OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 17, 2000 00:00
GÜLSUYU OPERASYONUII.Bölüm Birinci bölümde (14-1-2000 tarihli Agora) uçaklara isim verilerek onlara bir kişilik kazandırıldığından ve THY filosuna katılan bir A-340 uçağa nasıl Isparta isminin verildiğinden bahsetmiştim. Operasyonun kod adı "Gülsuyu" idi ve gerçekten var olan Isparta isimli A-340 dışındaki detayların tümü uydurmaydı. Bu bölümde ise politize uçaklarımızın başından geçen tamamen gerçek başka bir olayı anlatacağım (en azından gazetelerin yalancısıyım, çünkü tüm hikayeyi gazetelerden takip ettim). THY 1990'lı yılların ikinci yarısında hem artan yolcu talebini karşılayabilmek, hem de filosunu gençleştirmek için artık eskimeye yüz tutan kısa/orta menzilli B-737/400 ve B-37/500 uçaklarını değiştirmeye karar verir… Avrupa'lı Airbus'ın devreye girmesi ile birlikte tamamen politize olan uçak pazarında tercih ABD'li Boeing'den yana kullanılır. (Tercihi tamamen politik gibi göstererek haksızlık yapmak istemiyorum: yıllardır kullanılan Boeing'leri tercih etmek pilot, bakım, yedek parça gibi çok önemli bir çok konuda tasarruf demekti ve bence
seçim ekonomik olarak da doğru idi). Yeni nesil 737-800'lerden sipariş verilir… Bir süre geçer, uçakların teslim zamanı gelir (usul, her biten uçağın derhal teslim edilmesi şeklindedir -yani birer birer), ancak sözleşme şartı olan Hazine Garantisi verilemediği için THY renklerine boyanmış uçaklar Seattle'da istiflenmeye başlar. THY'nin uçakları almaya, Boeing'in de vermeye şiddetle ihtiyacı vardır. (Bu benim yorumum; satılan şey gofret değil ki bir kenarda dursun; 39,5 metre boy ve 34,3 metre kanat uzunluğu olan koca uçaklar). Ancak Boeing garanti olmadan uçakları vermeye de yanaşmamaktadır. Neyse lafı uzatmayayım, sonunda Hazine 'Garanti'yi verir. O vakte kadar 6 tane uçak bitmiş teslimi beklemektedir. Şov başlar… THY "bir defada 6 uçak birden teslim alan"; Boeing de "teslim eden" ilk firmalar olarak tarihe geçerler. Bu, takdir ettiğim iyi bir manevradır: biz garantiyi zamanında veremedik de o yüzden 6 tane birikti, ya da garanti olmadan size günahımızı bile veremeyiz o yüzden 6'sı birden oldu diyecek halleri yoktu. Diyarbakır, Rize, Hatay, Afyon, Iğdır ve Sivas isimleri verilen 6 adet B-737/800 tipi uçak 15'er dakika arayla Seattle'dan havalanır ve bir yakıt ikmali molası vermek sureti ile ertesi gün İstanbul'a ulaşırlar. İlk olarak Rize teker koyar, diğerleri onu takip eder. Adı akla derhal bir "Çay Operasyonu" kurgusunu getirecek olan Başbakan'ın da katıldığı bir törenle uçaklar filoya katılır. Ve komedi de bundan sonra başlar… Kısa bir süre sonra yeni gelen bu uçaklardan Sivas ismi verileni kaybolur. Olmaz demeyin, olmaz olmaz! Şeytan almış götürmüş, ismini değiştirip getirmiştir. Uçağın kuyruk numarası aynı ama ismi Mardin'dir. Seattle'da bir karışıklık olmuş , Boeing hata yapmıştır; uçağın ismi Sivas değil Mardin olmalıdır. Hata İstanbul'da fark edilir ve düzeltilir. Sivas silinir, Mardin yazılır (Mardin'in meşhur bir şeyi aklıma gelmediğinden kod ismi bulamıyorum; kod isimsiz operasyon da olamayacağından yorumu sizlere bırakayım). Teorik olarak gelir seviyesi yüksek, şahsi olarak da daha entellektüel olduğunu düşündüğüm uçak yolcuları bu değişikliği derhal fark eder ve içlerinde Sivas'lı olanlar Türk Hava Yolları'na "Siz nasıl bizim Sivas'ımızı Mardin yaparsınız" diye yoğun protestoya başlarlar. Ufak çaplı bir Sivas-Mardin çekişmesi yaşanır. Olay basına yansır.THY sizlere yukarıda aktardığım hata açıklamasını yapar, ben gülerim… Daha gelecek bir sürü uçak olduğunu, bunlardan birine Sivas isminin verileceğini söylerler… Nitekim 1-2 ay içinde yeni bir uçak gelir, ve ismi Sivas'tır. Bir uçağa isim vermek gibi ciddi ama bir o kadar da kolay olan bir konuda bile Türk insanının geldiği nokta enteresandır. Ve hatta bence "tek"tir (eskiler nev'I şahsına münhasır derlerdi)... Neden isimlerle oynamayı bu kadar severiz ki?.. Gelin politize uçaklarımızı, operasyonları bir kenara bırakıp şu isim değiştirme konusunu biraz konuşalım… Bence birşeyin adını değiştirmek -o şeyin kendi talebi olmadıkça- yapılacak kötülüklerin en büyüklerinden biridir…
Fenerbahçe Stadı bir gün Rüştü Saracoğlu Stadı olur; Mithat Paşa İnönü'ye; Yeşilköy Havaalanı
Atatürk Havaalanına dönüşür. Hem eski hem de yeni isme üzülürüm ben: Ä°lkine bir anlamda hakaret edilmiÅŸtir; artık senin iÅŸin bitti demenin bir yoludur bu. Ä°kinciye de üzülürüm, çünkü esen rüzgara göre o da birgün deÄŸiÅŸebilir demektir… Bir bakarsınız Rüştü SaracoÄŸlu, Ali Åžen Stadı olmuÅŸ; Mithat PaÅŸa'nın yerini alan Ä°nönü, saltanatı bilmemkime bırakmış... Zırt vırt sokak, bina vs. isimlerinin deÄŸiÅŸtirildiÄŸi baÅŸka kaç ülke vardır acaba?.. Son Söz:-Mesut, yavrum?..-Efendim AnneciÄŸim?..-Yavrum Süleyman Amca'yı hatırlarsın; Dedenin can yoldaşı, müşfik insan…-Evet Anne, Allah rahmet etsin, çok iyi bir insandı gerçekten.-Biz Babanla düşündük taşındık, onun güzel anısını yaÅŸatmak için senin ismini Süleyman olarak deÄŸiÅŸtirdik.-Anne??!!! Olur mu öyle ÅŸey AllahaÅŸkına?-Olur Süleyman; biz yaptık oldu, anısını yaÅŸatmalıyız.-Yapma Anne ya, bari Melahat'ın yeni doÄŸacak çocuÄŸuna verseydiniz bu ismi, Mesut ne olacak ÅŸimdi?.. Bunca yıldır yaptıklarım, onca çalışma, kariyerim?..-Uzatma Süleyman!-Anne yaaa!.. M.Murat ASLAN - 17 Ocak 2000, Pazartesi Â
button