Güncelleme Tarihi:
Ölmeden önce hiç kimseyi defnetmemelidir diye futbolda eski bir kural vardır. Ama ilk maçta edindiğim izlenim odur ki, Dortmund'un herhangi bir şansının olduğunu söylemek artık çok zor.
DAHA önce, ‘‘Galibiyetin rengi nedir ? Sarı-kırmızı mı, yoksa sarı-siyah mı?’’ diye bir soru sormuştum. Westfalen Stadyumu'nda bu soruya çok kesin bir şekilde yanıt verildi: Göz kamaştıran bir sarı-kırmızı. Galatasaray'ın Borussia Dortmund'a karşı aldığı 2-0'lık galibiyet, günlük bir başarı olmanın çok ötesindedir. Galatasaray kulübü ve takımı, sadece bu sonuçtan dolayı değil, gösterilen performanstan dolayı da ne kadar gurur duysa haklıdır. Hakan Şükür ile Hagi bu maçta da oyun belirleyici faktör olduklarını sık sık ortaya koydular. Bu aynı zamanda Galatasaray'ın ulusal düzeyde gösterdiği istikrarlı başarının uluslararası düzeyde bir devamıydı.
FUTBOL DERSİ
Deneyimli futbolcu Hagi'nin oyunun ilk kırkbeş dakikalık bölümünde Arif ile birlikte Dortmund'da sergilediği oyun, futbolun en zarif örneğiydi. Hakan ise attığı şahane gollerle, çağdaş futbolun zorlukları olan, sıkı markaja ve rakibin zaman tanımamasına nasıl başarıyla karşı konulur, onu yeterince gösterdi. Tek bir cümleyle belirtmek gerekirse, Galatasaray, Dortmundlular'a futbol dersi verdi. Karşılaşmanın çok ender bölümlerinde Dortmund G.Saray'ı sahasına hapsetmeyi denediyse bile, sarı kırmızılılar şahane kısa paslarla buna olanak tanımadılar.
Türk taraftarların, bir deplasman maçını bu kez de bir iç saha maçına dönüştüreceklerini tahmin etmiştim. Giriş biletlerine giden yollar ne kadar yüksek, zor veya kıvrımlı olursa olsun, Türk taraftarları yaratıcılıkları sayesinde doğru kanalları bulmasını bildi. Stada gelen Türkler'in sayısının 30 bin olduğu sanılıyor. Zorluklara göğüs geren taraftar, sergilenen süper futbolla ödüllendirilmiş oldu bir bakıma.
Galatasaray'ın başarısı beni ne kadar sevindiriyorsa, Borussia Dortmund'un içinde bulunduğu durum da beni o kadar endişelendiriyor. Umarım bunu anlayışla karşılarsınız. Çünkü, orada Ottmar Hitzfeld ve Nevio Scala'nın asistanı olarak çalıştığım yıllar, öyle pek geride değil. O zaman şahane bir takımımız vardı ve kulüp başarıdan başarıya koşuyordu.
O zamanki kadrodan şimdiki kadroda da görev yapan futbolcular yok değil, örneği Kohler, Reuter, Möller. Ama onlar da geçen zaman içinde dörder yaş ihtiyarladı. Bence BVB'nin sorunlarından birisi de burada yatıyor: Reuter ile Möller Galatasaray'a karşı forma giyemedi. Bayern Münih'in yaptığı gibi, 12'den 20'ye kadar olan (yedek) futbolcuları da yüksek seviyeli futbolculardan oluşturma çabası Dortmund'da başarıyla uygulanamadı. Çünkü Galatasaray'a karşı forma giyemeyen altı as futbolcusunun yerine onların düzeyinde oyuncu oynatamadı.
Yeni antrenör Bernd Kraus'un önünde duran sorunlar çok büyük. Hiç kimse ondan, iki hafta içinde taktik ve oyun anlayışını sahaya yansıtmasını bekleyemez. Galatasaray'a karşı oynadıkları oyunun ilk yarısında sadece yarım göllük bir şansları oldu. İkinci yarıda ise, durum 0-2 iken şahlanıp skoru değiştirmeye yönelik bir girişimde dahi bulunamadı. Kendi saha ve seyircisi önünde eskiden bu gibi durumlarda bu söylediklerim tabii ki, böyle şeyler otomatik olarak yapılırdı. Taraftarlar da artık umudunu yitirmiş durumda. Koro halinde veya pankartlarda öfkesini dile getirirken, hiç olmazsa gönülleriyle tribünde olduklarını kanıtlarlardı. Perşembe günü, oyunun bir saatlik bölümü tamamlandıktan sonra, en sadık, en koyu taraftar tribünü olan güney tribünü yarı yarıya boşalmıştı. Bir takımın başına
gelebilecek en kötü durum ise, taraftarın vurdumduymazlığıdır herhalde.
ÇOK FARKLI
Ölmeden önce hiç kimseyi defnetmemelidir diye futbolda eski bir kural vardır. Ama ilk maçta edindiğim izlenim odur ki, Dortmund'un herhangi bir şansının olduğunu söylemek artık çok zor. Galatasaray yakaladığı bu büyük avantajı kolay kolay elinden kaptırmayacaktır. Türkiye'nin takımı kendi gücünün bilincinde ve güçlü bir ekip Almanya'nın takımı ise tam tersi. Galatasaray'da bütün dişliler işlerken Dortmund takımında işleyen bir şey saptamak mümkün değil. Borussia Dortmund eğer bir sonraki tura geçecek olursa, Alman Milli Takımı antrenörlerinden Sepp Herberger'in ünlü sözünü çerçeveletip başucuma asacağım: ‘‘Top yuvarlaktır.’’