Gaziantep bozgunu ders oldu

Güncelleme Tarihi:

Gaziantep bozgunu ders oldu
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 29, 2001 00:00


Uğur DÜNDAR
Haberin Devamı

Başkan'ın ağzından başarısızlık itirafı

Başkan, futbol takımının kötü gidişatını sezon başında teknik direktör seçiminde yaptıkları hataya bağlıyordu. Rıdvan Dilmen'den sonra göreve getirilen Zeman da çabuk yıpranmış, ünlü Pendikspor bozgunundan sonra onunla da yollar ayrılmıştı. Başkan, Zeman hakkında olumlu konuşuyor, ancak yaptırdığı idmanların, sezona yeterince hazırlıklı girmeyen futbolculara ağır geldiğini söylüyordu. Futbolcuların şikáyetlerini Zeman'a açtığında ilginç bir yanıtla karşılaşmıştı: ‘‘Sayın Başkan, ben futbolcuların ne durumda olduklarını gayet iyi görüyorum. Bu nedenle onlara, İtalya'da yaptırdığım idmanların yarım dozunu uyguluyorum.’’

Zeman’dan sonra takım, altyapı teknik sorumlusu Turhan Sofuoğlu'na teslim edilmişti.

Kalkavan ve Soydan iyimser ve inançlıydı

Bahar yalancı da olsa içimizi ısıtıyor, güneş geleceğe dönük umutlarımızı yeşertiyordu. Futbol Şubesi sorumluları Şadan Kalkavan ile Selim Soydan'a destek vermek amacıyla sık sık Dereağzı Kompleksi'ndeki idman sahasına gidiyorduk. Onlara göre futbolcular morallerini ve güven duygularını yitirmişlerdi. Bazı sorunları çözülüp biraz motivasyon sağlandığında ligi üçüncü olarak bitirebileceğimize inanıyorlardı.

Futbol Şubesi'nin yönetim sorumluluğunu üstlenen arkadaşlarımızın istekleri doğrultusunda Fenerbahçe Burnu'ndaki sosyal tesislerimizde bir yemek düzenledik. Amacımız ilk deplasman maçımız olan Gaziantepspor karşılaşmasından önce futbolcularımızla yakından ilgilenmek ve onlara olan güvenimizi hissettirmekti. Yemekte kaptanımız Rüştü, Atilla Kıyat'la aramızda oturuyordu. Değerli kalecimiz o sırada yine bir sakatlık geçiriyordu. Ama Gaziantep maçında özellikle oynamak istiyordu.

Kurumsal Fenerbahçe için ilk çalışmalar

Şubat ayı sonlarına geliyorduk. İstanbul, yalancı bir bahar yaşıyordu.

Her geçen gün, başkanı biraz daha yakından tanıma fırsatını buluyordum. Kendisine yapılan iyilikleri de, kötülükleri de unutmayan, vefakár ve güven verici bir kişiliği vardı. Fazla konuşmayı sevmiyor, başarı sağlanmadan medyada boygöstermenin hiçbir yararı olmayacağına inanıyordu. Bu amaçla kısa, orta ve uzun vadeli hedefler belirlemişti. Öncelikli hedefimiz, önümüzdeki yıl şampiyon olmaktı. Aziz Bey, şahsi işlerini, hatta sağlığını ihmal ederek hemen her gün kulübe geliyor, saatlerce çalışıyordu. Gelecekle ilgili düşlerini anlatırken ‘‘Paralı başkan dönemini sona erdirecek, sağlam bir mali yapıyı ve kurumsallaşmayı sağlamalıyız’’ diyordu. Böylece başkanın tuttuğu balıkları (yani parayı) kulübe vermesi gerekmeyecek, zaten yöneticiler balık tutmayı öğrenmiş olacaklardı.

İçimizdeki muhbirleri tek tek tespit ettim

Basın sözcümüz Atilla Kıyat hem Gaziantep havaalanında, hem de İstanbul'a döner dönmez yaptığı açıklamalarla aldığımız kararları kamuoyuna duyurdu.

Yorgun argın İstanbul'a gelip uykusuz bir gecenin ardından, işlerimizin başına döndük. Ertesi sabah gazeteleri açtığımda gözlerime inanamadım. Bir büyük gazetenin birinci sayfasındaki sürmanşet aynen şöyleydi: ‘‘Fenerbahçe Başkan Vekili Uğur Dündar'dan şok teklif: Futbolcuların hepsini satalım, sahaya gençlerle çıkalım.’’

Gözlerime inamamamıştım, çünkü tüm futbolcuların satılması gündeme hiç gelmemişti. Ayrıca kalan maçları PAF takımıyla oynama düşüncesi bana ait değil, çoğunluğun önerisiydi.

Gerçekleri çarpıtarak gazeteye yalan yanlış bilgi verenlerin kimler olduğunu az çok tahmin ediyordum. Gazetedeki dostlarımı arayarak muhbirlerin adlarını öğrendim. Tahminimde yanılmamıştım. İki yönetim kurulu üyesi, daha Gaziantep'teyken telefonu açmışlar, ‘‘Falanca şunları söyledi, filanca bunu dedi’’ diyerek konuştukları meslektaşımızı da yanıltmışlardı.

