GALATASARAY -
FENERBAHÇE Derbisİ (2) Sarılık Vurgunu Derbi Galatasaray dosyamı karıştırırken, küçük bir kupüre denk geldim. Çok matraktı, ama aklımdan çıkmış… Konu: Türkiye "Bıyık şampiyonu!.." Bir sene evvel, üst dudağındaki toplam 2 metreye uzanan kıl serveti kazaya uğrayan bıyık şampiyonumuz Mevlut Doğan işi sıkı tutmuş: "Galatasaray UEFA'yı alsın, bıyıklarımı baştan sona sarı-kırmızıya boyayacağım." Şiddetle merak ediyorum. N'oldu o bıyıklar? Mevlut Doğan şu anda orijinal renkli bıyıklarıyla mı dolaşıyor, yoksa artık sarı-kırmızı bıyıklı bir şampiyonumuz var mı, sahiden? İşte, size bir adet uzmanlık sorusu. Biz gene, GS-FB derbisinin hâl-i pür melâlini irdelemeye devam edelim. Efendim, derbi öncesinde, manşetler ümit ve şevk vericiydi: "KAPIŞMA Snatch" "Eskimeyen Dostlar" "Korkmadan oynayın!" "FB'ye 10 Kritik Emir" "Cim Bom 3 Adım Önde" Ve, daha niceleri… Mustafa Denizli, Musa Peygamber'in 10 Emir'i misali, "10 Kritik Emir" yağdırdı. Bu "pek mühim ve pek kritik" emirlere maç içinde ne kadar riayet edildiğini hep beraber gördük, maaşallah! Emirlere bakınız: Maç içinde hakemlerle ve rakiplerle takışmak yok! Kimse tahriklere kapılmayacak. Rakip taraftarlara kulak tıkanacak. FB'ye yakışır kalitede futbol oynamak için, herkes canını dişine takacak. Hafta içinde çalışılan taktikler, sahaya en iyi biçimde yansıtılacak. Herkes arkadaşının açığını kapatmak için çaba gösterecek. Kanatlarda oynayan futbolcular, forveti ortalarla sürekli besleyecek. İlk 20 dakika önemli. Bu sürede rakip etüt edilip ona göre oynanacak. Forvete destek olacak futbolcular, aynı zamanda kaleye şut atmayı da ihmal etmeyecek. Uygun pozisyonlarda, uzaktan bol bol şut atılacak. Kulübede oturan futbolcu, yedeklik rehavetine girmeyecek. Herkes, her an oyuna girecekmiş gibi, kafa ve fizik olarak hazır bulunacak. Hakem ile diyaloğa herkes girmeyecek. Haksızlık şüphesi olduğunda, kaptan devreye girecek. Mustafa Hoca'yı tanımasam, resmen "Kara mizah mı yapıyor?" diye soracağım neredeyse… Şayet, bu "emirler"i (????) bir spor muhabiri masa başında yazmadıysa -hani, şu uyduruk- ötesi
magazin haberleri gibi- tam teşekküllü bir felaketle karşı karşıyayız, demektir. Kardeşim, yukarıdaki maddeler, değil FB gibi "Üç Büyükler"den birine, kendi halindeki bir takımın oyuncularına bile söylense de yakışık almaz. Zira, normal olarak yapılması gereken şeyler. "Evladım, sabah kalkınca dişlerini fırçala, e mi?" demekten farklı bir yanı var mı, tanrı aşkına? İlk 5 emiri unutun gitsin. Uymak ne kelime, zerre izi yoktu sahada hiçbirinin. FB'ye yakışan futbol buysa, yantı gülüm keten helvan. Netekim, 5-6 gol attıktan sonra bile, Mustafa Hoca, "Çocuklar gol atıyor, ama henüz benim istediğim futbolu oynayamıyorlar" deyiverdi. Zayıf takımlar karşısında averaj yükseltiyorlar, o kadar. Kanatlarda oynayan futbolcular forveti nerede destekleyecek ki? Sımsıkı, kaskatı bir defansa kapanıp kaldılar; eli yüzü düzgün bir tane atak yapmadılar ki… İlk 20 dakika tabii ki çok önemli. Ancaaak, Mustafa Hoca'nın talep ettiği, "rakibin oyunu etüd edilsin" buyruğunu yerine getirebilmek için, bizim futbolcularda "taktik" denilen kavramla tanışık olması gerek. Bizde "iyi top atan" oyuncu var. Ciddi taktik uygulamak, ileri düzeyde futbol teknolojisi