Paylaş
Geçen on yılın kahredici mirasının, her bakımdan bir yıkıntıya dönüştürdüğü yaralı Gaziantepspor var avuçlarımızda. Üst iki ligin en genç, parasal değeri en düşük ve yabancısı olmayan yegane kadrosu. Bu gencecik kadro, lise ikinci sınıf öğrencisiyken üniversite sınavına girmek zorunda kalmış gibi. Öğrenecekleri ve çalışacakları çok şey varken, gereken olanaklar sağlanmamışken zorlu bir sınava mecbur bırakılmışlar. Buna rağmen onlar, bize çok şey öğretiyorlar direnmeye, yılmamaya ve mücadeleye dair.
Tam da bu yüzden, “Antep kümeye” tezahüratlarıyla gönlümüzü kıran Adanaspor taraftarına da bir sitemim var. Bir kısmı henüz bu sezon profesyonel olmuş bu çocuklar, onlarca eksiklik ve yoksunluk içindeyken, parasızlık ve gelecek korkusu bacaklarında birer prangayken oynuyorlar. Onlar sizin bildiğiniz, bir eli yağda bir eli balda televole futbolcuları değil; hepimizin onlardan öğreneceği, örnek alacağı çok şey var. Daha birkaç hafta önce Adana Demirspor taraftarının dediği gibi; “Antep büyüktür, büyük kalacak.” Çünkü büyüklük cüzdanla değil; yürekle ölçülür.
Maç boyunca sahaya iyi yayılan, özveriyle yardımlaşan, ciddiyeti elden bırakmayan ve bu özellikleri hızlı hücumla da süsleyen umut verici bir takım izledik. Bu maç için sadece sonuca bakarak yapılacak yorumlar değersizdir.
Bu maçta, takımın sezon başından bu yana oyun olarak belirgin biçimde geliştiğini gözlemledik aslında. Özellikle yaratıcı bir oyun kurucu olarak Oktay; stoperde ön liberodakinden daha sağlam ve güvenli oynayan Zeki, enerjisiyle İlker, gelecekte önemli futbolcular olarak bizi gururlandıracaklarının sinyallerini verdiler.
1-2 önde götürdüğümüz neredeyse 40 dakikalık bölümde, Sait ve Harun kaleciyle karşı karşıyayken üç net gol pozisyonundan yararlanamadılar ki; bu pozisyonlar rahat kazanmamızı sağlayabilirdi.
Ama bu maçın, asıl önemli ve belirleyici bölümü son on dakikaydı. Son on dakika, sahadaki en büyük eksikliğimizin ne olduğunu sert ve incitici bir tokatla çarptı yüzümüze. Önce kaleci Selçuk, elinden bırakıp ayağıyla sürdüğü topu yeniden eline alarak ceza alanı içinde bir serbest vuruşa neden oldu. Tecrübe eksikliğinin nelere sebep olabileceğini gösteren bir canlandırma gibiydi bu pozisyon. Neyse ki atlattık demeye fırsat kalmadan, bu defa da günün iyilerinden Gökhan’ın iyi niyetli bir telaşla açtığı eline değen top, penaltıya neden oldu. Penaltı, mağlubiyetimizi getirdi.
Sonuçta Adanaspor’a değil, psikolojik eksikliğimize ve tecrübe yoksunluğumuza yenildik. Gaziantepspor’un mücadelesi ve oyunu galibiyeti hak etti; ama deneyimsizliği mağlubiyeti doğurdu.
Sanki izlediğimiz bir maç değildi de “tecrübe neden önemlidir ve neye yarar” konulu bir korku filmiydi. Maç biterken beyaz perdedeki isimleri okudum. Yönetmen koltuğunda “şansızlık”; senaryo “kötü kader”; başrol “tecrübesizlik”; yardımcı oyuncu “psikolojik yetersizlik”.
Yazık oldu, Oktay, Şenol, Zeki ve tüm takım emeğinin karşılığını alabilirdi.
Yazık oldu, “ne yaparsam yapayım kazanamam” psikolojisini aşabilirdik.
Yazık oldu, umuda ve puana çok ama çok ihtiyacımız vardı.
Paylaş