Muhbir karakterli olmadığım için bu kişilerin adlarını vermiyorum. Ayrıca, önceden bildiğim bir gerçeği, tüm çıplaklığıyla bir kez daha gözler önüne serdikleri için, kendilerine teşekkür ediyorum. Gördüğüm kadarıyla büyük kulüplerimiz henüz kurumsal yapılaşmalarını tamamlayıp, parasal açıdan güçlenemedikleri için, bazı varsıl üyelere muhtaç durumdalar. Bunlar arasında bizim başkan gibi, servetini, hatta sağlığını feda edenler olduğu gibi, tam tersini yaparak kulüp popülaritesinden kişisel rant sağlayanlar da var. Bu tipler, yönetimde görev alarak her gün medyada boy göstermeye ve böylece reklamlarını yapmaya mecburlar. Ne acıdır ki bunun yolu bazen aynı masa etrafında oturan insanları karalamaktan geçiyor.

İşin raconu böyle...

Şimdi Başkan Aziz Yıldırım'ın ‘‘Fenerbahçe ciddi bir programla kurumsal yapılaşmasını tamamlamalı, ekonomik özgürlüğünü elde etmeli ve geleceğe güvenle bakmalı’’ derken ne kadar haklı olduğu bir kez daha ortaya çıkmıyor mu?

Gaziantep'teki Fenerbahçe sevgisi görülmeye değerdi

Futbolcularla bindiğimiz özel uçak Gaziantep'e uçarken içimiz umut doluydu. Artık şeytanın bacağını kırma zamanının geldiğine inanıyorduk. Havaalanına iner inmez, Fenerbahçe seyircisinin vefakárlığını ve camianın büyüklüğünü gösteren sayısız örnekle karşılaşmaya başladık.

Otelimizin çevresi, adeta bayram yeri gibiydi. Bayraklarla ve flamalarla otelin önünde toplanan Fenerbahçeliler, sloganlar atıyor, alkışlar ve marşlarla yönetime ve futbolculara destek veriyorlardı. O gün yüzlerce kişiyle fotoğraf çektirdim, sayısız forma, kaşkol ve bayrak imzaladım. Doğrusu Anadolu'da Fenerbahçe sevgisinin bu boyutta olacağını, hiç tahmin etmemiştim.

Maçtan önceki gece Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve Gaziantepspor Başkanı Celal Doğan, Başkanımız Aziz Yıldırım ve yönetim kurulu üyeleri onuruna bir yemek verdi. Gaziantep mutfağının tüm haşmetiyle sergilendiği sofrada, adeta kuş sütü eksikti. Yemeğin sonlarına doğru, kulüp başkanları birer konuşma yaparak karşılıklı anı plaketleri verdiler. Bu arada Celal Doğan, Fenerbahçe kongre üyesi olmak için başvuru yaptığını açıkladı.

Gaziantep'te kaldığımız süre içinde, geleneksel Anadolu konukseverliğinin unutulmaz örneklerini yaşayarak maç saatini getirdik. Takımımızın iyi futbol oynayacağına inanıyor ve maküs talihimizin döneceği anı sabırsızlıkla bekliyorduk. Belki de bu heyecanın ve yüreklerimize çöreklenen gerilimin etkisiyle, kalın yünlü giysilerimize meydan okuyan bozkır ayazında tir tir titriyorduk.

Yenilgi, hezimete dönüştü

Ve hakem, ilk deplasman maçımızın düdüğünü çaldı. Çok kötü bir oyunla maçı 5-1 kaybettik. Havaalanına bu berbat ruh haliyle dönerken, kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Başkanın üzüldüğü anlarda kızaran yüzü, kızamık şekeri rengini almıştı. Enseme bıçak gibi saplanıp kalan ağrıdan, tansiyonumun füze gibi fırladığını hissediyordum. Hepimiz tarifsiz kederler içindeydik. Yanılmıyorsam sessizliği Hamdi Akın bozdu. Uçağın yaklaşık bir saat sonra kalkacağını ve bu süre içinde kös kös oturmak yerine, yönetim kurulu toplantısı yapabileceğimizi söyledi. Bu öneri hemen kabul edildi. Tüm üyeler, sabrı dolan camianın radikal kararlar almamızı beklediği ve artık bunun zamanının geldiği görüşündeydiler.

Tartışılan ve çoğunluğun onayladığı konulardan biri, ligde hiçbir iddiamız kalmadığı için bundan sonraki maçlara ümit takımıyla çıkma düşüncesindeydi. Başkan hepimizin tek tek görüşünü alıyordu. Sıra futbol şubesi sorumlularına gelince, onlar ceza konusuna sıcak bakmadıklarını söylediler. Bunun üzerine Şadan Kalkavan ve Selim Soydan'ın sporcular üzerindeki otoritelerini sarsmamak ve gayretlerini boşa çıkarmamak amacıyla, sadece üç futbolcumuzun kadro dışı bırakılmasına karar verdik. Süresiz kadro dışı kalacak futbolcular Kemalettin, Boliç ve Moshoeu'ydu. Diğerlerine de para cezası verilmesi kararlaştırıldı. Ama kimlere ne kadar ceza verileceğinin belirlenmesi, İstanbul'daki yönetim kurulu toplantısına bırakıldı.

Yarın:

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!