icap ettiriyor. Neydi o, GS-Milan maçının ikinci yarısında, GS'lı oyuncuların, sanki ilk yarıda sahada varlık gösteren o takım değilmiş gibi, ayaklarına gelen topa "Dannn!.. Dunnn!.." vuruşları? "Ben topa vurayım da, nereye giderse gitsin…" hesabı. Sözün özü, 6., 7. ve 8. emirleri hepten unutuyoruz. FB'li oyuncular da aynısını yaptı zaten… "Yedeklik rehavetine kapılmak yok!" diye kükrüyor Mustafa Hoca. Vallahi, sahadakiler doğru dürüst oynamayınca, yedek kulübesindekilerin psikolojisi nasıl olur, dersiniz? "İtiş kakış yok, hakem ile yalnızca kaptan konuşacak", galiba, "uyulmayan emirler" sıralamasında ilk sırayı kimseye kaptırmıyor! Maç boyunca, bir tek kaleciler itişmesi. O da, muhtemelen, sahadaki coğrafi konumları "nâmüsait" olduğu için. Mustafa Denizli'nin maç öncesinde, oyuncuların konsantrasyonu dağılmasın diye cep telefonlarını toplatmasını hatırlayınca, insan gülsün mü, ağlasın mı, bilemiyor. Ya, Elvir Baliç'in "Maç gollü geçecek. Açılışı ben yapacağım. Arkadaşlarım da beni izleyecek" balonlarına ne buyurulur? Lucescu ise, "Korkmadan Oynayın" manşetli bir psikolojik yüklemeyi tercih etti. FB'yi fazla büyütmemek gerektiğini, gol gecikse bile paniğe kapılmadan oyuna devam edip, galip çıktıkları büyük maçları düşünmemelerini istedi. "Geriye düşseniz bile,bunun stresine kapılmayın. Sinirlerinize hâkim olun. Tribünlerin sizden elektrik alacağını düşünüp tansiyonu yükseltmeyin" telkininde bulundu. Lucescu, ne de olsa, medeni bir adam. Tribünlerdeki aklını şaşırmış GS taraftarının oyunculardan elektrik almak şöyle dursun, meşalelerle ortalığı yangın yerine çevireceğini nereden bilebilirdi? Maç dakikalarca durdu, sahada iklim tamamiyle değişti. Oyun dağıldı, oyun falan kalmadı. Kendi takımını, kendi sahasında, böylesine sabote eden taraftar olmaz olsun! GS'ın şanına yakıştı mı şimdi? (Solcu geçmişimi hatırlayıp, "Acaba araya ajan provokatörler mi karıştı?" diye şüphelenirken yakaladım kendimi!) Rumen teknik adamın işi, Mustafa Denizli'den iki kat daha zor!.. Turgay Şeren'in ısrarla hatırlattığı bir "nazik" nokta, hep unutuluyor. Tam 4 senelik çok başarılı bir dönemi tamamlamış, GS gibi bir takıma, Fatih Terim gibi alabildiğine yüceltilmiş bir efsaneden sonra, teknik direktör olmak, her babayiğidin harcı mıdır? Lucescu, Rumenler'in "süper futbolcusu!" Bu, bir. 75 milli maçta imzası var! Bu, iki. İtalya, Romanya ve Rumen Milli Takımı'nda teknik direktörlük yaptı. Bu, üç. Galatasaray'I kabul ederken, Turgay Şeren'in deyişiyle, "kendini arslan kafesine yem olarak attı!" Bu da, dört. Malum, Fransız Fernandez, küfeler dolusu parayı, "Böyle başarılı takıma antrenör olma riskini alamam" diyerek reddetmişti. Adamda mangal gibi yürek var ki, kariyerini tehlikeye atacak kadar gözüpek. Geldiğinden bu yana, seviyesiz -ve de pek lüzumsuz- Fatih Terim ile kıyaslamalara cevap vermeyecek kadar nazik. GS'ın Jardel'in golleriyle 2-0 kazandığı Rizespor maçı ertesinde, Strum Graz yorgunu takımına sahip çıkarken, "Hakem sertliğe prim tanıyor. Herkes bizi tekmelerle durdurmak istiyor!" veryansının yansıttığı kadar da, sözünü sakınmaz biri. "Hakemlerin milli futbolcuları koruması gerek…" derken de, bizi bizden çok düşünüyor. Hep böyle olmuyor mu? Hagi'ye atılan tekmelerin haddi hesabı