Hangisi gerçek Hakan?

Güncelleme Tarihi:

Hangisi gerçek Hakan
Oluşturulma Tarihi: Şubat 05, 1999 00:00

Haberin Devamı

Birinci futbol liginde, ikinci yarının başlamasıyla yeniden futbol konuşur hale geldik. Gerçi lige verilen ara da, iki problem sporcu Hakan ve Sergen'in transfer öyküleriyle oldukça hareketli geçti. Gündemdeki soru Sergen Fenerbahçe'de başarılı olur mu, yoksa oturmuş takım yapısını bozar mı? Hakan'ın Juventus transferinin yankıları da hala sürüyor. Tüm açıklamalara karşın tam olarak ne olup bittiğini kimse bilmiyor. Herkesin merak ettiği neden Hakan'ın bu kadar çelişkili davrandığı.

Hakan'ın bu süreçte hangi psikolojiyle hareket ettiğini spor yazarlarına ve psikologlara sorduk. Aldığımız yanıtlar beklenmedik şekilde, birbirinden çok farklı portreler ortaya koydu: Artık bir birey olan Hakan, ana kuzusu Hakan, büyük bir profesyonel, ispatlayacak birşeyi kalmadığına inanan, parayı birinci sıraya koymayan ermiş bir Hakan ve milli hisleri kuvvetli ancak bir kişiye 'hayır' diyemediği için başına gelmedik kalmayan Hakan. Acaba gerçek Hakan hangisi?

Türkiye 1999 yılına beklenmedik bir gündemle girdi: Hakan Şükür Juventus'a transfer oluyordu... Yok olmuyordu, hayır canım oluyordu, ı-ıh olmuyordu. Milli hislerimiz bir kabarıp bir sönüyordu. Sonunda Juventus Hakan'ın transferinden vazgeçtiğini açıkladı. İlk tepki olarak Hakan'ı bitmez tükenmez istekleri nedeniyle suçladık. Galatasaray yönetimi de ‘‘Biz olsak, biz de vazgeçerdik’’ açıklamasıyla, dolaylı olarak Hakan'ı suçladı. Hakan ise TRT-1 ekranlarından gülücükler dağıtarak ‘‘Gittim, anlaşamadım, döndüm, hayat devam ediyor’’ dedi.

Karşılıklı birçok açıklamaya karşın olan biteni tam olarak anlamak mümkün olmadı. Ama olayın merkezindeki kişi Hakan'dı. Ve Türkiye'de kafasının içi bu kadar kamuoyunun gündeminde olan başka bir kişi yoktu. Transferi, evliliği, boşanması, formsuzluğu, moral durumu hakkında başbakanlar dahil herkes yorum yapıyordu.

ÖZGÜRLEŞEN HAKAN

Hakan'ın transfer sürecinde hangi psikolojiyle hareket ettiğini spor yazarlarına ve psikologlara sorduk. Aldığımız yanıtlar birbirinden çok farklı portreler ortaya koydu: Hayır demeyi öğrenerek özgürleşen Hakan, ana kuzusu Hakan, büyük bir profesyonel olmasına karşın ispatlayacak birşeyi kalmadığına inanan, parayı birinci sıraya koymayan ermiş bir Hakan ve milli hisleri kuvvetli ancak ‘‘hayır’’ diyemediği için başına gelmedik kalmayan Hakan.

Radikal spor yazarlarından Metin Tükenmez şimdiye dek ‘‘duygusal çocuk’’ olarak tanıdığımız Hakan için en beklenmedik tespiti yapıyor. Hakan'ı Sakarya genç takımındayken keşfettiğini ancak kişi olarak çok yakından tanımadığını söylüyor. Bununla birlikte Hakan'ın bu transferle bağımsızlığını ilan ettiğini savunuyor: ‘‘Hakan şimdiye dek kendisini başkalarına emanet ediyordu. Bu transferle birey oldu. İlk çıkışında her Türk gibi, geleneklerden, ailesinden etkilenmesi doğaldı. Ama bunu zamanla aştı ve kendisi olmaya başladı. Sonunda kendi kararlarını kendi aldı. Hakan bu olaydan güçlenerek çıktı. Şu anda özgüveni çok yüksek bir insan. Ben dünyanın en iyi üç ileri uç oyuncusundan biriyim, diyor. Ve bu konuda çok haklı. Bence bir numara. Bu kadar kendinin ne olduğun bilen bir insan kalkıp da öyle çocukça işler yapmaz.’’

