Güncelleme Tarihi:
Zaman Gazetesi'ne konuşan Şansal Büyüka, 3 Temmuz'da başlayan şike soruşturmasını, bu sezon ilk kez uygulanacak play-off sistemini ve Milletvekili Hakan Şükür'ün çok tartışılan yorumculuğa geri dönmesini değerlendirdi.
Ne kadar süredir spor medyasının içindesiniz?
1973'ten beri. Demek ki 39. yıla girdim.
Bunun ne kadarı televizyonda geçti?
Sanıyorum 90'lı yılların ortalarında başladı.
O günden bugüne Türk futbolundaki değişimi nasıl gözlemliyorsunuz?
Her geçen sezon futbol biraz daha hoyratlaşıyor, acımasız hale geliyor. Son 10 yıldan eser yok. Rüzgârların çok sert estiği, 'Kazanalım da nasıl kazanırsak kazanalım' duygusunun çok egemen olduğu bir futbol iklimindeyiz.
Sizin için milat noktası nedir, bu düşüncenin?
Güzel bir soru bu. 2000'li yılların başından itibaren, taraflı yazarlık çok ağır bastı. İkincisi, özellikle taraftar dernekleri, kulüplerin internet sitelerinde örgütlendi. Futbol, sahada başlayıp sahada biten noktadan, insanın vücut kimyasını etkileyecek noktaya geldi. Yayın ve sponsorluk gelirlerinin artması, futbol endüstrisinin gelişmesiyle birlikte hoyratlık, acımasızlık çok daha egemen oldu.
Ekonominin büyümesi, mafya gibi futbol dışı aktörlerin de pay almasını beraberinde getirdi mi?
Mutlaka olmuştur. Ben futbolun içinde özellikle son üç-beş yıldır mafya örgütlenmesinin çok olduğunu düşünmüyorum.
Niye geri çekildiler?
Günümüzün bu işlere hiç taviz vermeyen, hoşgörülü yaklaşmayan bir hükümet politikası var. Aradıkları ortamı futbolda bulamıyorlar. Son dönemlerde de bazı tribün liderleri; kulüp başkanları ve yöneticileriyle hareket ederek, tribün desteği almak adına, ekonomide pay sahibi oldular. Bedava biletlerden bir rant elde edilmesi, son üç-beş yılda işler hale geldi. Bir organik bağ oluştu. Yeni yasayla birlikte, bu organik bağın işlemesine imkân yok. Şimdi kulüpten beş tane bilet isteseniz, alamazsınız. Bunun önü kesildi.
Şu anda Lig TV'nin neresindesiniz?
Yönetici kesiminde değilim. Kamuoyu hâlâ böyle bilse de, yanlış.
Geri çekilmeyi kendiniz mi istediniz?
Kendim istedim, evet. 'Ben' demeyi hiç sevmem. Lig TV'yi biz kurduk. Yayın alınmıştı. Bunun bir kanaldan verilmesi gerekiyordu. O zaman Show TV'deyiz. Bugünkü patronaj olan Çukurova Grubu dedi ki: "Bir televizyon kanalı kurabilir miyiz?" Show TV'deki spor ekibiyle bir hafta içinde kurup yayın hayatına geçirdik. 10 yıl içinde ülkenin en önemli markalarından biri konumuna geldi. 2010 Temmuz'unda çok önemli bir by-pass ameliyatı geçirdim. Babam, doktora gitmeden, 104 yaşında vefat etti. Annem 95 yaşında. Ama o genetik miras bize kalmadı. Dört damarım birden değişti. Ondan sonra Digitürk genel müdüründen rica ettim. Buranın her türlü genel müdürüyken, şu anda Maraton programının yapımcısıyım. Bunun dışında resmi bir görevim yok.
Erman Toroğlu giderken, "O giderse ben de gidiyorum." gibi bir tepkiniz oldu mu?
Onun gidişine üzüldüm. O gitti diye, 6 ay program da yapmadım. Ben Digitürk'ün yerinde olsam, Şansal Büyüka'ya o anlayışı göstermezdim! Erman Toroğlu'yla ilgili şirketin yaptığı, ikinci-üçüncü girişimdi bu. Çoğunda tatlıya bağlanmıştı; ama bu defa ayrılık zorunlu hale gelmişti.
Kan uyuşmazlığının sebebi neydi?