yok! Nihayetsiz tekmeler yüzünden, Galatasaray'ın adı, durduk yerde, "SAKATSARAY"a çıktı! Gazanız mübarek olsun, "gayrı futbolcular!.." Son derbinin ne denli yakışık almaz bir tablo ortaya koyduğunu vurgulayabilmek için, "Bayan CİMBOM"un anılarına başvurmaktan başka çarem yok! Bayan CİMBOM, Galatasaray'ın kurucusu, Ali Sami Yen'in, bugün 92 yaşında olan, muhterem zevceleri Fahriye Yen. Fahriye Köprülüzade -Şükrü Paşa'nın kızı- Akademi'de resim öğrencisi iken tanıştığı Ali Sami Yen ile 1928'de evlenmiş. Ünlü düşünür Şemsettin Sami'nin oğlu olan Ali Sami Yen ile aralarında 20 yaş fark var. Ama, adam Galatasaray'da okumuş, dehşet tahsilli, çok kibar ve de felaket yakışıklı. Annesinin, "Kızım, bir memura var, müdür olur. Hem, yaşıtın biri olsun, sonra yalnız kalırsın" öğüdünü dinlememiş. Ne var ki, kaderden kaçılmıyor: Ali Sami Yen 1951'de vefat edince de, henüz 40'larında, gencecik dul kalıyor."20 yaşıma kadar Fenerbahçeli'ydim. Ama, Ali Sami Bey ile beraber yaşaya yaşaya, haberim olmadan Galatasaraylı oldum!" diyor. Yine de, Fener'i çok seviyor, eski takımı yenilince fena halde üzülüyor. 82 yaşına kadar, tüm GS maçlarına muntazaman giden Fahriye Yen, GS-FB'nin son kapışmasını seyrederken neler hissetti acaba? Tek kelimeyle, bir "divided loyalties" durumu. "İki cami arasında bînamaz" gibi bir şey. Rezillikleri görünce ise hepimizden çok kahrolduğuna eminim: "O zaman bu kadar çok kulüp yoktu. FB, GS,
BeÅŸiktaÅŸ, o kadar! Benim aÄŸabeyim de, erkek kardeÅŸim de BeÅŸiktaÅŸlıydı. EniÅŸtesine o kadar çok hürmeti vardı ki, ölünceye kadar BeÅŸiktaÅŸlı olduÄŸunu ona söylemedi. AÄŸabeyimin kulübü olduÄŸu için, BeÅŸiktaÅŸ'ı da çok seviyorum." Böylesi vahamet derecesinde hürmet anlayışı, günümüze biraz yabancı. Ama, bence tamamen sebepsiz deÄŸil. Sebep, GS'ın kuruluÅŸ öyküsünde gizli. 1889'da doÄŸan Ali Sami Yen, devrinin tüm seçkin ailelerinin çocukları gibi, Galatasaray'a gönderilir. Genç Ali, bir gün okuldan dönerken, futbol oynayan Ä°ngilizler'i görür. Onlara, mektepte futbol kulübü kurmak istediÄŸini anlatınca, Ä°ngilizler de ona bir top vermiÅŸler. O heyecanla, Ali Sami Yen ertesi gün tüm arkadaÅŸlarını toplayıp tarihi kararını açıklamış. Destek tam, derhal iÅŸe koyulmuÅŸlar. Ancaaaaak… Devir, "dev-i istibdat"; yani, tahtta pimpirikli sultanımız Abdülhamid II. Jurnal mekanizması, evhamlı padiÅŸahın Galatasaray'daki "mel'un" faaliyetten derhal haberdar olmasını saÄŸlayınca, iÅŸler çatallaşıyor. Bereket, Åžemsettin Sami pek muteber bir zât sıfatıyla, oÄŸlunun isyana filan hazırlanmayıp sadece bir futbol kulübü kurduÄŸunu, lisan-ı münasiple izah ediyor da, GS daha doÄŸamadan ölmekten kurtuluyor. "YEN" soyadı da -sakın yanılmayın, "kol"la falan alakası yok!- Galatasaray hep yensin diye, tabii ki… Åžimdi, elinizi vicdanınıza koyun. Bunca meÅŸakkat, hürmeti de hak etmiyor mu?