Güncelleme Tarihi:
Edip Uras yazıyor |
Şu güzel oyundan para kazanan - veya nemalanan diyelim - her kesimin kendi gemilerinin yürümesi için yaptığı her şey, hem ‘geçici küçük zaferler’ olarak kalmaya mahkum, hem de herkes aslında aynı gemide olduğundan habersiz, elbirliği ile onu batırmaya çalıştığının da farkında değil. Futbol oynandığında bile onu konuşmaktan başka her şeyi yapanlar, futbola ara verildiğinde iyice zıvanadan çıkıyor.
Ekonomik kriz hepimizin malumu. Maçlara gelen seyirci sayısı, satılan bilet sayısı, büyükler dahil Süper Lig kulüplerimizin gelirleri, giderleri çok gizli saklı veriler değil. Buna rağmen etrafta dönen transfer dedikodu rakamları, insanın kanını donduracak cinsten. Bu işi layıkıyla yapamadığını defalarca ispatlamış yönetimler, aynı kanallardan, aynı hataları bedelleri gittikçe artarak yapmaya devam ediyorlar. Bu sezon arasında dikkat çeken en önemli nokta, dış transfer konusunda dedikoduların bile kendilerine çeki düzen verdiği. Zaten çok kaliteli geçmediğini hepimizin kabul ettiği ligimizde sivrilen birkaç ‘yerli’ futbolcu üzerinden geçinip gidiyoruz hep birlikte.
Ligin ilk yarısına haddinden fazla damga vuran hakem hataları, hakemlik trajedileri ve yanlış dağıtılan puanlar, sezonlar öncesinden gelen hatalarını örtbas etmek isteyen yöneticiler için ilahi bir kurtuluş yolu olarak gözüküyor olmalı. Beşiktaş Kulübü Başkanı Demirören, ilk yarıyı 6. bitirmenin acısını, sürekli değiştirdiği teknik direktörlerde, yapılan hatalı transferlerde bulmak yerine son 20 (yazı ile yazalım: yirmi) yıla yayılmış ‘hain bir senaryo’ ile açıklama yoluna gidiyor örneğin. Bu ülkenin yirmi yıllık bir kalkınma, gelişme planı yokken bu kadar uzun vadeli bir senaryoyu kimlerin yazıp bu kadar başarı ile uyguladığını ben şahsen bilmek istiyorum, aramızda bu kadar uzun vadeli düşünen beyinlerin harcanmasına üzülüyor insan. Bu arada taraflı tarafsız hepimiz de bunları dinliyoruz, okuyoruz. Daha önce bunun örneklerini ne tuhaf ki bu kez bir Beşiktaş kupa maçı sonrasında hırstan gözleri kan çanağına dönmüş bir Fenerbahçe yöneticisi de göstermişti. O zaman da dinlemiştik. Bir sonraki sene kupaya PAF takımı ile katılacağı açıklanmış, ertesi sene bu olmayınca kimseden ses çıkmamıştı. Sahi Demirören de bir ara PAF takımı ile maçlara çıkmaktan bahsetmiyor muydu? Beşiktaş’tan bahsediyorduk, sonra Fenerbahçe ve yine Beşiktaş. Benzerlikleri fark etmemek mümkün mü? Bu örnekleri tüm takımlarımıza, tüm yöneticilerimize, tüm teknik direktörlerimize ve hatta spor yorumcularımıza yaymak mümkün. Onun için Demirören’in ilkemiz diye açıkladığı ama uygulamadığı olgu hepimiz için uygulanan ilkelerin başında olmalı. Kazandığımız zamanlarla yenilgilerimizdeki duruşlarımız arasındaki fark nasıl bir insan, nasıl bir takım ve nasıl bir camia olduğumuzu gösterebilir ancak. Koca koca insanların, lise sıralarındaki futbol fanatiği delikanlı dilinde konuşmaları, ‘sunum’lar hazırlayarak kendilerini düşürdükleri durum sizleri de üzmüyor mu?
Allah rahmet eylesin dedem ‘haftaym’ kelimesini günlük yaşamda ‘yeter’ veya ‘bi durun’ anlamında çok kullanırdı. O yüzden bu sezon arasında tüm bu saçmalara ve saçmalıklara diyecek tek şey var gibi geliyor: ‘Haftaym Yahu!’