Erman Toroğlu, burayı mahkemeye verdi. "Benim marka değerime zarar verdiniz" deyip, beni de tanık gösterdi. Hem Digitürk'te çalışacaksınız hem de Erman'a tanıklık yapacaksınız, kolay bir iş değil. Ben gittim iş mahkemesine, Erman'ın lehine olanı da, kurumun lehine olanı da söyledim. Hem yargı var, hem yukarıda Allah var. Onun dışında bir şey söylemek istemiyorum.
Play-off sisteminin gelmesini Digitürk mü istedi?
Kesinlikle, hayır. Bunu kulüpler de çok iyi biliyor. Federasyon'la bir iftar yemeği yemiştik. Kulüp başkanları gibi biz de orada duyduk. Federasyon başkanı, geldiğinden beri "Aklımda bir değişiklik var." diyordu. Orada da gördük ki, ciddi bir hazırlık yapmışlar. 'Digitürk bunu yaptı' dendi. Ben de bir yayında çıkıp, "Ey Futbol Federasyonu, neden 'Bu kararı biz aldık' demiyorsunuz?" diye söyledim. Nitekim ondan sonra açıklama yaptılar. Biz daha bir maç gününü, saatini değiştiremiyoruz. Koca ligin sistemini nasıl değiştireceğiz? Geçen yıl Fenerbahçe-Galatasaray maçı, ilk defa cuma günü oynandı. Hafta arası oynanması demek, izleyici ve reklam kaybı adına milyonlarla ölçülebilecek bir durum. E siz, derbi maçını hafta sonu oynatamıyorsunuz, koca bir ligin sistemini nasıl değiştirteceksiniz?
Bu sezonki dekoder satışlarında durum nedir?
Vallahi billahi bilmiyorum. Bu bilgiyi verecek konumdaki insan da ben değilim. Ama şunu kabul edelim ki; tribünlerden ve futboldan kaçış var. Kulüplere bakıyorsunuz; seyirci toplayamıyor, sponsor gelirleri düşüyor, istedikleri transferleri yapamıyor. Devre arası transferlerinde eskiden coşar giderdik. Şimdi kıpırdayabilen kulüp yok. Digitürk'ün durumunu bilmiyorum; ama beklenen hedefe ulaşmanın çok kolay olmadığını söyleyebilirim.
Gelinen noktada Federasyon'un sorumluluğunu ve tutumunu nasıl değerlendirirsiniz?
Şanssızlıkları şu oldu: Seçildiler, Türk-iye'nin hiç alışık olmadığı bir krizi, üç gün sonra kucaklarında buldular. Başlangıçtaki acemiliklerini kabul etmek ve toleransla yaklaşmak lazım. Ama sonraki dönemlerde, süreci doğru yönettiklerini söyleyemem. Çok dalgalanma içinde kaldılar.
Mesela?
Bir ay ligleri ertelediler, "Karar vereceğiz." dediler. O bir ayda karar veremediler, sonra "Sezon sonuna bıraktık." dediler. "Çok vahim işler var." dediler. Sonra "Onda yok, bunda var." dediler. Lig bir ay uzayınca, bu defa bir sıkışma oldu. E şimdi, sezon sonunda karar verecekler. 58. madde çok konuşuluyor tabii. 58. madde hakkında, değiştirme yetkisi Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu'na ait. Buna rağmen, Genel Kurul'a götürmesini doğru bulmayıp, "Keşke kararı kendi alsaydı." diyorum. Ama alacağı karara, ne olursa olsun, futbol ailesini de ortak etmeye çalışıyorlar.
Korkuyorlar mı?
Vallahi hangi kararı alırsanız alın, Türkiye ayağa kalkacak.
Sizce 58. madde değişmeli mi?
58. maddenin değişmesi başka, kaldırılması başka. Bir de, 'Bir defaya mahsus bir af' deniyor. Bunu kimsenin kabul etmemesi lazım. Türk Ceza Kanunu ve Futbol Federasyonu Disiplin Talimatı'na göre yürüyen iki soruşturma var. Bir hukuki, bir de idari soruşturma var. O bakımdan 'Bir defaya mahsus kaldırıyorum' demek, o iki kurum karar vermeden, 'Siz bu cezayı işlediniz, ben de sizi affediyorum' anlamına geliyor. 58. maddede şöyle şeyler var: Şike yaptın, küme düşüyorsun. Şikeye teşebbüs ettin, küme düşüyorsun. Teşvik verdin, küme düşüyorsun. Teşvike teşebbüs ettin, küme düşüyorsun. Şikeyle, teşvike teşebbüsün cezası aynı. Ama ikisi aynı cürüm değil! Ama soruşturma sürecinde, yasayla oynamak doğru değil.