Tükenmez eski Hakan için de iyimser şeyler söylüyor: ‘‘Türkiye koşullarında Hakan'ın bu altyapıyla, bu kadar profesyonel olması mucizevi bir şey. Bu kültür yapısındaki bir insanın bu kadar büyümesini doğal sonuçları aslında bunlar. Hakan çok daha ileri derecede bunalımlara girmediyse bu onun öz değerlerinin sağlamlığındandır’’.

Yeni Yüzyıl'dan Haşmet Babaoğlu ise tam ters görüşte. ‘‘Hakan'ın genel karakteri üzerine konuşmak hem haksızlık, hem de zor. Haksızlık olur çünkü olayları bütün boyutlarıyla bilmiyoruz. Zor, çünkü Hakan bir 'çocuk' görüntüsü veriyor. Çocukların karakterlerinden ve genel kişilik yapılarından söz etmek doğru değil’’ diyor.

Babaoğlu Türkiye'deki futbol düşünce yapısının çocuk futbolcular ürettiğini söylüyor: ‘‘Ben Hakan'ın bütün bu maceradan, herşeye rağmen mutlu çıktığına inanıyorum. Bu macerada mutsuz olanlar o 'çocuğun' karşısında teknik direktör olmak yerine ağabey olmayı, yönetici olmak yerine baba olmayı seçip şapa oturanlardır. Ulusal platfomda ‘haydi koçum' tarzı motivasyon arayışları başarılı olabiliyor. Ama gerçek profesyoneller için ağabeylere değil, teknik direktörlere, babalara değil yöneticilere ihtiyaç var. Futbolcular da ancak o zaman çocuk olmaktan çıkıp gerçek profesyonel haline gelecekler. Bu gerçeği en iyi anlayanın da Fatih Terim olduğunu son haftalardaki konuşmalarından net biçimde çıkarabiliyorum. Terim her konuşmasında 'Duyguları bir kenara bırakalım. Ben teknik direktörüm, o futbolcudur' diyor. Belki geç oldu ama temiz oldu...’’

Spor psikolojisi uzmanı Doç. Dr. Ergun Başer de Hakan’ın çocuk tarafının ağır basma ihtimali üzerinde duruyor. Başer Hakan'la konuşmadan çok kesin şeyler söylenemeyeceğini belirtiyor ve tahminlerini sıralıyor: ‘‘Hakan Torino macerasının etkisinden kurtulamamış olabilir. İkinci olarak, Hakan bu transfere hazırlıksız yakalandı gibi geliyor bana. Onun duygusal yönü ağır basıyor, futbol hayatındaki hızlılığına karşın, sosyal hayatta ağır hareket ediyor, zor karar veriyor. Böyle bir transfere uzun uzun hazırlanması gerekiyordu. Bir tahminim de Hakan'ın babasının etkisinden kurtulamamış olması. Hakan'ın babası bu kadar çok işe karışıyor ve etkiliyse, Hakan'ı yanıltmış olabilir. Ben para konusunda Hakan'ın bu kadar ısrarcı olacağını zannetmiyorum. Babası Hakan'ı yanıltmış olabilir.’’

EVLİYA HAKAN

Hakan'ın bu transferi istemediği için büyük bir dirayetle direndiği yolundaki görüşlere katılmayan Başer, şöyle devam ediyor: ‘‘Hakan baştan itibaren işi yokuşa sürmeye çalışsaydı, bu kadar çok anlaşma sağlandı lafı edilmezdi. Hakan bu süreçte kendine yakışmayan bir imaj yarattı. Söz veren ama sözünde durmayan, fazla tamahkâr, üç cep telefonu isteyen gibi. Bu da Hakan'ın bir tavır koyması değil akıntıya kapılıp gitmesi yorumumu yapmama neden oluyor.’’

Hürriyet yazarlarından Turgay Şeren de Hakan'ın çelişkili davranışlarıyla hayal kırıklığı yarattığı görüşünde: ‘‘Bu haber gelir gelmez eğer gitmek istemiyorsa, çıkardı, 'Ben gitmek istemiyorum' derdi. O zaman hepimiz alkışlardık onu. 'Hem Galatasaray sevgisi hem de, profesyonel açıdan Türkiye'yi tercih etti' diye. 'Burada çok mutluyum ama şansımı bir de Juventus gibi iyi bir takımda denemek istiyorum' deseydi, gene alkışlardık.’’

