Güncelleme Tarihi:
Galatasaray Başkanı FARUK SÜREN, bıraksanız bütün gün spor yapacak
Cim Bom Galatasaray... Galatasaray Şampiyon... Şimdilerde Fatih Terim'den iyi teknik direktör, Galatasaray'dan iyi takım ve tabii Faruk Süren'den iyi başkan yok. Herkes yakaladığına Galatasaray'ın başarı hikayesini anlattırıyor. Bu yakalamaca oyununda Faruk Süren'in peşine düşeninse vay haline! Süren kendi deyimiyle ‘‘medyada ekspoze olmaktan hoşlanmıyor.’’ Bunun için röportaj taleplerini genellikle geri çeviriyor. Benim elimde bir ‘‘kart hamili yakınimdir’’ vardı. Bu sayede, Süren'in başında olduğu Cihangir'deki şahane boğaz manzaralı Transtürk Holding'in kapısından girdim. Ekspoze olmak istemeyen birine ne kadar soru sorulabilirse o kadar sordum. Ekspoze ettiysek affola!
‘‘Soğuk, temkinli, temas kurulamayan, burnundan kıl aldırmayan, açıp içine giremeyeceğiniz biri.’’ Faruk Süren, kendine dışarıdan bakınca böyle bir adam görüyor. Neden böyle olduğunu o da bilmiyor. Bir arkadaşının sözlerini gülerek aktarıyor: ‘‘Sen değişik kokuyorsun, yaklaşamıyorlar yanına, kendilerinden saymıyorlar, der, bana.’’ Soğuk ve mesafeli duran insanların çoğu gibi, aslında o da cana yakın, espirili. İnsanı germiyor, tam tersine rahatlatıyor. En azından iki saate yakın süren sohbetimizde öyleydi.
Faruk Süren, ‘‘çok kuşak’’ İstanbullu bir aileden. İşadamı Fuat Süren ve mimar-hukukçu Leyla Süren'in ilk çocukları. 1945'te İstanbul'da doğar. Cihangir'deki Namık Kemal İlkokulu'ndan sonra Alman Lisesi'ne başlar: ‘‘Babamın Alman bir dadısı vardı. Daha sonra da bizimle kaldı. Ben Türkçe ve Almancayı birarada öğrenerek büyüdüm. Hazırlık sınıfında sene kaybetmeyeyim diye oraya verdiler.’’ Ancak evdeki hesap okula uymaz; ‘‘haylaz’’ Faruk, ilk sene sınıfta kalır. Aslında tembel değildir, sadece Galatasaray Lisesi'ndeki arkadaşlarıyla buluşup pasajda dolaşmayı daha cazip bulur. Ama okulun ilerleyen senelerde de tekleyince Almanya bileti kesilir: ‘‘Annem babam baktılar olmayacak, beni disiplinli bir yatılı okula göndermeye karar verdiler. Almanya'da Münih yakınlarında bir okul bulundu. 350 öğrencisi vardı ve yalnızca ikisi yabancıydı. Bir Amerikalı ve ben.’’ Faruk Süren'in yedi yıl sürecek Almanya macerası böyle başlar. Delikanlılık yıllarını Almanya'da geçirmesine rağmen, çevresi onu ‘‘İngiliz beyefendisi’’ diye tanımlıyor.
Devrimci annenin oğlu
Faruk Süren Türkiye'deki ilk profesyonel rallicilerden. Otomobil merakı çok küçük yaşlarda başlamış. Ralli işini kafaya takmasıysa ilk gençlik yıllarına rastlıyor: ‘‘15 yaşındaydım. Annem beni arabayla Almanya'ya bırakıp oradan Paris'e geçecekti. Yanımızda kardeşim Reha, üçümüz yola İstanbul'dan yola çıktık. Sofya, Belgrad, Zagreb konaklaya konaklaya gideceğiz. Sofya'ya geldik, bir otele yerleştik. Bir ara dışarıdan gelen araba seslerini duydum. O zamanlar çok meşhur bir ralli vardı, Sofya-Liege-Sofya. Sofya etabı yapılmış, adamlar Liege'e doğru gidiyorlar. Onları görünce, ben de yapacağım bu işi dedim. O rallinin bazı etaplarını izledik, bir gün kaybettik orada.’’ Ben ralli hikayesinden çok 1960 yılında genç bir kadının, iki çocuğunu arabaya atıp Almanya yollarına düşmesine takılıyorum. Anneniz nasıl bir kadındı diyorum: ‘‘Annem tam bir devrimciydi. Çağının ilerisinde bir kadındı. Kafasına koyduğunu yapardı.’’
