Gözleri açıldı, ama eski karanlık dünyasını özlüyor

Güncelleme Tarihi:

Gözleri açıldı, ama eski karanlık dünyasını özlüyor
Oluşturulma Tarihi: Ocak 13, 2003 12:13

Mike, kendini gören kör gibi hissediyor. Eski karanlık dünyasını özlüyor. Dünyayı, yeni doğmuş bir bebek gibi algılıyor. Kör iken tanıdığı karısını, gördükten sonra tanıyamıyor. Masanın üzerindeki bir şarap şişesi ya da bahçedeki bir güneş şemsiyesi ona göre sadece bir leke.

Bilim adamları, Mike sayesinde beyin ile görme arasındaki ilişkileri yeniden öğreniyor. Görme olayının, ancak diğer duyu organları ile birlikte ve beyindeki görme merkezinin öğrenmesi ve birikimleri sayesinde gerçekleşebildiği ve anlam kazandığı ortaya çıktı...


Küçük Mike May, eski bir kimya fabrikasının bulunduğu bir alanda oynarken grimsi ve kırıntılı bir undan ekmek yapmak istemişti. Fakat un olarak kullandığı toz karpitliydi; suyu boşaltınca üzerine sıçrayan hamur bedeninde ciddi yaralar açtı. May, bu kazadan şans eseri tam dört yüz dikişle hayatta kalabildi, ama görme yetisini de tümden yitirdi. Yıllar sonra da o güne değin ne gördüyse hepsi beyninden silinecekti.

Diğer tüm görme engellileri gibi bilgisayar modeli geliştiren Mike, aynı zamanda usta bir kayakçı. Saatte 105 km hız ile körler arasında dünya rekoru sahibi. Hatta bunların dışında görme engellilerinin asla cesaret edemeyeceği rüzgar sörfü, paraşüt ve futbol gibi sporlarla da ilgileniyor. İnanılmaz azmi sayesinde tüm körlerden daha ‘aydınlık’ bir dünya yaratmıştı kendisine.

Göze yeni ağtabaka

Derken, iki yıl önce San Francisco yakınındaki bir klinikte ameliyat olmaya hazırlandı. Gözlerinin yeniden görmesi için yeni teknikler geliştirilmişti. Mike başlangıçta hiç de umutlu değildi. Bağışçıdan alınan bir ağtabaka aktarılacaktı gözüne ve bu tür girişimler daha önce hep başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Gözbebeğinin etrafındaki saydam tabakada, bu tabakayı kenardan içe doğru yenileyen kök hücreleri vardır. Fakat eğer hücreler işlevini yitirirse yeni bir saydam tabaka da işe yaramıyor; saydam tabaka zamanla donuklaşarak ölüyor.

M. May’in gözü için bu yüzden farklı bir yöntem denendi. Doktorlar, ameliyattan alt ay öncesinden bağışçı saydam tabakadan sağlıklı kök hücreleri yetiştirdiler ve bunları gözdeki irisin etrafına aşıladılar. İşte ameliyat bu sayede başarılı oldu.

Japonya’da geliştirilen yöntem 1999 yılından beri yüzlerce hastaya uygulanmıştı, ama bu hastalardan hiçbiri Mike May kadar küçük yaşta kör olmamıştı.

Yabancı dünyaya bakış

Evet, May artık görebiliyordu. Ameliyat sonucu: Gözler tamamen yeni gibi. Görüş, her uzaklıkta çok net.

Fakat ameliyattan bu yana iki buçuk yıl geçmesine rağmen, ne kayak yaparken ne de gündelik yaşamında yeni açılan sağ gözüne hiç güveni yok; çünkü karşılaştığı dünya kendisine tamamen yabancı.

Evet gözü tüm objeleri ve kişileri algılayabiliyor, ama beyni bu görüntüleri işleme yetisinden yoksun olduğu için görüntüleri seçemiyor. Öyle ki karısının ve çocuklarının yüzlerini ezbere bilmesine rağmen, gözünü açtığında hiç kimseyi tanımıyor. Yüzler onun için hiçbir şey ifade etmemekte.

