Yalan söylemeyi ne denli becerebiliyorsunuz? Kolayca tufaya gelebiliyor musunuz? Bu soruları yanıtlarken dürüst olmaya özen gösterin, çünkü bunlar yaşamınızda can alıcı bir önemi olan beceriler. Kökleri çok eskilere uzanan ve bir insanın günde 200 kez yalanla yüz yüze geldiği yönündeki görüş sanıldığından çok daha güçlü bir temele dayanıyor olabilir.
Zira, aldatmanın gündelik insan ilişkilerinde şaşırtıcı bir yere sahip olduğu görülüyor. Bilim insanları bu karmaşık bilişsel becerinin sergilenmesi sırasında beyinde neler olup bittiğini giderek kavramaya başlıyorlar. Konuyla ilgili kimi bulgular hiç beklenmedik kaynaklardan geliyor.
Patronunuz, "Maaşına zam yapmayı çok isterdim, ancak şirketimizin şu anki maddi durumu buna el vermiyor.
Önümüzdeki yıl belki bu açığı kapatırız," diyor.
Eşiniz eve neden geç geldiğini açıklamaya çalışırken, "Sekreterin izne ayrılmak istiyordu, bu yüzden tavır koymam gerekti," diyor. Ya da çocuklar yine birbirlerine girdiklerinde, "Önce o bana vurdu," diyerek savunmaya geçiyorlar.
Aldat-yuttur dünyası
Şöyle bir düşündüğümüzde, günlük yaşamda karşılıklı insan ilişkilerinin büyük ölçüde aldatma ve yutturmacaya dayandığını görürüz.
İnsanların aldanıp aldanmadıklarını anlamak genellikle hiç de kolay olmamakla birlikte, ruhbilimciler yalanı saptama konusunda üstün bir becerinin neleri gerektiğini giderek kavramaya başlıyorlar.
Kimi araştırmacılar bu yetinin sonradan edinilip edinilemeyeceğini anlamak amacıyla, yalanı saptamada özellikle başarılı olan kişileri incelerken, kimileri de bireyin yalan saptama radarını hangi koşullarda devreye soktuğunu belirlemeye çalışıyor.
İncelikli sanat
San Francisco Üniversitesi ruhbilimcilerinden Maureen O’Sullivan tüm bu araştırmaların yalanın daha kesin bir biçimde saptanmasına ışık tutacağına inanıyor.
İnsanoğlu yalan söyleyen tek primat türü olmamakla birlikte, eşsiz zekası ve dil yeteneği sayesinde bu özelliği incelikli
bir sanata dönüştürebilen tek canlı türü.
Özellikle de insanların yalanı saptama konusunda ne denli yetersiz oldukları düşünüldüğünde, ister karşı cinsin ilgisini çekmek, ister servet edinmek ya da toplumda belli bir konuma ulaşmak amacıyla olsun, yalanın son derece etkili bir strateji olduğu görülüyor.
Yalan ve aldatmayla ilgili araştırmalar söz konusu olduğunda, ilk akla gelen kişi Kaliforniya Üniversitesi ruhbilimcilerinden Paul Ekman.
Yalan araştırmalarının gurusu olarak bilinen Ekman 40 yıldır bu konuyla ilgileniyor. En çok uyguladığı yöntemlerden birinde Ekman deneklere dehşet verici bir doğa belgeseli, ya da yanan bir hastanın yakın çekim görüntülerini içeren bir
film izlerlerken duygularını dile getiren insanların video kayıtlarını gösteriyor.
Yalan söylemeyi ne denli becerebiliyorsunuz? Kolayca tufaya gelebiliyor musunuz? Bu soruları yanıtlarken dürüst olmaya özen gösterin, çünkü bunlar yaşamınızda can alıcı bir önemi olan beceriler. Kökleri çok eskilere uzanan ve bir insanın günde 200 kez yalanla yüz yüze geldiği yönündeki görüş sanıldığından çok daha güçlü bir temele dayanıyor olabilir.
Zira, aldatmanın gündelik insan ilişkilerinde şaşırtıcı bir yere sahip olduğu görülüyor. Bilim insanları bu karmaşık bilişsel becerinin sergilenmesi sırasında beyinde neler olup bittiğini giderek kavramaya başlıyorlar. Konuyla ilgili kimi bulgular hiç beklenmedik kaynaklardan geliyor.