Ä°lk önceleri, "Feylesof babanın oÄŸluna top koÅŸturmak yakışır mı?" yollu kınanan Ali Sami Yen, doÄŸru bildiÄŸini okumuÅŸ. FutbolculuÄŸunun yanı sıra ilk spor örgütü olan, Türkiye Ä°dman Cemiyetleri Ä°ttifakı'nın da kurucuları arasında. Galatasaray'ın 1 numaralı üyesi Ali Sami Yen, futbolu erken yaÅŸta bıraktıysa da, çok uzun yıllar hakemlik ve yöneticilik yaptı. Onun adına, 1940-45 yıllarında inÅŸaasına baÅŸlanan Ali Sami Yen Stadyumu, 1964'te 45.000 kiÅŸilik kapasiteyle faaliyete geçti. Görüyorsunuz, nereden nereye gelmiÅŸiz… Ben iyisi mi, biraz daha teknik bilgi aktarayım. Büyük buluÅŸma öncesinde, GS ve FB'li oyuncuların maç ve gol sayısı dağılımı şöyleydi: GS    Maç    Gol    FB    Maç     GolKerem  4    -    Rüştü    13       - Fatih    11    -    Mustafa    11       - Bülent    9    -    M.Mirkoviç    7       - Popescu    9    -    Uche    9    3 Ergün    11    1    Z.Mirkoviç    12       - Okan    7       -    Johnson       3       - Suat    10       - Rapaiç    10       4 K.Emre    9    1    Ogün    12       2 Hagi    12    7    Abdullah    12       - Jardel    12    16    Baliç    13       4 Hasan    9    1    Andersson   12       7 26 Kasım 2000 itibariyle GS, attığı toplam 32 golün 14'ünü ortadan atarken, saÄŸ ve sol kanatlardan dengeli sayıda gol kaydetmiÅŸ. Toplam gol sayısı 33'' bulan FB ise, ortadan 11 gol kaydederken, sol kanattan tam 17 gol atması dikkati çekiyor. Bu durumu, spor yazarları "Cimbom ortadan, Fener soldan" ÅŸeklinde özetliyor.  G.Saray - F.Bahçe Genel Maç Bilançosu ise -yine, 26 Kasım 2000 günü itibariyle- şöyleydi: MAÇ    O   G   B   M   A   Y Türkiye Ligi    84    25   29   30   88    103 Türkiye Kupası   19   9   8   2   26   19 Milli Küme    20   5   7   8   26   26 Fed. Kupası    3   2   -    1   7   6 Cum. Kupası    3   1   1 1   5   3 BaÅŸb. Kupası    3   0   1    2    3    5 TSYD Kupası    35   12   10    13   50    55 Ä°stanbul Ligi    81   24   25   32    103    123 Ä°stanbul Åžilti    8    2   1   5    9    12 Spor Toto    2    0    2    0    2    2 Özel Maçlar    80    29   21    30   116    114 TOPLAM    338    109    105   124    435   468 Tüm sayısal verileri bir araya toplayan ne ilginç bir tablo deÄŸil mi? G.Saray - F.Bahçe Genel Maç Bilançosu'nu çözene kadar göbeÄŸimin çatladığını itiraf etmeliyim. "Ä°ki takım için, mutlaka, iki ayrı tablo olması ÅŸart, yoksa nasıl kıyaslayacağız? Diye bir sabit fikre saplanıp kaldım. Çaresiz, Hürriyet'in spor servisinin kapısına dayandım. Verilen danışma adresi, arÅŸivde bu tür tabloları hazırlayan Güney Barış idi. ÅžaÅŸkın halime hafif tertip güldükten sonra, ilk sözü, "Bu tablo Galatasaray'a göre hazırlanmıştır" oldu. "O ne demek? Hem niye?" sorumun cevabı hemen geldi: "Zira, maç Ali Sami Yen'de. Bu yüzden, Galatasaray'a öncelik verildi. Tabloyu GS'a göre okumak ÅŸu demek: Diyelim, Türkiye Ligi'ne bakıyoruz. Oyun sayısı 84, yani GS-FB, ligde 84 kez karşılaÅŸmışlar. Galibiyet: 25. Demek ki, GS 25 defa yendiyse, FB de 25 defa yenilmiÅŸ. Berabere, 29 maç; her iki takım için de aynı. GS 30 defa yenilmiÅŸ, ki bu FB açısından, GS karşısında 30 galibiyet demek. GS, 88 gol atmış FB kalesine. GS'ın attığı, FB'nin yediÄŸi oluyor. Ama, 103 de gol yemiÅŸ, demek ki FB'nin attığı gol sayısı 103." Güney Bey sayesinde derin bir nefes aldım. Eeeh, n'apalım, iyi ki, öğrenmenin sonu yok!.. Bir itirafta daha bulunmak zorundayım. Genel bilançoya bakınca, FB'nin hemen bütün kategorilerde, GS'a üstün olduÄŸunu keÅŸfetmenin beni neÅŸelendirdiÄŸini, ne yazık ki, söyleyemeyeceÄŸim. Hem benim, hem de GS7ın, daha çok fırın ekmek yemesi gerek. Benim derdim, spor bilgimi artırmak; GS'ın ise, çok daha üstün, kaliteli ve estetik bir oyun düzenine kavuÅŸması. Ãœmitle bekliyoruz. GS'ın "oturmuÅŸ defansı"nı oluÅŸturan Fatih, Popescu, Bülent ve Ergün'ün birbirini iyi tanıdığına, üstelik yalnız defansta deÄŸil, hücumda da çok etkili olduÄŸuna dikkati çeken Turgay Åžeren, maç öncesi CimBom'u "üç adım önde" hayli avantajlı görüyordu. "Bir liberolu" oynayan FB defansı için aynı ÅŸeyi söyleyemeyen T.