Hakeme maşallah gelin olur inşallah

Güncelleme Tarihi:

Hakeme maşallah gelin olur inşallah
Oluşturulma Tarihi: Aralık 25, 2009 00:00

Tarihi süreç içerisinde Türk toplumunun geleneksel seyirci tezahüratları ve davranışlarında son dönemlerde tribünlerde sıkça rastlanan cinsel içerikli küfürlü tezahüratların yeri yok.

Futbol tarihinde rekabetin yanı sıra dostluk ve beraberliğin hep ön planda tutulduğu ilk yıllarda en ağır sloganın “Hakeme de maşallah ooo, gelin olur inşallah ooo”nun sayıldığı ve “Bir baba Hindi'den başlayan süreçte, günümüzde cinsel içerikli küfürlerin yer aldığı tezahüratlar, Prof. Dr. Emin Kuru'nun araştırma konusu oldu.

Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emin Kuru'nun “Türkiye'de Spor Seyircilerinde Oluşan Kitlesel Tezahüratın Geleneklerle İlişkisi” konulu araştırmasında, Türk sporunda taraftarların yaptığı çeşitli tezahüratlar geçmişten bugüne örneklerle anlatıldı.

Uluslararası Milli Folklor Dergisi'nde de yayınlanan araştırmada, 1930'lu yıllarda takımın isminin önüne eklenen aslan, kaplan, kartal, haydi kelimeleriyle tezahürat yapıldığı, örneğin Beşiktaş'ın “Kara kartal” lakabıyla anıldığı, gene bu yıllarda İspanya menşeli “oley” kelimesinin seyirci literatürüne girerek “Beşiktaş oley”, “Fenerbahçe oley” gibi sloganlar kullanıldığı belirtiliyor.

1939 ve 1940'lı yıllarda ise bugün hala kullanılan “Bir baba hindi” tezahüratı gibi sloganlarla, Harbiye Marşı'nın sözlerinin değiştirilerek uyarlandığı anlatılıyor.
“Gündüz'üyle Osman'ıyla gelseler dahi, fırtına bora sükun bulacak, Gündüz Cihat'a selam duracak, sana yıldırımlar, sana yıldırımlar selam duracak” gibi adapte edilmiş marşların da bu dönemde revaçta olduğu belirtilirken aynı tarihlerde tribünlerden hakeme en ağır sloganın ise “Hakeme de maşallah ooo, gelin olur inşallah ooo” sesi yükselterek protesto edilmesi olduğu kaydediliyor.

Bu dönemlerde hırçın takımların taraftarlarının da zaman zaman şaşırtıcı birliktelikler yaşayabildiğinin belirtildiği araştırmaya göre, 1947-1948 sezonu başlamadan önce Karagümrük Spor taraftarlarının kiraladıkları tekneyle Sarıyer sahiline gidip mavi-beyazlı takımın taraftarlarıyla bir kaynaşma gecesi düzenleyip sabaha kadar eğlendiği ifade ediliyor.

Küfürlü tezahüratların, adam dövme olaylarının asla olmadığı kaydedilen 1950'li yıllarda, kazanan tarafın bir tabut hazırladığı, üstüne yenilen takımın bayrağı konulup gezdirildiği belirtiliyor.

HAKEME KÜFÜR DEĞİL, LEBLEBİ

İnsanlar arası ilişkilerin çok sıcak olduğu o zamanlarda sadece sporcuların değil, hakemlerin de tanındığı ve sevildiği belirtilirken, 1950'li yıllarda taraftarlarca çok sevilen Kel Ziya'nın çizgi hakemliği yaptığı maçlarda arkasında oturan taraftarlarla sohbet etmesi, onların sorduğu sorulara yanıtlar vermesi ve taraftarların da maç seyrederken yedikleri leblebileri Kel Ziya'ya ikram etmesi buna örnek olarak gösteriliyor.

1960'lı yılların sonunda küfürlü ilk sloganların kendini göstermeye başladığı belirtilen Türk futbolunda, buna karşılık Anadolu'da Türk kültürünün bütün berraklığıyla gözüktüğü Kastamonu ilindeki futbol taraftarlarının başat Türk kültürünün gereği küfürsüz sloganlar üreterek futbol literatürüne sevimli, sempatik kulağa hoş gelen sloganlar kazandırdığı ifade ediliyor.