Patronunuz, "Maaşına zam yapmayı çok isterdim, ancak şirketimizin şu anki maddi durumu buna el vermiyor. Önümüzdeki yıl belki bu açığı kapatırız," diyor.
Eşiniz eve neden geç geldiğini açıklamaya çalışırken, "Sekreterin izne ayrılmak istiyordu, bu yüzden tavır koymam gerekti," diyor. Ya da çocuklar yine birbirlerine girdiklerinde, "Önce o bana vurdu," diyerek savunmaya geçiyorlar.
Yalın saptama güçlüğü
Art arda yapılan bu tür çalışmalar çoğumuzun kişinin yalan söyleyip söylemediğini fark etme konusunda pek de başarılı olmadığını ortaya koyuyor.
Polis memuru, FBI ajanı, terapist, yargıç, gümrük memuru gibi mesleği gerçeği saptamak olan kişilerin bile bu konuda pek de yetenekli olmadıkları görülüyor. 253 araştırmanın yeniden gözden geçirildiği bir çalışma da bu konuda kesin sonuç elde etme oranının genelde %53 düzeyinde seyrettiğini gözler önüne seriyor.
Araştırmayı kaleme alan Teksas Hristyan Üniversitesi’nden Charles Bond ve Kaliforniya Üniversitesi’nden Bella DePaulo bu oranın neredeyse yazı tura atmaktan farksız olduğuna dikkat çekiyorlar.
Yüzde 47’si suçsuz mu?
Kolluk güçleri yalan makinesine bile güvenemiyorlar. Savunucuları kesinlik oranının çok yüksek olduğunu öne sürseler de, araştırmalar zanlıların %47’sinin suçsuz oldukları halde mahkum edildiklerini ortaya koyuyor.
Ancak bu kurala bir avuç insan karşı çıkıyor. 80’lerin ortalarında Ekman yalan sınamasında %100’lül bir sonuca ulaşan kişinin içyüzünü keşfetti. J.J. Newberry adındaki bu kişinin A.B.D Alkol, Tütün Ürünleri, Silah ve Patlayıcı Bürosu’nda görevli olması ve kurumun en önde gelen araştırmacılarından biri oluşu hiç de şaşırtıcı değildi.
Newberry’nin bu yeteneği gözden kaçmamış ve kendisi meslektaşlarına sorgulama yöntemlerini öğretmek üzere eğitim bölümünün başına geçirilmişti.
Bu olayın ortaya çıkmasından sonra Ekman, meslektaşı O’Sullivan ile birlikte dünyada yaşanan bu tür olayları gün yüzüne çıkarmak üzere bir çalışma başlattı.
İpuçları yüz ifadesinde
Yaklaşık 14,000 kişi üzerinde yapılan bir dizi inceleme sonucunda bireyin duygular ve benzeşimli suç edimleriyle ilgili yalanları yakalama yetenekleri araştırıldı. Araştırma kapsamında deneklere başarıya ulaşma olasılığı milyonda 25’ten düşük olan deneyler uygulanmasına özen gösterildi.
Sonuçta ekip yalanı saptama konusunda olağanüstü ustalık sergileyen 29 kişiye tanık oldu. Bu kişiler şimdilerde sürmekte olan araştırmanın denekleri olarak yoğun bir incelemeden geçiriliyorlar.
Çalışmalardan bugüne dek elde edilen bulgular daha önceki verileri doğruluyor ve öfke ya da suçluluk gibi anlık yüz ifadelerinin yalanın en önemli göstergeleri olduğunu ortaya koyuyor.
Yalanı saptama ustaları görünüşe bakılırsa saniyenin beşte biri kadar bir sürede olup biten bu "minik dışavurumları" yakalayabiliyorlar.
Yalanı yakalama konusunda üstün bir yetenek sergileyen bu 29 kişiden 10’unu kadınlar oluşturuyor. Araştırmaya katılanların sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte, kadınların azınlıkta olduğunu belirten O’Sullivan bu oranın beklenenin çok üstünde olduğuna dikkat çekiyor.
Kadınların üstünlüğü
Daha önceki araştırmalarda kadınların yalan belirleme konusunda erkeklerden daha üstün oldukları yönünde herhangi bir veri elde edilmediğine dikkat çeken O’Sullivan bu üstünlüğün kadınların sınavlarda daha titiz davranmalarından kaynaklanabileceğine inanıyor.
