Oluşturulma Tarihi: Aralık 20, 2000 00:00
HAKİKAT BİRGÜN MUTLAKA SUYÜZÜNE ÇIKAR!(KADİR BEY VE...) Tiyatrocular (işi tiyatro sanatı ile doğrudan ilgili olanlar) Atina'dan beri hep sapıklık kavramıyla birlikte değerlendirilmiş, Antik Yunan'da kadın sahneye çıkamazken, çook uzun bir zaman kadın rollerini erkekler üstlenmişlerdir... Sahneye kadının gelmesi ile birlikte de kadın oyuncu=fahişe yaklaşımı ile, zamanının en zengin beylerinin kulis arkası ilişkileri anlatıla anlatıla bitirilememiştir... Ülkemizde de bilindiği üz're kadın oyuncunun sahnedeki yerini resmî olarak alması
Atatürk dönemine rastlar ki bundan önce yalnızca müslüman olmayan kadınlar, o da belli küçük rollerde ve gizliden oyunculuk kariyerlerini sürdürmektedirler... Soylu davranışlı kadın ile oyuncu kadın birbirinin tam zıttı olarak algılanır çünkü... Hani vardır ya; evlenilecek kadın ayrıdır, ... bilirsiniz işte uzatmıyayım... Hal böyle iken, kapının dışına kafasını uzatan kadın, bir de sahne denilen yükseltide her türlü cilve gerektiren kırıtmaları yapıyor ise, yapılacak en doğru şey nedir?? O'nu bu konuda desteklemek; O'NU MOTİVE ETMEK... Öyle ya, sokaktaki adam pek bilmez... Ben tiyatro akademisyeni olduğumdan bilirim... Sahnede ikili oynanacak bir bölüm varsa, hele ki bu bir ikili aşk sahnesiyse mutlaka arada bir elektrik şarttır... Yoksa rolünüze inanmazsınız, inandırıcı da olamazsınız... İşin ehli olanlar bilirler; bir kasiyerseniz, kasa ile, jinekologsanız (afbuyrun) uzuvlarla, böbrek ameliyatı yapıyor iseniz, böbrekle, bilgisayar programcısı iseniz, klavye veya mouse ile, başbakan iseniz de kabine ile... vs. (bu listeyi kasap-koyun'dan tutun da çöpçüye kadar sürdürebilirsiniz) bir elektriklenmeye, bir ilişkiye girmeniz şarttır... Aksi takdirde işinizi başarı ile yapmanız mümkün olmayacak ve hayatınızın sonuna dek 'acemi' olarak adlandırılacaksınızdır... Toplumsal roller de işbu tariften ibarettir kökenine indiğinizde... Ülkemizde de işini çok iyi bilen ehil oyuncularımız vardır ki son günlerde bu konuda sokaktaki adamı aydınlatıcı açıklamalar yapmakta, ustaişi yorumlarda bulunmaktadırlar... Bindokuzyüzbilmemkaçlarda yapılan oyunculuk ile ilgili açıklamalar, bunların yaşam düsturu olmaktadır... Oyunculuk konusunda uzman çevrelerin 'Pir' olarak kabul ettiği esas oğlan Stanislavski bu konuda kitaplar yazmıştır: 'Bir Aktör Hazırlanıyor', 'Bir Karakter Yaratmak' bunlardan en bilinenleridir. Maalesef ki sisteminin eksiklikler içerdiğine son zamanlarda tanık olabildik... Kitapları okuduğumuzda, çalışma temrinlerini yaptığımızda görüyoruz ki şu elektriklenme konusuna bir nebze değinmemiştir kendisi... Motivasyonun nasıl elde edileceğine ilişkin bir tek fikri bile yeterli değil garibin... Hadi zamanınızda cep telefonu yoktu diyelim, kağıda da sevgi dolu, aşk dolu sözcükler yazılıp, kırmızı balmumuyla mühürlenip yollanamaz mıydı iş arkadaşınıza Stanislavski Efendi??? Ama o dönemin sanatçı kesimi bir egoizm dalgasına kapılıp yalnız kendilerini düşünmüşler belli ki, iş arkadaşını motive etmenin 'mo' su dikkate alınmamış... Şimdi olsaydı Slav Pazarında 19 saat boyunca siyah bira içip, kafa kafaya verip de oyunculuk sanatını, tiyatroyu kurtaracağınız adam Kadir Bey olmaz mıydı??? Daha sonra Stanislavski Efendi'nin bağrından çıkan yeniyetme öğrencisi birtakım açıklamalarda bulunmuş; Meyerhold... Bambaşka şeylerden formüllerden sözeder olmuş da, Hocasının eksik yanlarını keşfedip bunların yerlerini doldurmuş da, Hocasındaki bu açık kalmış yanı farkedememiş... Nerede kaldı çağdaşlık?? Nerede kaldı yenilikçilik??? Öyle bio-mekanik formülleri yazmakla oyunculuğun temel ilkeleri çözülmüş mü oluyor acaba??? Bitti mi iş?? Senin oyuncun sandalyenin tek ayağının üzerinde dengede dururken, onu motive edici tek bir güzel name çıkıyor mu ağzından, onu sormak gerek... Ama iş işten geçmiş tabii... 