Åžeren, GS'ın "orta sahası"nın yıldızları Emre, Suat, Okan üçlüsünü göklere çıkarıyordu. Ve, GS'ın "30 bin kiÅŸilik taraftar avantajını da ekleyince, yazısını iyi beklentilerle, "Güzel maç olacak. Her iki takım da galibiyet için oynayacak" sözleriyle tamamlıyordu. Nerdeee… DaÄŸ fare doÄŸurdu. Muskalarla, Rüştü'nün FB kalesine bıraktığı uÄŸurlarla baÅŸlayan maç, tek kelimeyle "gergin" idi. GS'lı Popescu ile Bülent, arzulu ve inançlı oyunları ile dikkati çekti. Iki kaleciler, ilk kez bir derbiye çıkan Kerem ve Rüştü, kurtarışlarıyla övgüler aldılar. Gerisi??? Gerisi, kötü fena. Kendini bilmez taraftar yüzünden, daha baÅŸta maçın durdurulması, Lucescu'nun sözleriyle, "GS'ın oyun hızını" kesti, dikkatler dağıldı. Yine, Lucescu'nun dikkat çektiÄŸi bir baÅŸka nokta, kaleci ile karşı karşıya tam 4 gol pozisyonunu deÄŸerlendiremeyen Jardel'in tutukluÄŸunu açıklıyor. Tam maç öncesi, Ä°stanbul'a gelip "Benfica'ya Jardel'i kesin alıyoruz" beyanatlarının medyada yer almasını saÄŸlayan iki teknik adam, Jardel'in tüm maç konsantrasyonunu alıp götürmüştü, zaten. Lucescu, "farklı" bulduÄŸu Jardel'e her zaman sahip çıktı. Maçtan sonra, Turgay Åžeren'e söylediklerine bakınız: "Jardel için aklının başında olması önemli. DeÄŸiÅŸik biri. Gol kaçırırsa, fazla etkilenmiyor. Morali bozulmuyor. GS'ın gol makinesi. Ona ihtiyacım var. Hagi ona yardımcı oluyor. Ä°kisinin ligde attığı gol sayısı 23!.. Eskiden, Emre, Okan, Suat bir sürü gol atarmış, ama bu sene böyle bir katkıları yok." Bunlara ilaveten, Jardel'in "akçalı" olarak GS'a katkılarını da bir düşünün. "Ä°ÅŸte Jardel gerçeÄŸi" 10 Kasım 2000 tarihli AkÅŸam Gazetesi'nin Mario Jardel ile ilgili haberinin baÅŸlığı aynen böyle. Haberi, kelimesi kelimesine aktarıyorum: (Alt baÅŸlık) Süper Mario, attığı gollerle, birinci yıl için aldığı parayı çıkardı: "28 milyon dolara geldi G.Saray'da bazı kesimlerin eleÅŸtirdiÄŸi, bazılarının da yere göğe sığdıramadığı Jardel, adeta para basıyor. Sarı-kırmızılı takımın 4 yıl için 28 milyon dolara mal olan Brezilyalı futbolcu, gollerini sıraladıkça, Cimbom para kazanıyor." "Süper Kupa ile baÅŸladı JARDEL, R.Madrid ile oynanan Süper Kupa finalinde attığı 2 golle, takımına 2 milyon Ä°sviçre Frangı kazandırdı. Åžampiyonlar Ligi ön elemesinde, St.Gallen'e de 2 gol atınca, CimBom ayak bastı parası alarak, kasasına 1.5 milyon frank daha koydu." 7 milyon dolar getirdi... JARDEL, I. tur maçlarında ise, attığı 3 kritik golle, Aslan'ı üst tura taşıdı. G.Saray puan karşılığı 4.5 milyon Ä°sviçre Frangı alırken, turu geçtiÄŸi için 4.5 frangı garantiledi. Jardel, böylece, G.Saray'a 12.5 milyon frank (yaklaşık, 7 milyon dolar) kazandırdı. Mario Jardel'in kritik maçlarda attığı kritik gollerle GS'a kazandırdığı paralar iÅŸin "akçalı" yönü. Bir de, Gol Kralı listelerini alt üst ediÅŸi var; ki, resmen hayretlere sezâ! 5 Aralık 2000 tarihli (4 Aralık, Galatasaray'ın