Ancak, yüz ifadelerini değerlendirme türü sözel olmayan iletişimlerde kadınların çok daha başarılı olduklarına da parmak basıyor.
Gerçekten de, insanların genelde sözel iletişime bel bağlamaları yalanların saptanmasını çok daha güçleştirebilir.
Ekman daha önce yaptığı bir araştırmada beyinlerinin sol yarıküresi zarar gören ve tümceleri kavrama yetisinde birtakım bozukluklar meydana gelen kişilerin yalanı belirleme konusunda çok daha yetenekli olduklarına tanık olmuştu.
Sıradışı çocukluk dönemleri
Bu da, söz konusu kişilerin zorunlu olarak sözel olmayan iletişime daha çok güvenmelerine yol açtığının bir göstergesi olabilirdi.
Halen sürmekte olan araştırmadan elde edilen bir başka kafa karıştırıcı bulgu da, yalanı yakalama konusunda usta olanların oldukça sıkıntılı bir çocukluk döneminden geçtikleriydi. Evde yaşanan duygusal olaylar karşısındaki duyarlılık bu kişilerin işine yaramış olabilirdi.
Söz gelimi, kimilerinin anababaları alkolikken, kimilerininki göçmendi ya da ağır koşullar altında yaşamlarını sürdürmeye çabalıyorlardı. Bü tür deneyimler sözel olmayan olaylar karşısında daha duyarlı davranmayı gerektirmiş olabilir.
Yalanı belirleme yeteneğinin nasıl geliştiği konusuna ilgi gösterenler yalnızca Ekman ve O’Sullivan değil.
Montclair Eyalet Üniversitesi araştırmacıları tarafından yapılan incelemeler de yalan radarının yaşanan koşullara bağlı olarak devreye girebileceğini ortaya koyuyor.
Bu incelemelerden birinde kadınların kimi zaman "aldatıcı iyilik" adıyla bilinen çekici özelliklere sahip erkeklerin yalanlarını ortaya çıkarma yetileri araştırıldı. Bu tür yalanlara bir örnek, erkeğin dışarıda duran Ferrari arabayı ödünç aldığını söylemek yerine, kendisine ait olduğunu öne sürmesiydi.
Kadınların radarı var
Üniversite öğrencisi 34 kadının incelendiği Montclair araştırmasında bekar kadınların yalanı saptama konusunda evlilere kıyasla daha başarılı oldukları görüldü.
Araştırmaya önderlik eden Julian Paul Keenan, "Kadınlar, erkeklerin aldatmalarına karşı bir tür radara sahipler ve bunu gerektiğinde devreye sokup çıkarılar," diyor.
Ona göre bir kadının genlerini Ferrari’yi ödünç alıp da onun sahibi olduğunu söyleyen bir erkeğinkiyle birleştirmesi ciddi sonuçlar doğurabilir, oysa zaten böyle bir erkekle birlikte olan ve bu ilişkiyi sürdürmek zorunda olan bir kadının söz konusu aldatmacayı yakalamaya o denli yatkın değil.
Keenan ve arkadaşları, bir kişiyi yalanı saptama konusunda daha yetenekli kılan unsurların yanı sıra, kişiyi katıksız bir yalancı durumuna getiren etmenlerin de ne olduğunu araştırdı.
Katıksız yalancılar
Daha önce elde edilen verilerin de ışığında, ruhbilimciler aldatma ve yalan söyleme yetisinin bireyin kendi kişiliğinin fazlasıyla farkında olması ve bir başkasının duygu, düşünce ve dürtülerini kavramasıyla ilintili olduğuna inanıyorlar.
Çocuklarda yalan söyleme eğilimi kişiliğinin farkına varmasıyla birlikte ortaya çıkıyor ve benliğini kanıtlayıcı duygu ve sözcüklerin kullanımıyla kendini belli ediyor.
Öte yandan, şizofreni hastaları gibi, kendi kişiliklerinin farkında olmayanlarda yalan söyleme ya da yalanı saptama eğilimine de pek rastlanmıyor.