'Taylorizm' denilen fikirle iki tane formül bulan beyinler, 'Kadirizm'le kimbilir kaç milyon oyunculuk formülü bulur da, oyunculuğun temel ilkelerini baştan alaşağı ederdi... . Grotovski de bunlardan farklı değil... Ruhunun huzursuzluğu neredeydi acaba derseniz yanıtım hazırdır; sanatındaki elektriğin, motivasyonun eksikliğindeydi elbette... Sonra Brecht'e ne demeli?! Çağdaş bir sistem de ben getireyim, demiş, çalışmış çabalamış... Yabancılaştırmış halkını kavramlara... Böylelikle kavramların özüne inelim de, demiş, paraları cebe indirelim... Özel hayatını anlatan tasvirlere baktığımızda neyin ne olduğu açık seçik ortada... Camiadaki birçok bayan arkadaşını motive ederken, sisteminde oyuncunun motive edilmesine ilişkin hiçbir doğrudürüst açıklama yok... Bir oyunun provası bazan bir yıl sürermiş Berliner Ensemble'da, bir oyuncunun masadan düşme sahnesini otuz kişilik ekipte herkes tektek ve birkaç farklı yorumla denerken bu küçücük sahne haftalarca çalışılırmış... Bir çantadan para çıkartma mimiğinin altı hafta çalışıldığı olurmuş; toplumsal mesajı en iyi verebilecek yorumun ortaya konması açısından... Ama nedir, ruh eksiktir belli ki... Kavramlara yabancılaşırken, oyunculuğa, kısacası insanlığa yabancılaşılmış da iş tamamlanamamış... Brecht yaşasaydı o dinamik diyalektik bakış açısıyla "-ah keşke Kadir Bey'le kafa kafaya verseydik de bambaşka bir toplumsal sistem geliştirip şu faşistlere kafa koysaydık sanat yoluylan", demez miydi acaba??? İş bununla da bitmiyor... Daha niceleri var oyunculuk konusunda boş ahkamlar kesip, ukala açıklamalarda bulunan... Yeni yetmelerde bir Boal var, bana sorarsanız sanattan bi'
haber, tiyatroyu toplumsal bir örgüt yapayım derdi ile yanan ama iÅŸin aslını pek önemsemeyen... Peter Stein var, aynı ÅŸekilde oyuncusunu tek başına bırakıp da vücuduna verdiÄŸi komutlarla oynatacağını düşünen ama ruhunu boÅŸ bırakan... Bir diÄŸer yönetmen Peter Brook var ki her memleketten adam alıp, bırakın sevgi mesajı, birbirini anlamaktan aciz bir alay adamı deÄŸiÅŸik yorumlarla çalıştırayım diye uÄŸraÅŸan ama cep telefonu kullanmayı bilmeyen... Daha böyle bir sürü var da var... Asıl mevzuu gerçek sanatın, sanatçılığın, oyunculuÄŸun ne olduÄŸunu bulmakta... Söylenecek çok ÅŸey var ama mevzuuyu çok da fazla uzatmak derdinde deÄŸilim Ben eminim ki ÅŸu yukarıda adı geçen cahil zevzeklerden birkaçı yaÅŸasaydı, Kadir Bey'in oyunculuk sanatına iliÅŸkin açıklamalarına eleÅŸtirel sorgulamalarda bulunurlardı... "-AÅŸk sahnesi için aramızda bir elektriklenme, bir etkilenme ÅŸarttır", diyorsunuz, "-Pek'ala bir kavga sahnesi oynayacaksanız, partner tabir edilen karşınızdaki oyuncunun gerçek yaÅŸamda da (afbuyrunuz) anasına küfredip, aranızı kötü tutmak mı gerek, böyle bir sahnenin elektriÄŸi nasıl yakalanmalı", diye soracaktır bazı kendinibilmezler... Bu tür bir soru bile cehaletin aynasıdır, derim ben size... Böyle biçimsiz soru ve sanatın özünden uzak yaklaşımlara Kadir Bey oyunculuÄŸu ve oyunculuk felsefesiyle en güzel yanıtı verecektir zannımca... Bizlere, bugüne kadar öğrendiÄŸimiz oyunculuk sistemlerindeki açıklıkları yüzümüze vurarak gösterdiÄŸiniz, her devrimci gibi, kendinizi zan altında bırakma pahasına olsa bile hakikati yansıttığınız, oyunculuk sanatının temel ilkelerine bir yenisini eklediÄŸiniz için saÄŸolun Kadir Bey ve manken arkadaÅŸları... Ayçe A. TÃœRE - 20 Aralık 2000, ÇarÅŸamba Â
button