Süren için ‘‘tam bir spor delisi’’ deniyor. Çok da yanlış değil. Bomonti'de eski bir fabrika binasının üç katını spor salonu haline getirmiş. Dünyanın en iyi aletlerini alıp koymuş. Orayı yalnız kendisi ve yakın dostları kullanabiliyor. Galatasaray'a başkan olduktan sonra, uyku saatlerinde, ailesiyle birlikte geçirdiği saatlerde azalma olduğu gibi spor saatlerinde de azalma olmuş: ‘‘Artık hafta sonu da görev var. Hafta sonu maça gitmezseniz, başkan maça gelmedi deniyor, sanki ben maçta gol atacakmışım gibi. Başkanın ve yönetim kurulunun görevi maçtan önce biter. Alkışlamaktan gayrı bir şey yapamazsınız. Ama bizim ülkemizde mutlaka gelinmesi gerektiği üzerinde titizlikle duruluyor. Çok bilmişler hemen tenkit yazısı yazarlar, zaten başkan da maça gelmiyor, diye. Gidiyoruz maçlara.’’
Tiyatro da stadyumdur
Süren'in en büyük amacı Galatasaray'ın dünya ölçeklerinde bir profesyonelliğe kavuşması ve kişilerden bağımsız olması: ‘‘Benim 100 milyon dolarım olsa bugün bunu GS'nin kabul etmemesi lazım. Yarın canım sıkıldığı zaman ne olacak? Galatasaray batacak. Demek ki, kurumlaşmak lazım. Bu noktadan hareketle profesyonel kadrolaşmayı kısmen yapabildik, daha da yapacağız. Ve tabii en önemlisi, spor yapılıyor ama bir yerde de bir gösteri sanatı olmuştur. O zaman tiyatronun sahibi de biz olmalıyız dedik. Tiyatro da stadyumdur. En büyük projemiz Ali Sami Yen Projesi. 21. asıra yenilenen stadyumda gireceğiz.’’
Faruk Süren Beylerbeyi'nde oturuyor. 26 senedir Hatçe Süren'le evli. 24 yaşındaki kızı Yelda, Cenevre'de Siyasal Bilgiler okumuş, şimdi İngiltere'de master yapacak. Oğlu Emir (20) Amerika'da işletme okuyor. Çocuklarından beklediği tek şey var, mutlu olmaları: ‘‘Gaye mutluluk olmalı. Kim nasıl mutlu oluyorsa onu yapsın, öyle yaşasın isterim. Çok kısa bir süre için geliyoruz bu dünyaya. Karanlıktan geliyoruz, karanlığa gidiyoruz. Kainat, kosmos boyutunda gördüğünüz zaman bu işi, o kadar küçük görünüyor ki herşey. Bunları biraz düşündüğünüz zaman pozitif olmak en iyisi.’’ Süren şakayı, espiriyi seviyor: ‘‘Ciddi bir konuşma içinde dahi ufak bir espiri yapmaktan, olayı hafifletmekten hoşlanırım. Olayları da hayatı da olduğundan daha fazla ciddiye almamak lazım. Sahte ciddilik ya da sahte bir saygı kazanmak için asık suratlı olmak. Bunlar bence önemsiz şeyler. Onun için espiriyi severim. İşi hafifletmek hoşuma gidiyor. Karakterimin böyle bir yanı var.’’
Başkanı olduğu takımın şampiyonluğunu görmek güzel bir duygu, ama en az onun kadar özlediği bir şey var; bir arkadaşımla bir barda iki tek atmak. Ama artık buna vakti yok. Vakti olsa bile o artık ‘‘nobody’’değil. Bazen nobody olmayı çok özlüyor.
Faruk Süren'in ralli merakı 15-16 yaşlarında başladı. Almanya'da ve Türkiye'de bu işle ilgilendi. Hatta bir ara Porsche fabrikasında mekaniği daha iyi öğrenmek için çalıştı. O yıllarda Renault 12'siyle yarışıyordu. Şimdi yarışmaya cesaretiniz var mı, sorusunu şöyle cevaplıyor: ‘‘Bu iş antreman meselesi. Palavra iş değil. Bir de yaşlandıkça viraja girmeden önceki fren mesafesi uzuyor. Ne kadar gençseniz o kadar risk alıyorsunuz.’’
Hatçe-Faruk Süren 1972 yılından beri evli. Aynı muhitin insanları oldukları için
çocukluklarından beri tanışırlarmış. Hatçe Hanım bugüne kadar çocuklarla ilgilendiği için çalışma fırsatı bulamamış. Ancak artık çalışmayı düşünüyor.