Güncelleme Tarihi:
‘‘Taksim'in altı dedikleri’’ yer Dolapdere, onun aşağısında İplikçi, onun aşağısında da Kasımpaşa...
Bir zamanlar bu bölgede müthiş bir kültür yoğunluğu vardı.
Şimdi biraz o günlere gidip, ‘‘Taksim'in altı’’nın ara sokaklarını dolaşalım.
Piri Reis ilkokulu'nun hemen yanındaki Uşşaki Türbesi'nin önünde, çocuklarının zihin açıklığı için Allah'a dua eden insanları gördüğünüzde okulların açılmasına az bir zaman kaldığını anlayabilirdiniz.
Eh tatilin son günleri yaşandığına göre kalan vakitleri iyi değerlendirmek gerekirdi.
O yüzden biraz daha aşağıya inip sinemalarda ‘‘ne var ne yok’’ şöyle bir bakış atardık kafamıza göre bir filme gitmekten güzeli yoktu.
Acaba Ünal'da mı, Zafer'de mi yoksa Geyikli'de mi güzel film vardı?
Herkül, Samson - Dalilah, Ben-Hur, Masist gibi kahramanları izleyince mahallemize dönüp onları taklit edebiliyorduk.
Aslına bakarsanız Kasmpaşa'ya sinema için pek inilmezdi. Yenişehir'deki hayatın zenginliği müsaade etmezdi buna. Zaten Ali Belendi Sineması bizim muhitin sinema ihtiyacını karşılıyordu. Üstelik yazlık sinemaydı ve bizim evin balkonundan ayan beyan görünüyordu.
Film dışında sahne gösterilerinin de yapıldığı oluyordu Ali Belendi'de. Bir defasında İsmail Dümbülllü'yü de seyretmiştim.
xxxx
Evet, insanlar garibandı ama hayatları doluydu. Tek başına Yenişehir top sahası bile bu zenginliği anlatmaya yeterdi. Cumartesi pazar günleri sahanın etrafı panayır yeriydi.
Şam tatlıcıları, kokoreççiler, söğüş kelleciler, sucuk ekmekçiler, tükürük köftecileri, 7 hariççiler ve tombalacılar komple bir şenlik oluştururdu.
Onlarca futbol takımı, ağır işlerde çalışan çamurlukçular, soğuk demirciler, marangozlar, topukçular, fermuar fabrikası işçileri ve işsiz gençlerden oluşuyor; hafta sonu çeşitli renklerdeki formalarla karşınıza çıkıyordu. O pırıl pırıl, rengarenk formaların içindeki futbolcuların elleri forma sahibini ele veriyordu. Forma rengarenk de olsa elleri saklayamazdınız.
xxxx
Biraz yaşlı olanlar hakemlik yapar, ama işi öylesine ciddiye alırlardı ki, akşam evlerinde kartondan kestikleri sarı ve kırmızı kartları, maçın herhangi bir civcivli anında göstermek üzere özenle çoraplarına yerleştirir; ceketin iç cebine bekçi düdüğünü de koyarak aksesuarlarını tamamlarlardı.
Zaman zaman deplasmana giderdik Kulaksız Sahası'nda maç kazanamazdık. Üç-dört sıfır önde olsak bile oradan hasarsız dönmek için maçın sonuna doğru golleri yer, işi tatlıya bağlardık. Dayak yemeği göze alsak bile maç bitmezdi. Bir maçı 150 dakika oynadığımızı hatırlıyorum.
Lokantaya her istediğimizde gidemezdiniz. O yüzden cuma namazı sonrası kebap ziyafeti hakikaten mühimdi. Ara sokak gençlerinin hiç vasıtaya bindiğini hatırlamıyorum.
xxxx
Bizi medeniyete götüren ‘‘91.a’’ Dolapdere otobüsüne bir defa - o da köpek ısırdığında Sultanahmet'teki sağlık merkezinde karnımdan kuduz aşısı olmak için - binmiştim.
Yürürdük mütemadiyen. Yürür ve çok şey görürdük.
Eve döndüğümüzde çoktan akşam olmuş olurdu.
Ertesi gün uyanıldığında işbaşıydı.
Gezerler bu defa buz gibi bir havada arabaların altına yatar, çekiçler ‘‘tak-tuk-tak-tuk’’ konuşmaya başlardı.
Hafta içi konuşan çekiçler, marangozlar hızarları, kaynak makineleri ve motor hırıltılarıydı sadece.
Mizah yazarı ve karikatürist Hasan KAÇAN