Bu araştırmadan elde edilen bulgular yoğun bir ilgi uyandırmakla birlikte, yalan konusunun bugüne dek böylesine az irdelenmiş olması da oldukça düşündürücü. Belki de sorun, yalan söylemeyi çok iyi kıvırdığından ötürü inceleme altına alındığının herkese duyurulmasına hiç kimsenin yanaşmayacağıyla ilgili olabilir.
Ancak denekler bu insanların hangi filmi izlediklerini bilmiyorlar. Konuşmacıların tümü de doğayla ilgili belgeseli izlediklerini öne sürmekle birlikte, bunların yalnızca yarısı doğruyu söylüyor. Deneklerden kimin yalan söylediğine karar vermeleri isteniyor.
Doğuştan yalancılar
Doğa aldatmacalarla doludur. Her an zehirini akıtacakmış gibi duran zarasız yılandan tutun da, tozaklama sürecindeki erkek yabanarılarını kendine çekmeye çalışan dişi yabanarısı görünümündeki orkide çiçeğine dek, doğadaki hiç bir şey gerçekte göründüğü gibi değildir.
Dahası, bu aldatmaca yalnızca görünümle de sınırlı değil. Kimi canlılar rekabet sürecinde bir adım önde olabilmek için aldatıcı davranışlara başvurur.
Karmaşık toplumsal yapılarıyla primatlar (şempanzeler, büyük memeliler) özellikle gelişmiş bir Makyavelci tavır sergilerler. Amaçlarına ulaşmak uğruna kaçamak eşleşme, yiyeceği saklama ve yoldan çıkarma gibi sayısız taktiklere başvururlar.
Zekanın göstergesi mi?
İskoçya St. Andrews Üniversitesi primatoloji uzmanlarından Andrew Byrne ve Nadia Corp’un ortaklaşa yaptıkları bir araştırmanın da ortaya koyduğu gibi, böylesine bir tavır incelikli bir zekayı gerektiriyor.
Araştırma sonuçları primatlarda beynin gelişmiş bilişsel işlevlerinden sorumlu en dış katmanı olan korteks büyüklüğünün aldatma yetisi açısından iyi bir gösterge olduğunu da gözler önüne seriyor.
Bu durum çevremizdekileri aldatmanın sağladığı yararların aynı zamanda bilişsel gücün evrimine de katkıda bulunduğunu gösteriyor.
Aldatılmak kimsenin işine gelmediğinden, hayvanlar bunun önüne geçmenin de yollarını buldular.
Söz gelimi, rhesus maymunu yiyecek bulduğunda genellikle öteki maymunlara seslenip yiyeceği onlarla paylaşır. Ancak kimi zaman sessiz kalıp, tek başına yediği de olur.
50 milyon yıllık geçmiş
Yiyecek bulup da bunu kimselere sezdirmemeye çalışan rhesus maymunlarının grubun öteki üyelerinin saldırgan davranışıyla karşı karşıya geldiklerini ortaya koyan Harvard Üniversitesi ruhbilimcilerinden Marc Hauser yakalanmanın yarattığı olumsuzlukların aldatmanın sağladığı yararlardan daha ağır basması durumunda yalancıların kısa sürede aldatma yöntemlerini dizginlemeyi öğrendiklerine dikkat çekiyor.
Anlaşıldığı kadarıyla, rhesus maymunlarının bir başka bireyin kimi konularda farklı bir bakış açısına sahip olabileceğini kavrama yetisinden, bir başka deyişle "akıl kuramından" yoksun oldukları görülüyor.
Bu maymunlar yalnızca kimi taktiklerin belirli durumlarda işe yaradığını öğrenmek suretiyle başkalarını aldatma yoluna gidiyorlar. Byrne, kökenleri çok eskilere uzanan bu yeteneğe tüm primatlarda rastlanmasının, aldatmayı öğrenmenin en az 50 milyon yıllık bir geçmişi olduğunun da bir göstergesi olduğunu öne sürüyor.
Yalancıyı faka bastırmak
Birinin yalan söylediğini nasıl anlarsınız? Yalanın saptanması yönünde kesin bir bilimsel yöntem bulunmamakla birlikte, kimi belirtiler bizlere bu konuda ışık tutabilir.
Kaliforniya Üniversitesi’nden Bella DePaulo ve Virginia Üniversitesi’nden Wendy Morris "The Detection of Deception in Forensic Contexts=Yasal Bağlamda Yalanın Saptanması" adlı yapıtta bu belirtilere dikkat çekiyorlar.