kuruluÅŸ yıldönümü idi; Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne ile aynı gün.) Hürriyet'in spor sayfasında, 1959-1984 yılları arasında gol kralı olan futbolcuların listesi yayınlandı. Listenin 1984'te kesilmesinin nedeni, (Hürriyet'in arÅŸivinde görevli Güney Barış'ın açıkladığı üzere), izleyen senelerdeki gol krallarının, Jardel'in ÅŸimdiki gol sayısı olan 17'yi aÅŸmış olmaları. "Gol Krallığı'na KoÅŸar Adım" baÅŸlıklı haberde, Brezilyalı gol makinası Mario Jardel'in, ilk yarı sonunda, oynadığı 14 maçta tam 17 gol atarak, ÅŸimdiden iki yarı yılda 17'nin altında gol sayısı ile "Gol Kralı" olan 12 futbolcumuzu geride bıraktığı; aralarında "efsane" golcümüz Metin Oktay'ın da bulunduÄŸu 5 futbolcumuzla da eÅŸit durumda olduÄŸu vurgulanıyor. Toplam 42 yıllık lig tarihimizde eÅŸi benzeri görülmemiÅŸ bir skor bu. Son 15 yılın on ünlü gol kralı, herkesin bildiÄŸi Tanju Çolak! Tanju, ilk kez 1987-88 sezonunda, oynadığı toplam 37 maçta attığı 39 gol ile "Gol Kralı" oldu. Gene GS formasıyla, 1990-91 sezonunda, bu sefer, oynadığı 29 maçta attığı 31 golle, krallık koltuÄŸuna oturdu. 1992-93 sezonunda, Tanju FB'li olmuÅŸtu: Performansı biraz düşmüş olmalı ki, 24 maçta 27 gol atarak "Gol Kralı" unvanını kazandı. Tanju Çolak, Avrupa Gol Kralı da oldu tabii. Ama, kupasını alırken, Ä°ngilizce "teÅŸekkür ederim" demeyi beceremeyince, hayli sıkıntılı anlar yaÅŸadığımızı hatırlıyorum. Tıpkı, Londra'daki müsabakada, Dünya 3. Güzeli olan, üç kelimelik Ä°ngilizce öğrenmek zahmetine katlanmayışı gibi, sevimsiz bir durum. Jardel bu hızla giderse, Tanju Çolak'ı rahat geçer. Yine de, yaÅŸayıp göreceÄŸiz. Åžimdilik, sizi Gol Kralları tablosu ile baÅŸbaÅŸa bırakıyorum. Jardel'in geçtiÄŸi krallar Sezon    Gol Kralı     Takımı     Maç     Gol 1959    Metin Oktay    GS     15     11 1964-65     Metin Oktay     GS     22    17 1968-69     Metin Oktay    GS    26    17 1969-70     Fethi Heper     E.ÅžH.    26    13 1970-71     Ogün Altıparmak     FB     26     16 1972-73     Osman ArpacıoÄŸlu    FB     19     16 1973-74     Cemil Turan     FB     20     14 1974-75     Ömer Kaner    E.ÅžH.    26    14 1975-76     Cemil Turan     FB     30     17 ……….    Ali. O.Renklibay    A.Gc.    30     17 1977-78     Cemil Turan     FB    30    17 1978-79     Özer Umdu    Adana     26    15 1979-80     Mustafa Denizli     Altay    30     12 ……….    Bahtiyar Yorulmaz    Bursa    30    12 1980-81     Bora Öztürk     Adana    26    15 1981-82     Selçuk Yula    FB     28    16 1983-84    Tarık Hociç     GS     30     16 Hagi ise, resmen ve alenen, çileden çıkarıldı. En baÅŸta, kucağına teslim ettiÄŸi onca lokum misali pasları gole tahvil edemeyen Jardel tarafından!.. Jardel, ilk yarının sonlarında çok müsait bir topu dışarı attığında, Bülent Korkmaz, öfkeden formasını ısırıp "Bıraksaydın, ben vururdum!" demiÅŸti bile. Yine ilk yarıda, Jardel gene bir pası ziyan edince, küplere binen Hagi, 20 metre depar atıp Jardel'I, "Vursana be adam! Daha hangi pozisyonda gol atacaksın?" diye haÅŸladı. Bence, yerden göğe kadar haklıydı. "Dokunulmaz" olduÄŸu hatırlatılan, "ayarı bozuk" hakem Erol Ersoy'u çekiÅŸtirirken de haklıydı. Bu hareketin Avrupa sahalarında kesin kırmızı kart göreceÄŸi doÄŸrudur. DoÄŸrudur