Geçen haftaki yazıda, Anadolu'nun tarihi döneme girişi ve ilk mektuplar konusu ele elanmıştı ve Eski Önasya toplumlarının M.Ö. yaklaşık 3000 yıllarından itibaren yazı kullanmasına karşın, Anadolu ancak II. binyıl başlarında Asurlu tüccarların Anadolu'nun çeşitli yerlerinde ticaret kolonileri kurmaları ve tüm Önasya'da yaygın olan çiviyazısını burada da kullanmaları ile yazılı, dolayısıyla tarihi dönemine girdiği belirtilmişti...
Bu haftaki bölümde ise, haberleşmenin hangi yollarla ve nasıl yapıldığı ve mektupların taşındığı konusunda elde edilen son ilginç bilgileri sunuyoruz..
Hitit habercilerinin/elçilerinin, nakliye sırasında küçük tabletleri bir torba içinde boyunlarında taşıdıklarını varsayabiliriz.
Ama, riskli büyüklükteki tabletleri zarar görmemeleri için, büyük bir olasılıkla özel bir mahfaza (GIPISAN "hasır sepet veya kutu" içine koyuyor ve bir çantayla omuzlarında veya sırtlarında taşıyor olmalıydılar.
III. Hattuşili'ye ait bir mektupta geçen "tableti aç!" ifadesinden, Hititlerin, özellikleri hakkında bilgi edinemediğimiz bir tür tablet zarfı kullandıklarını anlıyoruz. Buna karşın, kazılarda bu güne kadar hiçbir zarflı Hitit tabletinin ya da bir zarfın bulunamamış olması dikkat çekicidir.
Örnekler niye yok
Bu nasıl açıklanabilir? Acaba Hititler tablet zarflarını kilden değil de, kumaş, deri ve ağaç gibi dayanıksız malzemelerden mi yapıyorlardı?
Ya da eğer kilden yapıyorlarsa, az sayıda ve ancak gizli
haberler içeren tabletleri veya uluslararası yazışmaları zarfladıklarından mı örnekleri elimize geçmiyordu?
Uluslararası yazışmalarda tabletlerin zarflanması ve göndericinin mührünün basılması, tabletin ilk olarak alıcısı tarafından açılmasını garanti etmesi ve içeriğinin değiştirilmesine olanak vermemesi açısından çok önemliydi.
Üzerinde göndericinin ve alıcının adı yazılı olan ve gönderenin mührü basılmış kil mektup zarfları Mezopotamya'dan bilinir. Asur Ticaret Kolonileri devrinde Anadolu'daki tüccarların Assur ile yazışmalarında da tabletler aynı şekilde zarflanmıştır.
Eğer Hititler tablet zarflarını yukarda söylediğimiz gibi dayanıksız malzemelerden yaptılarsa, bunlara bağladıkları koni biçimli kil topaklarını mühürlemiş olabilirler.
HABERCİLERİN YOLCULUK BİÇİMLERİ
Eski Önasya'da atlı kurye dışındaki haberciler, yolculuklarını yaya olarak (koşarak) veya arabayla yaparlardı.
Mezopotamya'da, nehir yoluyla da gitmek mümkündü. Gerek ülke içinde gerekse uzun süren uluslararası Yolculuklarda, haberci/elçileri bekleyen çeşitli tehlikeler vardı.
Karşılarına her an çıkabilecek haydutlar tarafından soyulabilir hatta öldürülebilirlerdi. Ayrıca, yollardaki ulaşım zorluklarını ve kötü hava şartlarını da hesaba katmak gerekiyordu.
Elçiler/haberciler tehlikeli bölgeleri geçmek için gruplar halinde ya da kervanlara katılarak (eğer hediye taşıyorlarsa bu daha gerekli hale geliyordu) yolculuk ederlerdi.
Eski Asur koloni çağı mektuplarında Kültepe-Kaniş ile Asur arasında kervanlarla yola çıkan ve hem mektup hem de gümüş/ticari mal taşıyan habercilerden söz edilir.
Ayrıca, yalnızca mektuplar da yerine götürülmek üzere kervanlara teslim edilebiliyordu.
Yerel beylere vergi
Tüccarların, kervan yollarının emniyetini sağlamaları için Anadolu'nun yerel beylerine vergi ödediklerini, zaman zaman siyasal huzursuzluklar yüzünden yolların kapalı veya tehlikeli olması nedeniyle kervan seyrüseferinin aksadığını mektuplardan öğreniyoruz.
Yine bu çağa ait tabletlerde, "tepenin üstünde pusuya yatmış kara bir köpek, dağınık kervanları bekliyor: gözleri iyi insanları kolluyor" biçiminde, haydutları anlatan yarı-edebi ifadelere rastlanır.
Önasya'da Haberci/elçilerin korunmaları için gerekirse, güzergah üzerinde bulunan ya da gönderildiği ülkeler tarafından özel eskortlar tahsis edilirdi.
Koloni çağına ait, Kanis karum'u ve "şehrin (=Asur) elçileri" tarafından tüm karum'lara yollanan bir mektupta, talimat vermek üzere gönderilmiş olan iki resmi habercinin, iki eskort eşliğinde, bir sonraki koloniye koruma altında gönderilmesinden, her koloninin yükümlü olduğu belirtilmektedir.
Güven konusuAlınan bütün bu önlemlere karşın, kervanlara yapılan saldırılarda zaman zaman haberci/elçilerin de yaşamını kaybettiğini biliyoruz..