Gerçi yeni doğmuş bir bebeğin beyni de benzer güçlüklerle karşı karşıyadır, ama eninde sonunda bu karmaşadan net bir görüntü yaratmayı öğrenir. Bunun için milyonlarca beyin hücresinin iletişim halinde çalışması gerekiyor. Peki bir yetişkin bir insanda da aynı yetilerin gelişmesi mümkün mü?

May, hiç tanımadığı bir dünyayı yeniden keşfetmekle meşgul henüz. Bir gün kumsalda yürürken arkasında oluşan sıra sıra garip siyah lekelerin ayak izleri olduğunu ya da oturma odasına düşen güneşin parıltılarından tozun uçuştuğunu öğrenmesi gibi.

Bununla birlikte görebildiğine pek sevinemiyor May. Sonuçta insanlarla konuşurken bile çok zor anlar yaşıyor. Yüzlerdeki hareketli mimikler dikkatini dağıtıyor. Söylenenleri anlamak için tek çare kalıyor bu durumda, o da gözlerini kapatmak.

En büyük güçlük

May’ı muayene eden San Diego Üniversitesi’nden psikolog Ione Fine’a göre, May’ın en önemli sorunu da bu; görüntüleri birbirinden ayırt edebilme güçlüğü: ‘May’a göre biz hepimiz koyunuz. Karısı dahil.’

May ise durumu şu şekilde açıklıyor: Körler için yüzler hiçbir şey ifade etmez, insanı tanımak istediklerinde sesleri ve elleri düşünürler.

Mike’ı Fine’la birlikte muayene eden Don MacLeod ise May’ın motiflerden ve lekelerden oluşan soyut bir dünyada yaşadığına inanıyor. Ancak bunun neden böyle olduğunu açıklayamamakta.

Evet, masanın üzerindeki bir şarap şişesi ya da bahçedeki bir güneş şemsiyesi May’a göre sadece bir leke, dahası mesafeleri de kavrayamadığından optik yanılsamanın ne olduğunu da bilmiyor. Alanları tıpkı bir ölçüm aleti gibi objektif olarak algılıyor. Fakat futbol topunu yakalamasına bakılırsa, beyinde hareketleri algılamaktan sorumlu bölgenin işlediği kesin. Ama futbol topunu tanıyamamasındaki sır nerede?

Büyük bir olasılıkla görme merkezi farklı bir alana hareket sinyalleri gönderiyor, diye açıklıyor bu durumu Fine.

300 yıl önce bildi

İrlandalı felsefeci William Molyneux 300 yıl önce şöyle sormuştu: Kör olarak doğan bir insan sonradan görmeye başladığında bir küre ile bir dörtgeni birbirinden ayırt edebilir mi? Bir kör ile evli olan felsefeciye göre ‘hayır’. Haklı çıktı. May, her ikisini de birbirine karıştırıyor.

May, çok sayıda cismi gördükten sonra ne olduğunu anlayabilmek için onları ellemek zorunda.

May, uzaklıklar, derinlik ve mekan duygusundan yoksun. Bu nedenle optik yanılgılara da kapılmıyor.

Peki bu haliyle çok iyi bir kaleci nasıl olabiliyor May? Ona bir top atın hemen yakalasın. Top veya başka şeyler, havada hareket eden herşeyi atmaca gibi yakalayabiliyor May. Yani beynindeki hareketleri algılama yeteneği işliyor.

Duyarak görmek

May, sürekli bir tarafında dikişlerle dolaşmak zorunda kalmış olsa da, bisiklet kullanmaktan bile asla vazgeçmemiş. Peki gözleri görmeyen biri nasıl bisiklet sürebilir ki?

‘Duyarak’ diyor May. Çünkü ağaçlar veya park halindeki otomobiller belli bir yankı yaratmakta. Ayrıca kulak çok sayıda minik mesajları kaydedebiliyor ve eğer kişi bunlara güvenmeyi öğrenirse, bunlardan çevrenin mekansal ve işitsel bir görüntüsünü çıkarabilir.

Tabii bu her zaman işlemeyebiliyor. Fakat May bu yetisi sayesinde yabancı bir mekanda bulunduğunda girişin nerede olduğunu, mobilyaların nerede yankılandıklarını ya da kimin nerede oturduğunu duyarak ‘görebiliyor’.