Milli Takım kamplarında Hakan'la sık sık biraraya gelen pisikolog Prof. Dr. Acar Baltaş öncelikle son olaylar konusunda Hakan'la konuşmadığını belirtiyor. Yakından tanıdığı Hakan'ın ise özel bir insan olduğunu belirtiyor. Ona göre Hakan çok ciddi bir profesyonel ve yüksek ahlak sahibi bir insan. Çok çalışır. Bu yüzden hiç sakatlanmaz. Başarıyı hep arkadaşlarıyla paylaşır. Baltaş, ‘‘Kelimenin gerçek anlamında alçakgönüllüdür. Almanya maçından sonra arkadaşları uçakta kutlama yaparken o kitap okuyordu. Gol attığında önce tribünlere sonra arkadaşlarına koşar. Bu bir mesajdır. Çünkü o tribünden gelmiştir. Babası FB'li olmasına karşın, GS'li dayısı onu maçlara götürmüştür’’ diye devam ediyor.

Baltaş, Hakan'ın zayıf yönleri de olduğunu, olaylardan kolay etkilendiğini ve üzerine fazla gidilince, tepkisini dışarı vurduğunu söylüyor. Bu kadar büyük bir baskı altında, 27 yaşındaki bir insanın bu zaafları göstermesini doğal karşılıyor. Baltaş'ın tahmini de Hakan'ın gitmek istemediği ve gitmemekte direndiği yönünde. Çünkü Hakan'ın parayla pulla işi yok.

Hakan'ın isteksizliğinin bir nedeni de bir anlamda doyuma ulaşmış olması. Son milli takım kampında Hakan şunları söylemiş: ‘‘Yurtdışında oynamak içimde ukde kalmış olsa da, artık ispatlayacağım bir şey yok. Sadece penaltı atmadan gol kralı olmak istiyorum.’’

Hakan'ın doyuma ulaştığı tespitini Haşmet Babaoğlu da yapıyor ancak eleştiren bir gözle. ‘‘Hakan tam da, onu eleştiren ya da göklere çıkartan bizler gibi davrandı. Yüzde 80'i meslek sahibi bir toplumda, meslek sahipleri profesyonel gibi davranamıyorlar. Meslekte bir kez başarı elde edince, başka başarıları kovalamak gibi bir duygu onları ilgilendirmiyor. Tersine tam bir ortadoğlu gibi huzur arıyoruz.

FAHRİ DİPLOMAT HAKAN

Herkes Hakan'ın bu transferi istemediği konusunda hemfikir. Ancak gördüğünüz gibi neden gitmeyi istemediği ve bunun ne anlama geldiği konusunda görüşler farklı.

Hürriyet Gazetesi Galatasaray Muhabiri Ruşen Güven, Hakan'ın bu transferi emrivaki yapılmasının yanısıra başka bir gerekçeyle de reddettiği görüşünde. Bu da milliyetçi ama bir kişiye hayır diyemediği için başına gelmedik kalmayan Hakan portresini oluşturuyor:

‘‘Hakan'ı sadece futbol oynatmak için götürmüyorlar. Apo gerginliğini özellikle ticari yönden yumuşatmak için Hakan'ı kullanmak istediler. Hem Türkiye'de hem İtalya'da Fiat reklamlarında oynayacaktı. Hakan buna tepkisini 'şehit analarına ne derim' diye dile getirdi de.’’ Bu işin bu kadar uzamasının nedenini de Juventus temsilcisi Celalettin Bilgiç'in Hakan'dan ret cevabı almasına karşın ‘‘bari bir teklif ver de adamlara ayıp olmasın’’ diye ısrar etmesi olarak açıklıyor. Hakan'ın kabul edilmeyeceğini düşündüğü teklif İtalyanlarca benimsenince, Hakan pazarlık masasına oturmak zorunda kalıyor. Güven bundan sonrası için de ilginç bir projeksiyon çiziyor: ‘‘Hakan gitmediği için mutlu. 'Türk insanını' mutlu edebildiysem ne mutlu bana diyor. Hakan bundan sonra gelecek bir teklifi kabul edebilir. Ama amacın futbol olması gerekiyor. Para kazanmak ya da elçilik yapmasını sağlamak değil.’’



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!