doÄŸru olmasına da, daha ilk on dakikada maçın kontrolünü elinden kaçıran, futbolu tatil edercesine, "Olay mı çıkardınız, ben karışmıyorum, sahada kırın dökün birbirinizi, tribünleri de azdırın" der gibi maç "yönetME"ye müsamaha edildiÄŸi de görülmüş müdür? VermediÄŸi faullerle malül, leblebi dağıtır gibi, sarı kart serpiÅŸtiren bir hakemi kim takar? Hagi, Erol Ersoy'un üzerine yürürken, "eyyamcı" hakemin kendisine ceza veremeyeceÄŸini bal gibi tahmin ediyordu. Kimi izleyicinin maçın sonlarına doÄŸru, fotokopi yapar gibi sarı kart çıkaran hakem için, "Kart vermedik kim kaldı?" diye arandığını düşündüğüne eminim. Erol ersoy, geçmiÅŸte yönettiÄŸi büyük maçlarda kazandığı itibarın zedelenmesine seyirci kaldı. Bazı spor yazarlarının, "Her büyük maç öncesi, her köşe yazarı, hakemlere, 'Bak evladım, şöyle şöyle davran…' türü nasihatlar yaÄŸdırılıyor. YoÄŸun spekülasyon baÅŸlıyor. Bu da, hakemleri sekteye uÄŸratıyor, nötr ve soÄŸukkanlı davranmalarını önlüyor." Åžeklindeki tespitleri doÄŸru olabilir. Mutlaka, bunun bir çaresine de bakılmalı. Ancak, Erol Ersoy ilk kartını gereken pozisyon ve zamanda kullanabilseydi, maçın kontrolünü kaçırmayacaktı. Aksini yaptı, ve böylece, herkesin maçın içine etmesinde, başı çekmiÅŸ oldu. Tribünlerdeki iptidailiÄŸin futbolculara çirkinlik olarak yansıması, havada uçuÅŸan sarı kartlar ve "Bu ne biçim derbi?" diye aÄŸlaÅŸan, biz futbol severler… Maçtan sonra, "Kime ne ceza verilsin?" tartışmaları neyi kurtarır ki? Sözün özü, 339. Derbi'nin ruhuna el fatiha! Emre'ye kasıtlı faul yapan Johnson'a kırmızı kart göstermeyen hakemin Hagi'ye kırmızı kart göstermesi niçin isteniyor, onu anlamakta çok zorlanıyorum. Kendi başının derdine düşen hakemin "Büyük oyuncuya ceza verirsem, durduk yerde başım aÄŸrır" tavrını benimsediÄŸi, açık deÄŸil mi? Kaldı ki, Mehmet Cansun'un o kritik pozisyondaki gözlemi çok ilginç: "Hagi, havadan gelen topa yükseldi. Sol ayağı ile topa eriÅŸmek istedi. FB'li oyuncu, ayağının tabanı ile Hagi'nin bacağına hamle yaptı. Hagi müthiÅŸ profesyonel olduÄŸu için, bacağını hemen çekti, kurtardı. Bizim küçüklerden biri olsa, kesin bacağı kırılmıştı. Ve, normal bir hakemin bu kasıtlı hareketi deÄŸerlendirip mutlaka kırmızı kart vermesi gerekirdi." Her türlü haksızlıkta, Hagi'nin çileden çıktığını, hepimiz biliyoruz. Ben, örneÄŸin, onun itirazlarını iÅŸtiyakla bekliyorum. Hagi tepkisiz kaldığında da, "Acaba hasta falan mı?" diye keyfim kaçıyor. Netekim, GS'ın Paris St.Germain maçı öncesinde, hem de deplasmanda, moral bulduÄŸu 3-1'lik Ankaragücü maçında da olanlar olmuÅŸ! Ä°lk 11'de sahaya çıkan Hagi, onca gayretine raÄŸmen, takımın özellikle ikinci yarıdaki kötü oyununu görünce tepesi atmış. O öfkeyle, Lucescu'nun 62. Dakikada Suat'ı oyundan almak istemesine de müdahale eden Hagi, "Beni çıkar…" demiÅŸ ve sahayı terketmiÅŸ. Hürriyet'in "Hagi oynasa da olay oluyor, oynamasa da…" ifadesini kullandığı habere göre (zira, ben sadece maçın özetini seyredebildim) saha kenarına çıkan Hagi önce masörle tartışmış, öfkesini dindiremeyince de, kızgınlığını oyundaki takım arkadaÅŸlarına yansıtmış. Görünen o ki, en ufak bir hatayı affedemeyen Hagi'nin tepesinin atmasını önlemek mümkün deÄŸil. Yine de, Avrupa sahalarında Türk futbolunun en büyük