Oluşturulma Tarihi: Eylül 20, 2005 00:00
‘Basketbol dünyasında yıldız oyuncular ne kadar büyük oyuncu olurlarsa olsunlar, tek kanatlı sayılırlar. Havalanmak, zirveye çıkmak için omuz omuza olmak şart. Yeter ki, omuz omuza resmi göstermelik olmasın.’ MİLLİ Takımımızın geçen hafta Limoges’da iki gün arayla oynadığı Bulgaristan ve Fransa maçlarında sergilediği inişli çıkışlı performansları açıklamakta zorlanmıştık. ‘Bu konu, bir açık oturum konusu’ demiştik. Aynı soru pazar günü Podgorica’da bu sefer daha da karışık olarak yine karşımıza çıktı. Hırvatistan maçının 15. dakikasında 26-13 öndeydik. 3. periyodu ise 67-46 geride bitirdik. Başka bir değişle, 15 dakikada 32 sayı fark yedik.Maçları canlı seyretmenin avantajları tartışılmaz. Ama TV’den izleyince de, maçları kaydetmek şansına sahipsiniz. Ben önceki geceki maçı defalarca izledim, gözlemlerim şöyle...İki tür asist varOyunun ilk yarısında, belki inanmayacaksınız, ama son günlerin en başarılı Milli Takımı sahadaydı. Oyunun lokomotifi, iki oyun kurucumuz Kerem Tunçeri ve Ender
Aslan’dı. Basketbolda sayı paslarına ‘Asist’ deniyor, ama bu kavram da ikiye ayrılıyor. Siz topu bir kenardan size verdiklerinde, elinizde tutmayıp diğer kenardaki adama pas verip 3 sayı attırırsanız, buna ‘Pasif asist’ deniyor. Ama takım oyunu içinde kendi becerinizi kullanıp, adamınızı geçip, karşınıza çıkan uzun adamın yanından pivotunuza topu geçirirseniz, çoğunlukla smaçla tamamlanan bu pas, ‘Aktif asist’ sayılıyor. Tabii hemen ardından, pivotunuzun çoşup savunmada yaptığı bloğa da katkınız kayda geçmese de müthiş oluyor.Kerem ve Ender ilk defa aktif asistlerle dolu bir oyun sergilediler. Üstelik, oyuna ilk beşte başlayan Kerem Gönlüm de çok başarılıydı. Kerem Gönlüm, Bogdan Tanjeviç’in genç oyunculara şans veren sistemine artı puan kazandırıyor. Ama ne olduysa, devreden sonra oldu. İkinci yarıya başlayan 5 kişi tanınmaz haldeydi. Değişiklikler de işe yaramadı ve tarihimizin en acı 3. çeyreği 67-46 sonuçlandı.Sorumluluktan kaçıyorlarBu çöküntünün teknik ve taktikle ilgisi az. Olay daha ziyade psikolojik. Maçta biraz çekişme artınca, herkes sorumluluktan kaçıyor. Bizim yıldızlar topluluğumuz, ‘Yıldızlar takımı’ olma yolunda hala zorlanıyor. Her yenilen baskette, oyundaki hangi oyuncunun yüzüne baksanız, suçu başkasında bulduğunu sezebiliyorsunuz. Topluluğu takım yapacak sevgiyi bir yana bırakın, karşılıklı saygıdan eser yok. Hiçbir takımda, ‘Herkes birbirini sevecek’ diye bir kaide geçerli değildir. Ama ay yıldızlı formayı paylaşan tüm oyuncuların, birbirlerine saygı duymaları şart. Saygıya giden yol da özveriden geçiyor. Basketbolda özveri, savunmada ölümüne savaşmak demektir. Bizde ise herkesin aklı hücumda.Videoyu seyrederken, oyuncuların bazılarını düşünceye dalmış görüyorsunuz. İnsanın aklından ister istemez, ‘Hücumda kaç sayı attığını düşünüyordur’ diye geçiyor. Tanjeviç’in çok oyunculu sisteminin, oyunun sonunda, zinde, faul problemi olmayan, günün en iyilerinden oluşan bir beşle bitirmek gibi bir avantajı var. Ama çok sık adam değiştirmeler, oyuncuların belirli sorumluluklar taşımalarını zora sokuyor. Görev olarak, kimden ne beklendiği, hala anlaşılmış değil.Omuz omuza olmalı‘Hırvatlara karşı oynadığımız 3. çeyrekteki bozgunun sorumlusu kimdir?’ diye sorsanız, her oyuncunun aklından başka bir oyuncu adı geçecektir. Çeyrekteki bozgunun sorumlusu kimdir, dakikalarca niye tek bir faul kazanamadık diye sorsak her oyuncunun aklından başka bir oyuncunun adı geçecektir yine. Alman takımına bakın, tüm sorumluluk NBA oyuncusu Dirk Nowitzki’de. Almanlar, Ruslar’ı 51-50 yenerken, Nowitzki 24 sayı ve 19 ribaundla oynadı. Nowitzki, NBA’e ilk gittiğinde yarı düztabandı, koşamazdı. Ama bugün dünyanın en iyi 10 oyuncusunun içinde. Biz ise Mehmet Okur’u alkışlamak için hala bekliyoruz. Alman takımı Nowitzki’nin takımı, onun performansını sınırladığımız an, onları yenmemiz hiç güç olmaz ve önümüz yeniden açılır. Mirsad, Mehmet, Hidayet, Nowitzki’nin bizi tek başına yenmesine seyirci kalırlarsa, çok yazık olur.Bir kere daha söylemekte fayda var, Türk basketbolunu çok kaliteli, çok çekişmeli geçecek bir milli lig bekliyor. Bu patlamanın temelinde Milli Takımımız’ın başarısı yatıyor. Başarının sırrı da, takım olmaktan geçiyor.Tekrarlıyorum, basketbol dünyasında yıldız oyuncular ne kadar büyük oyuncu olurlarsa olsunlar, tek kanatlı sayılırlar. Tek başlarına uçamazlar. Havalanmak, zirveye çıkmak için omuz omuza olmak şart. Yeter ki, omuz omuza resmi göstermelik olmasın. Oyuncularımız, Sırbistan&Karadağ’dan ya omuzlarda dönecek ya da 15 dakikada 32 fark yiyen takım olarak tarihe geçecekler.
button