Uluslararası haberciler için ayrıca, siyasi karşıtlıklar yüzünden bir bölgeden geçiş izni alamamak, yolda veya gittiği ülkede uzun süre alıkonmak ya da güvensizlikle karşılanıp kabul edilmemek gibi tehlikeler de vardı.
Krallar, haberci/elçilerin inanılırlıklarını kontrol etmek için bazı yöntemlere başvururlardı. Hitit kralı II. Tuthaliya, Kizzuvatna kralı Şunaşşura ile yaptığı antlaşmanın bir yerinde şöyle demektedir:
"Sözleri uyuyorsa güven!"
"Ayrıca, Majestemin sana yolladığı, üzerinde sözlerin yazılı olduğu tabletle ve habercinin sana cevap olarak şifahen söylediği sözlerle ilgili olarak, ey Şunaşşura eğer habercinin sözleri tabletin sözleri ile uyuşuyorsa, haberciye güven, ama eğer habercinin konuşmasının sözleri tabletin sözleri ile uyuşmuyorsa, sen ona kesinlikle güvenmeyeceksin ve onun haberinin kötü (niyetli) içeriğini dikkate almayacaksın."
Zaman zaman iki ülkenin elçilerinin karşılıklı korunma sağlamak ve belki birbirlerini kontrol etmek amacıyla birlikte yolculuk ettikleri de olurdu.
Mezopotamya'da, bazı krallar tarafından haberci/elçilere günümüzdeki pasaportlara benzer tanıtıcı belgeler verildiği bilinmektedir.
GÜZERGAHLAR
Hitit belgeleri arasında itinerer türünde bir metne rastlanmamasına karşın, bazı metinlerde yer yer güzergahların sıralandığı görülür.
Örneğin, fal metinlerinde kralın yapacağı bir seferle ilgili sorular sorulurken aynı zamanda seferde takip edeceği rota da belirlenmektedir.
Bazı bayramlarda, kral ve beraberindeki kült personelinin çeşitli kült yerlerini ziyaretlerinde, yolculuk süresince geçecekleri şehirler sırayla sayılmaktadır.
Bunlar bize bazı yollar hakkında fikir verse de, ülkedeki birçok önemli merkez arasında posta hizmeti gören habercilerin takip ettikleri güzergahları tanıtmaktan uzaktırlar.
Esasen, metinlerde adı geçen yerlerin büyük bir kısmının kesin lokalizasyonu yapılamamıştır.
Uzaklık bilgileri
Hititlerin aksine, Mezopotamya'da belirli yollar hakkında iyi bilgiler edinebileceğimiz itinerer metinleri vardır. Bunlar, ele alınan yolun başlangıç ve bitiş noktalarını belirterek, rotası, aradaki konaklama istasyonları, zaman ve yer açısından uzaklık bilgileri verirler.
Bazı mesafelere ancak 30-40 günlük uzun bir yolculuk sonunda ulaşıldığı görülmektedir. Metinlerde Adı geçen şehirlerin bir kısmının yeri belli olmasa da, kuzey. Suriye ve Mezopotamya'da bilinen birçok şehir veya bölge arasındaki güzergah belirlenebilmektedir.
Eski Asur devri tüccarlarının, Asur ile Kültepe(Kaniş) arasında izledikleri kervan yollarını gösteren muntazam itinererlere sahip değiliz.
Bununla birlikte, yolculuk masraf listelerinde, ödenilen gümrük vergileri nedeniyle kaydedilen şehir ve bölge adlarının yardımıyla ve doğal yollar göz önüne alınarak yapılan çalışmalar sonucunda,
Fırat kıyısı boyunca
Asur şehrinden çıkıp Dicle kıyısı boyunca kuzeye ilerleyerek, Fırat nehrini geçtikten sonra Kültepe-Kaniş'e tahminen iki yoldan gidildiği saptanmıştır.
Bunlardan biri kuzey (Diyarbakır-Urfa-Malatya-Kahramanmaraş-Kayseri), diğeri güney (Urfa-Gaziantep-Adana-Gülek Boğazı-Konya yöresinden) rotasını izlemektedir. Ama bu güzergahlar üzerinde, metinlerde geçen yer adlarının çoğunun yerleri henüz tam olarak belirlenememiştir.
Asur ile Kültepe arası 1000 km. (kuş uçumu 775 km.) olup, kervanların, yirmiye yakın mola istasyonu bulunan bu yolu, yaklaşık olarak iki ayda aldığı tahmin edilmektedir. Hitit haberci/elçilerinin de Asur'a giderken bu eski kervan yollarını izlediklerini varsaymak yanlış olmaz.
Çünkü Eski Önasya'da haberciler de ticaret kervanları gibi tamamen belirli güzergahları takibederlerdi. Babil'e giden Hitit elçilerinin ise, Kargamış'dan itibaren Fırat kıyısını takip ederek güneye indikleri düşünülmektedir.
Mısır yolculuğu için de en uygun rotanın Kilikya bölgesinden geçerek, Halep-Lübnan-Filistin üzerinden kıyı boyunca güneye inmek olduğu söylenebilir. İki tekerlekli hafif bir arabayla bu yolculuğun kırkbeş ila otuz gün sürebileceği hesaplanmıştır.
Eğer, elçi beraberinde hediye de götürüyorsa, güvenliği açısından kervanlara katılması gerekeceğinden bu süre doğal olarak uzardı.