Sizce Fenerbahçe küme düşer mi?
Ben bu konuda hiçbir şey söyleyemem.
Düşerse, Digitürk'ü nasıl etkiler?
Bunu net söylüyorum: Fenerbahçe'nin düşmesi, sadece Digitürk'ü değil, futbol sektörünü etkiler.
Digitürk, soruşturmanın ardından anlaşmasını düzenlemek ve yenilemek istedi mi?
Digitürk adına bir sıfatım olmadığı için, size bir bilgi veremem. Yönetici arkadaşlarıma haksızlık etmiş olurum.
Hakan Şükür'le program yapıyorsunuz. Milletvekilliği mesaisinden çaldığına dair eleştiriler var.
Hakan Şükür'ün mesaiden çaldığını düşünmüyorum. Dün program öncesi uçakla Ankara'dan geldi. Bu sabah 7-8 uçağıyla Ankara'ya gitti. Bu akşam yine gelecek. Bizim programların olduğu Cuma, Cumartesi, Pazar ve Pazartesi, zaten onun İstanbul'da olduğu akşamlar. Hukuken de incelettiler, 'Meclis'in talimatları ne diyor?' diye.
Teklif sizden mi geldi?
Evet, biz yaptık teklifi.
Size önerildiğine dair spekülasyonlar da üretildi.
Nereden çıktı be kardeşim! Hakan Şükür ismini ortaya atan, öneren benim. İşi başka taraflara götürenler var. Bizi Hakan'ın futbol kariyeri ilgilendiriyor. Kitap olacak bir kariyeri var. Türkiye liglerinin ve Milli Takım'ın en fazla gol atan oyuncusu. Avrupa Şampiyonu, Dünya 3.'sü takımın oyuncusu. Dünya kupalarının en erken gol atan oyuncusu. Üç defa gol kralı. 2000 yılında Avrupa'da gol kralı.
Yıldırım'la beş yıl küs kaldık
Polis tutanaklarında yazdığı gibi Aziz Yıldırım'a "Yap de yapalım, başkanım." dediğiniz doğru mu?
Çok iddialı biçimde söylüyorum, Aziz Bey'in bir hakem kararıyla ilgili dolaylı ya da direkt en ufak bir telefonu olmadı. Kaldı ki ben Aziz Bey'le 2005-2010 arasındaki o beş yılı maalesef dargın geçirdim.
Sebep neydi?
Kurumsal yapılarla ilgili. Kişisel sebepler pek olmuyor. Bir yıl içinde de Aziz Bey'le birisi yüz yüze, üç defa konuştuk. Ben bir kulüp başkanıyla senede sekiz-on defa görüşürüm. Onun ya da başka bir başkanın 'Şu pozisyonu gösterir misiniz?' gibi bir ricası olursa, gösteriyoruz. Bu, onların düşündüklerini söylememiz anlamına gelmiyor. Bizim programlara kesinlikle müdahale olmaz, olmadı da. Bu yaşıma geldim, dayatmayla hiçbir iş yapmadım.
Kızınız ve oğlunuz da futbolun içinde. Oğlunuzun bir bahis şirketi olduğu bilgisi doğru mu?
Oğlum, misli.com'un sahibidir. Devletin yasal kuruluşunun, Spor Toto'nun resmi onay verdiği bir kurumun sahibidir, evet.
Denge unsuru bir yanınız var. Karşınızdaki ne zaman mayınlı tarlaya girse, 'Aman, hocam' diye uyarıyorsunuz. Bu tavır, neden?
Toplum zaten çok öfkeli ve gergin yaşıyor. Ateşin altına odun atmanın gereği yok. Bir de burası yayını elinde tutan bir kurum. Polemiklerin içinde olmaması gerekiyor. Sorumluluğunuz çok daha fazla. Ben özel hayatımda da sakin ve barışçıl bir adamımdır. İnsanlara saygılı olmaya çok özen gösteririm. 20 yıllık televizyon hayatında ayak ayak üstüne atmış halde, görememişsinizdir.