Güncelleme Tarihi:
İnsanın kendini geliştirmesinin ve öğrenmesinin sınırı da yoktur yaşı da... Geçtiğimiz haftalarda bir dostumun aracılığıyla, Bahçeşehir Üniversitesi’nde değerli meslek büyüğüm Fuat Akdağ’ın, “Spor Yönetimi Yüksek Lisans Programı” dersine katıldım. Orada, Türk basketbolunun kıymetli isimlerinden eski milli basketbolcumuz Gülşah Akkaya ile tanışma fırsatım da oldu. Kendisiyle yaşamını, kariyerini ve bugünü ile geleceğini A’dan Z’ye konuştuk. Dilerseniz sizi, röportajımızla baş başa bırakalım...
“JİMNASTİKTEN KAÇIP, BASKETBOLA GİDİYORDUM”
* Gülşah Hanım, basketbol tutkunuz nasıl başladı?
- Ailem yazın beni bir spor okuluna, jimnastiğe yazdırmıştı. Babam tekstil mühendisiydi, görevi yüzünden ülkenin çeşitli şehirlerinde bulunduk. Jimnastik yaptığım yerde basketbol okulu da vardı. Nedense hep kaçıp kaçıp basketbola gidiyordum. Oradaki sosyallik ve takımdaşlık daha çok hoşuma gidiyordu herhalde. Basketbol hocam da, jimnastikten kaçıp geldiğimi görünce izin almak için annemlerle görüştü. “Sizin kızınız jimnastiğe gitmiyor, bize geliyor” dedi. - Ve ben ailemin de izniyle 9-10 yaşımdayken o yazı, orada fundamental öğrenerek geçirdim. O dönemde de sokaklarda oynanan basketbol epey yaygındı. Sanırım Beyaz Gölge dönemine denk geliyordu. Basketbol; sosyalleşmemde, eğitimimi tamamlamamda, başka ülkelerin kültürlerini görmemde ve daha pek çok konuda bana müthiş bir araç oldu.
“1995’TE ABD’DEN BURS TEKLİFİ GELDİ VE...”
* Peki ABD yolculuğunuz ve orada aldığınız eğitime giden süreç nasıl gelişti?
- Daha sonra İstanbul’a geldik. Anadolu liseleri sınavları vesaire derken, bir tane topum vardı onunla oynuyordum. Sonra Beyoğlu Anadolu Lisesi öğrencisiyken, Işık Lisesi’yle bir maç oynadık. Orada bir kulüp antrenörü beni görüp kulüpte oynamak istemediğimi sormuştu. 13-14 yaşlarımdaydım. Aileme ulaştı. Ailem öncelikle eğitimimi aksatacağım gerekçesiyle izin vermedi. Okulum da zor bir okuldu. Ama ondan sonra ben ağlayıp tatsızlık çıkarınca onları ikna ettim (Gülüyor).
- İlk etapta basketbol aşkından ziyade, antrenör bana, “Tişörtünün arkasında Gülşah yazacak” demişti. Bunu hayal edemiyordum, çok güzeldi. Yine onun hayaliyle ailemi ikna ettim, “Ders notlarımı düşürmeyeceğim” diye. Takıma girmeme izin verdiler, 1.5 sene sonra Fenerbahçe’nin altyapısına transfer oldum. 1995 senesinde de ABD’den basketbol burs teklifi geldi. Ben de bu teklifle eğitimimi de daha rahat bir düzeyde devam ettirebilmek için tercih yaptım.
“BASKETBOLU ERKEKLERLE 3’E 3 OYNAYARAK ÖĞRENDİM”
* Kendinizi ABD öncesinde ne şekilde geliştirmiştiniz? Bunu genç arkadaşlarımıza ilham vermesi adına soruyorum...
- Benim basketbolu geliştirmemin en büyük sebebi sokakta 3’e 3 erkeklerle oynamamdı... Ataköy 9. Kısım’da oturuyorduk. Ülker’deki yıldız takım oyuncuları gelirdi o zamanlar... Emlak Konut’taki çocuklar da vardı. 5’e 5 oynadığımız da olurdu. Beni kendilerinden biri gibi görsünler diye kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Orada oynadığım maçlar, basketbolumun gelişimine çok katkı yaptı. Şimdiki gençlerin daha fazla ve profesyonel düzeyde antrenman yapma olanakları var. Bizim dönemimizde idman yapardık, suyu bile musluktan içerdik (Gülüyor).
“HAYDİ SAHAYA PROJESİ’NİN ÖNEMİ ÇOK BÜYÜK”
* Ailelerin, sporcu olmak isteyen çocuklarının olası profesyonel kariyeri veya eğitim yaşantısına bakışı için onlara neler önerirsiniz?
- Genelde ailelerin kafasında, çocuklarını herhangi bir spor dalı veya basketbola yönlendirirken, “Eğitimle spor bir arada yürüyemez” fikri canlanıyor. Bu noktada, Türkiye Basketbol Federasyonu’nun hayata geçirdiği; yakın dönemde Milli Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı’yla imzalanan protokolle perçinlediği, “Haydi Sahaya” projesi büyük önem teşkil ediyor. O proje, basketbolu temele indirma adına müthiş bir hamle... Ben basketbolu sokakta öğrendim, bu noktada en iyi yol bence bu...