Ve bu mekansal işitme yetisi özellikle de kayak yaparken işe yarıyor. Yoksa asla pistten aşağı kayamazdı. Görme, duyma ve dokunmayla ilgili beceriler büyük bir olasılıkla belli bir sıra içinde öğrenilmekte. Bir aşamayı atlayan bunu ileride asla telafi edemez..

Ayrıca duyuların belli bir ortaklık içinde geliştiklerini gösteren kanıtlar da mevcut. 1963 yılında Amerikalı araştırmacılar Richard Held ve Alan Hein tarafından gerçekleştirilen deney, bu kanıtı gösteren örneklerden biri.

Araştırmacılar iki kediyi tamamen karanlık bir ortamda büyütmüşlerdi. Günün birinde kedileri iki gondollü bir atlı karıncada döndürerek bir müddet sonra ışığı yaktılar. Kedilerden biri ayağını yere sürterek atlı karıncayı döndürürken diğeri gondolün içinde oturuyordu. Birkaç hafta sonra yürüyebilen kedinin görmeyi öğrendiği, diğerininse kör kaldığı anlaşıldı. Gondolün içinde oturup kalan kedi olayı tıpkı bir televizyon izlencesi gibi algılamıştı ki bu da onun görebilmesi için yeterli değildi.

Karanlık dünyaya arzu

Fakat öyle görülüyor ki May için artık çok geç. Çünkü görme yetisi diğer duyularla kaynaşmıyor. Peki körlerin beyinlerine bağlanacak kameralar ne olacak? Onlar da işe yaramayacak mı? ‘Bu tür aletleri geliştirenler önce beynin bu bilgileri işleyip işlemeyeceğini düşünmeliler’ diyor doktor Fine. Çünkü bazı operasyonlar trajik sonuçlar doğurabiliyor.

60’lı yıllarda bir ameliyat sayesinde görmeye başlayan bir hasta, operasyondan önce gayet umutluydu. Ama ne var ki gözleri açıldıktan sonra eskisinden çok daha karanlık bir dünyaya sürüklendi. Caddeden karşı karşıya geçmeye bile cesaret edemediği gibi karısının yüzüne asla tahammül edemiyordu, hatta kendi yüzüne bile. Bu yüzden genelde hep karanlıkta tıraş olmayı sürdürmüştü. Hasta bir süre sonra depresyona girdi ve ameliyattan iki yıl sonra da yaşamını yitirdi.

Son zamanlarda yapılan ameliyatlardan alınan sonuçlar da pek iç açıcı değil. Bazıları görme yüzünden sınırlanmış yaşamlarına boyun eğerken, diğerleri de koyu camlı gözlükler ve karartılmış odalarda yaşıyor.

Azimli bir karaktere sahip olmasına rağmen May da zaman zaman umutsuzluğa düşmüş. Gözü yabancı saydam tabakaya tepki gösterince acı veren tedavi yöntemlerine katlanmak zorunda kalan May, diğer körlere aynı ameliyatı tavsiye edebileceğinden bile emin değil.

İki dünyalı insan

‘Kör doğmuş biri karanlığın ne olduğunu bile bilmez’ diyor May. Ama o görmeye başladığından bu yana bu duyguyu ister istemez yaşamak zorunda. Karanlık bir odaya adım atmak onun için ürkütücü olduğunda yoluna yine eskisi gibi kör olarak devam edebiliyor. May’a göre körler görmek yerine gerekli mesajları duyarak alabildiklerinde daha mutlu olabilirler.

Geliştirmiş olduğu özel klavyeli taşınabilir bilgisayar aslında onun birçok ihtiyacını yerine getirebiliyor. Örneğin e-postalarını okumak ya da o anda tam olarak nerede olduğunu bildirmek gibi. Çünkü bilgisayar GPS uydu konumlama sistemiyle donatılı.

Spiegel dergisinde yer alan habere göre May, Amerikan Pulse firmasıyla birlikte geliştirdiği bu bilgisayar modeli için yaklaşık iki milyon dolarlık bir teşvik primi almış. Bu parayla şimdi bilgisayarı gerçek bir konumlama aletine dönüştürecek. Gözleri görmeyen biri, yabancı bir kentte dolaştığında bilgisayar çevreyi tüm ayrıntılarıyla açıklayabilecek. İşte o zaman diyor May ihtiyacımız olan her şeye sahip olacağız.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!