“AÇIK MAVİ, KOYU MAVİ, HAYDİ GARİ”

Kastamonu sporun açık mavi renkli formasına atıf yapılarak, “Açık mavi, koyu mavi, haydi gari”, yine “Kastamonu Kastamonu dep dep” sloganıyla yöresel şiveleriyle takımlarını destekledikleri belirtiliyor.

1970'li yılların Türk gençliğinin romantik yılları olduğunun, bunun da tribünlerdeki marş ve sloganlara da yansıdığının belirtildiği araştırmada, bu dönemde “Kaleleri sen gollerle doldur, bizim kuşkumuz her zaman boştur, Cimbomsun sen bizim canımız, sarı-kırmızı akar kanımız” gibi duygusal takım mensubiyetini pekiştiren marşlara rastlandığı ifade ediliyor.

1980'li yıllarda tribünün de askeri rejimden etkilendiği belirtilirken, siyasi romantik sloganların yerini küfürlü, arabesk, fantezi türündeki şarkıların marş ve sloganlarda kendini göstermeye başladığı aktarılıyor.
Galatasaray'ın başında o yıllarda antrenör olarak Brian Birch'in olduğunun kaydedildiği araştırmada, Birch'in sahaya çıktığında sağ yumruğunu havaya kaldırarak sahaya girdiği, duruma Fenerbahçe seyircisinin tepki geliştirdiği ve tribünlerin küfürlü kitlesel tepki gösterdikleri kaydediliyor.

“AVRUPA AVRUPA DUY SESİMİZİ...”

1990'lı yıllarda yükselen milliyetçilik değerlerinin Galatasaray'ın Avrupa'da aldığı başarılarla tribünlerde somut olarak görülmeye başladığı vurgulanan araştırmada, tribünlerde 'Avrupa Avrupa duy sesimizi, bu gelen Türklerin ayak sesleri' gibi milliyetçiliği çağrıştıran slogan ve marşlar söylense de ardından İngilizce sloganlar da atıldığı aktarılıyor.

Günümüz Türkiyesi'nde spor taraftarlarının tezahüratlarının ise çok düşündürücü olduğu, cinsel içerikli küfürlü tezahüratların arttığının gözlemlendiğinin ifade edildiği araştırmada, tribünlerde taraftarların amigo eşliğinde türküye, şiire, manilere uyarlanmış bu tür tezahüratlarına çokça örnekler verilebileceği, futbolda batı ülkelerinde bile görülmeyen bu tezahürat biçiminin çok düşündürücü olduğu ifade ediliyor.

“GELENEKSEL SEYİRCİ TEZAHÜRATLARINDA KÜFÜR YOK”

Prof. Dr. Emin Kuru, AA muhabirine, tarihi süreç içerisinde Türk toplumunun geleneksel seyirci tezahüratlarına ve davranışlarına bakıldığında hep bir ağızdan bestelerle marş üslubu içerisinde küfrün olmadığını, yıllar geçtikçe spor seyirci davranışlarında kültürel bir yozlaşma olduğunun görüldüğünü bildirdi.

Bir karnaval havasında özel küfürlü bestelerin yapıldığının, tribünlerde binlerce taraftarın hep bir ağızdan bestelenen bu parçaları söylediğinin gözlendiğini anlatan Prof. Dr. Kuru, stadyumda amigo eşliğinde hakemi, sporcuyu, karşı taraftarı hedef alan küfürlü sloganlar ve marşlar söylendiğini anlattı.
Geçmiş dönemlerde gerek at yarışlarında, gerekse güreş müsabakalarında veya her türlü spor müsabakalarında bu tür söz ve üslupların kitlesel olarak kullanılmadığını aktaran Kuru, “Futbol seyircilerinin spor etiği, fair-play ve geleneksel Türk toplumu örf, adet ve davranış biçimiyle küfür içerikli tezahürat anlayışının hiçbir ilişkisinin olmadığını söyleyebiliriz” ifadesini kullandı.

Son yıllarda spor seyircisi davranışlarında Türk kültüründen kopuk bir yozlaşmanın oluştuğunun görüldüğünü anlatan Prof. Dr. Kuru, “Bu durum tribün şiddetinin iklimini oluşturmaktadır. Avrupa'da tribün şiddeti ve sapmalar toplumsal bir tehdit olarak algılanmıştır. Bunun için Arge'ler oluşturulmuş, geçmişte küçümsedikleri tribün şiddetini bugün büyük bütçeler ve çok sayıda akademik kadroların yoğun çabalarıyla giderilmeye çalışmaktadırlar” diye konuştu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!