- Öte yandan, ailelere şunu önerebilirim; Birçok aile çocuğunu yurt dışına göndermek istemiyor. Benim ailem bu konuda cesur davrandı. O anlamda da kendimi şanslı hissediyorum. Ailemin vizyonu ve cesareti beni yönlendirmesi olmasaydı bugünlerdeki kadar başarılı olamazdım.
“ARTIK SPOR İLE EĞİTİMİ YÜRÜTMEK DAHA KOLAY”
- Benim dönemimde spor ile eğitimi bir arada götürmek çok zordu. Sporculara burs veren eğitim kurumlarından mahrumduk. Ancak şimdi Bahçeşehir Üniversitesi gibi oluşumlar, hatta pek çok ortaokul, lise ve üniversite sporculara geniş imkanlar tanıyor. Ailelerin bunları da değerlendirmesi, özellikle kız çocuklarının spora yönlenmesini sağlamasını arzu ediyorum.
“BAZEN ‘DERSE’ DİYECEĞİME, ‘İDMANA GİDİYORUM’ DİYORUM”
* Profesyonel kariyeriniz biterken çok şaşaalı bir veda yapmadınız. Bunun sebebi var mıydı?
- Bu yaşa kadar oynama isteğim vardı. Basketbol bir meslek ama bu 10-15 sene yapabileceğim bir şey değildi benim için hiç... Bir sporcu ne kadar kendine iyi bakarsa, kendine yatırım yaparsa, sporculuk ömrünü uzatabilir... Ama ister istemez Türkiye’de kalıplaşmış düşünceler var. 33 yaşındaki oyuncuya, “Bırak” diyorsun, 36-37 yaşında Roberto Carlos geliyor, “Muhteşem” diyorsun. Ben 41 yaşında bıraktım diyelim. Bu konuda cam tavanı ittiğimi düşünüyorum. Alttan gelecek nesiller umarım bunu bir meslek olarak görebilirler ve uzun dönem yapmaya çalışırlar. Ben kendimce bir örnek olup yol açmaya çalıştım. İnşallah onlar da ben izleyici tarafına geçtiğimde çok güzel işler yapacaklar.
- Açıkçası duygusal bir veda yapmak istemedim. Sporcu, sporla yatıp sporla kalkıyor. Beyninizin büyük bir bölümünü basketbolla meşgul ediyorsunuz. Birden bir şekilde kesiyor gibi bakmak istemiyorum olaya. Vedalar her zaman hüzünlüdür. Onu yaşamadan boyut ve alan değiştirerek ilerlemeyi seviyorum. Kendine itiraf etmek benim için zor oldu. Bazen, “Derse gideceğim” diyeceğime, “İdmana gidiyorum” diyorum evdekilere...
“PROFESYONEL SPOR YÖNETİCİLERİNE İHTİYAÇ VAR”
* Bahçeşehir Üniversitesi’nde spor yönetimi alanında yüksek lisans yapıyorsunuz. Bu tercihin sebebi nedir? Gelecekteki hedefleriniz neler?
- 25 yılın üzerinde sporla iç içe yaşamış bir insanım. Aktif sporculuk hayatımdan sonra biraz daha kendimi geliştirip, donanımımı artırıp, dünyadaki güncel gelişmeleri de kavrayabilme, anlayabilme, analiz etme adına bu programa girmeye karar verdim.
- Açıkçası en büyük arzum da ülke sporuna en iyi şekilde hizmet etmek... Çevresel koşulların şekillenmesiyle ilerler hayat... Yurt dışında, milli takımda, kolejde oynamış, sayı kraliçelikleri elde etmiş Lynn Üniversitesi’nde ilk kez, “Hall of Fame” olmuş bir spor insanı olarak, gelecekte ülkemde spora katkıda bulunmayı arzuluyorum.
“İDOLÜM KUKOÇ VE JORDAN’DI”
* Basketbolu ilk sevdiğiniz dönemde kimleri idol olarak gördünüz? Birçok büyük takımda oynamış bir sporcu olarak ilerlediği yolda sorunlar yaşayan genç sporculara neler tavsiye edersiniz?
- İdolünün olması, bazı şeylerin hayalini kurmak, insana bazen iyi bir motivasyon veriyor. En büyük idolüm Tony Kukoç’tur. 7 numarayı giyme sebeplerimden biridir. Döneminin Avrupa’daki en iyi oyuncularındandı. Daha sonra NBA’de Chicago Bulls’a gitmişti. Jordanların, Pippenların olduğu kadrolar şampiyon oluyordu. Diğer klasik idollerimden biri de Michael Jordan’dır...
- İnsan bazen hayatta yaptığı herhangi bir işte pes etme durumunda kalabiliyor. Spora yönelmiş genç arkadaşlara en önemli önerim; Pes edecek duruma geldiklerinde biraz daha sakin olup, bir şekilde çözüm bulabileceklerine inansınlar... İnsanın kendine inanması, her şeyin ötesinde büyük bir güç sağlayacaktır zaten...
Günün en popüler basketbol/iddaa tercihlerini incelemek için buraya tıklayın!