takımlarından birini Hagi'nin sırtında taşıdığı asla unutulmamalı" diyorum. Ãœstelik, ben Hagi kadar, hüzünlendiÄŸi zaman, buÄŸulu, anlam yüklü bakan kara gözler görmedim. Minik bir çocuk gibi, küsüyor, sanki… Ama, kimilerinin baÅŸ iÅŸtigal mevzuu, Hagi'yi eleÅŸtirmek. Yok yaÅŸlı imiÅŸ, yok Avrupa takımları onu zaten almamışmış, bir GS onu istemiÅŸmiÅŸ, çok şımarıkmış, Türkiye liginde daima "iltimaslı" muamele görüyormuÅŸ, Lucescu'yu bile takmıyormuÅŸ, 90 dakikanın sonlarına doÄŸru yorulunca faul görüntüsü verip numaradan kendini yere atıyormuÅŸ, …muÅŸ, …muÅŸ. FIFA 2001'in kapağında yer almak bile Hagi'yi kurtaramadı. Bilgisayar Oyun Dağıtım ve GeliÅŸtirme firması Electronic Arts'un hazırladığı FIFA serisi futbol oyunlarının yenisi söz konusu olan. GS, bu oyun serisinde yer alan ilk Türk takımı. Hagi'nin kapakta oluÅŸu, GS'a, anlaÅŸma gereÄŸi, tam 50 bin dolar kazandırdı. "Jardel ve Hagi yeterince koÅŸmuyorlar" eleÅŸtirisine Lucescu'nun cevabına kulak vermek en iyisi. Hürriyet'te "Türkiye'nin Kralı CÄ°MBOM" baÅŸlıklı (30 Kasım 2000) mülakatta, Mircea Lucescu, Turgay Åžeren'e ÅŸunları söylüyor: "Hagi ve Jardel, topu kaybettikten sonra, rakiple mücadele etmiyorlar. Zaten, etmemeleri lazım. Bir de, Serkan onlara eklenirse, 3 kiÅŸi eksik ekibim sahada zor tutunur. "Ayrıca, Hagi yüzde yüz, yıl sonunda futbolu bırakıyor. Åžampiyon bir GS'a veda etmek istiyor. Siniri, bundan. DoÄŸru, agresif. Ancak, Hagi bu!.. EÄŸer GS'a kazandırdıkları hatırlanırsa, Hagi'ye tabii ki, hoÅŸgörüyle bakılır. Dünyanın sayılı iki üç oyuncusundan biridir. O en büyük." Hagi tartışmalarını şöyle bir hatırlıyorum da… Ne zaman, canla baÅŸla bize hizmet edenlerin kıymetini bildik ki? Neyse, maçın en güzel özetini gene Turgay Åžeren yaptı: "Bu derbide, FB 1 puan kazandı; GS ise, 2 puan kaybetti!.." Son söz: Yazının başında, "ÅŸirin çocuk" DJ'imizin anlattığı mendebur fıkraya bir misilleme düşünmeye baÅŸladığımı haber vermiÅŸtim. Keh… Keh… Fazla kafa patlatmama hiç gerek kalmadı. GS'lı kanım da yerde kalmadı. "Hayatımın erkeÄŸi" Mükremin Çıtır, kaç haftadır oturma odalarımızı tekrar neÅŸelendirmeye baÅŸladığı gibi, dün gece (28 Kasım) tüm Fenerlileri lime lime edecek bir espri patlatmaz mı? DeÄŸmeyin, keyfime… Åžimdi, sıkı durun arkadaÅŸlar. Efendim, malumunuz fanatik BeÅŸiktaÅŸlı Mükü ile Tirbüşon, bir iÅŸyerinde çay ocağı iÅŸletmekte… Bilumum sabotaj ve tacizlere kahramanca göğüs geren ikilimiz, sık sık, birikmiÅŸ çay bedellerinin tahsilinde müşkilat çekmektedir. Gene böyle bir gün, çayçı yamağı Kudred, alı al moru mor, ocaÄŸa dalar. Ve, boÅŸ bulunup "Abi, herkes ödemeyi erteliyor!" diyecek olur, o yayvan çırak aÄŸzı ile… Mükremin'de cevap hazır: "Çay parası ertelenir mi yahu? Arazi mi satıyoruz, birader?" Yamak Kudret söylenmeye devam ediyor: "Hele ÅŸu yukarıdaki tip yok mu? Durmadan hesaba itiraz ediyor! Ben bu kadar çayı nasıl içmiÅŸ olabilirim? Diye soruyor. Oysa Fenerbahçe ne zaman galip gelse, coÅŸup herkese çay ısmarlıyor." O an, çenesini sıvazlamaya baÅŸlayan Mükremin'de tereddüt hali hemen dikkati çekiyor: "O zaman, adam haklı, Sahiden, o kadar çayı içmiÅŸ olamaz!!!" Yaaaaa… Ohhh be, yüreÄŸim yaÄŸ baÄŸladı. Ä°ntikam kötü diyen, halt etmiÅŸ!!! Jülide ERGÃœDER - 11 Aralık 2000, Pazartesi Â
button