Halk arasında yaygın olan inancın tersine, yalan söyleyen kişiler ne kıpır kıpır oluyorlar ne de sürekli gözlerini kırpıyorlar. Ancak bu kişiler, daha tiz bir ses çıkarttıklarından olsa gerek, doğruyu söyleyenlere kıyasla gerçekten de daha sinirli görünüyorlar. Yalanla, gerginlik ve yoğunlaşmanın göstergesi olan, gözbebeklerinin büyümesi arasında bir bağ olduğuna da inanılıyor.
Türüne göre değişiyor
Belirtiler yalanın türüne göre değişiyor. Yalan söyleyen kişi kendini bu işe çok kaptırdığında ve beklentileri yüksek olduğunda olağanüstü bir durgunluk sergiliyor ve dinleyici ile göz göze gelmemeye olabildiğince özen gösteriyor.
Yalan önceden tasarlandığında, yalan söyleyen doğruyu söyleyene kıyasla çok daha seri yanıtlar veriyor. Ne var ki, beklenmedik bir durumla karşılaştığında yanıt vermede gecikiyor ve daha az konuşuyor.
Konuşmanın içeriği de yalan konusunda birtakım ipuçları sunabiliyor. Yalancılar doğruyu söyleyenlere kıyasla daha olumsuz bir tavır sergiliyor, daha çok yakınıyor ve işbirliğine gitmekten kaçınıyorlar.
Suçluluk duygusundan ötürü ya da inandırıcı olma kaygısıyla, ayrıntılara girmeyip kimi sözcük ve deyimleri sürekli yineliyorlar. Araştırmacılar yalancıların çok daha tutarsız ve karmaşık yanıtlar verdiklerine, öykülerinin mantığa daha aykırı bir yapıda olduğuna dikkat çekiyorlar.
19 kriter
New Scientist’de yayımlanan makalede şöyle deniyor: Eldeki tek veri yazılı bir ifade olduğunda bile kişinin yalan söyleyip söylemediğini anlamak mümkün. İçeriğe dayalı kriter çözümlemesi yargı kurumlarında tanık ifadelerinin gerçek olup olmadığını belirlemek amacıyla yaygın olarak uygulanan bir yöntem.
Bu yöntemde verilen ifade gerçeğin göstergesi sayılan 19 kritere göre değerlendiriliyor. Gerçeğe dayalı ifadelerde gereksiz ayrıntılara, anlık düzeltmelere ve başkalarının ruhsal durumlarıyla ilgili görüşlere daha çok yer verildiğine inanılıyor.
İçeriğe dayalı kriter çözümlemesi yönteminin başarı oranları görünüşe bakılırsa koşullara göre değişiyor.
Ancak yöntemin yeniyetmelerin okulda küçüklere kabadayılık tasladıkları yönündeki iddiaların doğru olup olmadığının belirlenmesi amacıyla kullanıldığı küçük çaplı bir araştırmada başarı oranının %95’e ulaştığı görüldü.
Buna karşılık, okuldaki öğretmenlerin değerlendirmeleri sınandığında ancak %55’lik bir başarı sağlandı.
Yalan üzerine çeşitlemeleri sürdüreceğiz, önümüzdeki sayıda, bekleyin!
REÇETE: YALANI NASIL ANLARSINIZ?
Yalan söyleyen kişiler ne kıpır kıpır oluyor ne de sürekli gözlerini kırpıyor.
Ancak daha tiz bir ses çıkartıyor.
Doğruyu söyleyenlere kıyasla daha sinirli görünüyor.
Belirtiler yalanın türüne göre değişiyor. Yalan söyleyen kişi olağanüstü bir durgunluk sergiliyor ve dinleyici ile göz göze gelmemeye özen gösteriyor.
Yalan önceden tasarlandığında, yalancı daha seri yanıtlar veriyor. Ne var ki, beklenmedik bir durumla karşılaştığında yanıt vermede gecikiyor ve daha az konuşuyor.
Yalancılar daha olumsuz bir tavır sergiliyor, daha çok yakınıyor ve işbirliğine gitmekten kaçınıyor.
Geliştirilen bir yöndemde, ifadeler gerçeğin göstergesi sayılan 19 kritere göre değerlendiriliyor.