Williams gibi skor üretebilen, takımını oynatabilen, tempoyu arttırabilen, savunma yapabilen –bizim maçta Toolson’u ona tutturmuşlardı- oyuncunun yerine birini bulmak, hele sezon ortasında çok zor. Mesela Semih Erden’in yerine büyük ihtimalle yabancı bir uzun alacaklar. Sistem, yapı, oyuncular sezon ortasında değişecek. Deron Williams’ın formasının emekli edilmesi bana göre saçmalık. Yaptığın iyi bir iş var, bırak orada kalsın. Şampiyon olmuş kadronun ismi, cismi yok ortada. Topu topu 15 maç oynamış bir oyuncunun forması emekli ediliyor. 109 yıllık bir kulübün formasının daha değerli olması lazım.
K.A : Spor Toto Türkiye Kupası’nda sekizli finallere kaldınız. Final hedefiniz var mı?
B.B : Kendinize böyle bir hedef koymanız mümkün ancak bunun rasyonel bir hedef olacağını düşünmüyorum. ‘İyi bir kura’ hedefi daha gerçekçi. Bu tip turnuvalara gün gün bakmanız lazım.
K.A : Türkiye Kupası finali için 2008 yılındaki Oyak Renault örneği var.
B.B : Ancak o yılki ligle, bu yılki lig farklı. Diğer takımlara fark atmış tepede duran üç ekip var. Bu takımları her zaman yenmek mümkün değil. Yarı final yapmak bizim için başarıdır. Yarı finalden sonra da dişimize göre bir ekip gelirse final neden olmasın? Ancak dediğim gibi bu tip olaylar sürpriz olur, şu an size sorsam finali kim oynar diye, Galatasaray, Fenerbahçe veya Efes dersiniz. Gerçekçi olmak lazım.
K.A : Basında çok konuşuldu, yazıldı, çizildi. Yeni kurallar hakkında – 0 tolerans – sizin görüşleriniz neler?
B.B : Ben aslında bu 0 tolerans kuralına katılıyorum. Ancak 0 toleransdan daha önemlisi standart. Eğer bu kuralı her maçta, her şehirde, her takıma karşı uygulayabileceksiniz ne ala. 0 toleransın sağlıklı bir şekilde uygulanması halinde geriye sadece basketbol kalır, ne hakemle uğraşma, ne de başka bir şey… Ancak maalesef bu kural istikrarlı bir şekilde uygulanamıyor. Standart olması gerektiğini ben daha önce de söyledim ancak bazı maçlarda bu standartı göremiyorum (Gülüyor).
E.E : Bazı oyuncuların maç öncesi uğurları vardır. Sizin de koç olarak böyle uğrularınız var mı?
B.B : Benim spesifik uğurlarım yoktur ama maç öncesi giydiğim gömleğe, ayakkabıya, çoraplara dikkat ederim. Ama ben bunu uğur olarak düşünmüyorum, bir alışkanlık.
K.A : Konuyu yine basketbola döndürüyorum ama… Takımların istatistiklerine bakıldığında 18.3’lük asist ortalaması göze çarpıyor. Hücum – savunma dengesini oturtacağınızı söylemiştiniz ama ön planda yine hücum var gibi. Ayrıca bu rakam geçen yıllara oranla daha oturmuş bir ofans sistemi uyguladığınızı gösteriyor. Sizin düşünceleriniz neler?
B.B : Tabi bu rakama en büyük katkıyı veren oyuncu Ratkovica. Topu ne kadar iyi paylaşırsan, o kadar iyi takım olursun. Sadece pick&roll oynayarak takım olamazsın. Kadroda hücumcu oyuncuların olması hücumun ön plana çıkmasında en büyük etken. Savunma yetenek gerektirmeyen ama enerji gerektiren bir iş. Örneğin Euroleague’de iyi oyuncular hücumlarının yanı sıra iyi de savunma yapan oyunculardır. Bizim de böyle yapmamız lazım, savunmayı bir kenara atmak yanlış. Takım olgusu da budur zaten.
K.A : Klişe bir soruyla kapatalım o zaman röportajı… Aliağa’daki seyirci desteğinden memnun musunuz ve söylemek istediğiniz son bir şey var mı?
B.B : Aliağa’da bir taraftar kitlesi olduğunu söyleyemeyiz. Saha avantajı yaratmak için bu önemli bir etken ancak bizim seyirciler işler iyi gittiğinde bağırmaya başlıyor (Gülüyor). Ama genel olarak salon boş kalmıyor, halkın ilgisinden memnunuz. Tabi biraz da kadrodaki oyunculara bağlı bu durum. Konu yine aynı yere geliyor ama Akatlar’a 300 kişi gelmezken Deron Williams tranferinden sonra işler değişti. Allen Iverson’da da durum aynı olmuştu. Bu durum bana çok ters geliyor, o zaman bu insanların basketbol seyircisi olduğunu söylemek güç. Durum böyle olunca transferler de buna göre yapılıyor. Doğru olan istikrarlı bir şekilde salona gelerek takımını desteklemek.