Bu yüzden 1996’dan beri de sürekli tartışılıyor. Sisteme yönelik en son eleştiri, bu sefer sürpriz bir şekilde
Fenerbahçe cephesinden geldi. Yönetici Murat Özaydınlı, ‘Naklen yayın gelirlerinin dağılımında bir haksızlık söz konusu. Gelirler puan sıralamasındaki
konumlara göre dağıtılmalı’ dedi. Cine 5 döneminde, hak ettiğinden daha az alıyor diye havuzdan çıkmak isteyen Fenerbahçe, şimdi Anadolu kulüplerine haksızlık oluyor diye yeni bir havuz sistemi öneriyordu. O dönemki tartışmalarda Cine 5’in avukatı Hüseyin Yarsuvat, bir televizyon programında dönemin Fenerbahçe Başkanı Ali Şen’e unutulması zor bir cevap vermişti: ‘Burası Hilton’un havuzu değil istediğiniz zaman girip çıkamazsınız.’ Peki nedir bu kadar tartışılan havuz sistemi? Avrupa ülkeleri bu işi nasıl çözmüş? İşte bir havuz dosyası.
1 Havuz sistemi nedir ve ilk nerede ortaya çıktı?
Sistem televizyon gelirlerinin tek bir elden pazarlanması ve adil bölüşümü esasına dayanıyor. Bu sayede gelir dengesinin sağlanması ve rekabetin devam etmesi amaçlanıyor. ABD’de 1950’lerden itibaren Major League beyzbol maçları naklen yayınlanıyordu. Ancak, yayın anlaşmalarının toplu halde değil tek tek yapılması takımların gelirleri arasında büyük bir uçurum ve ligde dengesizlik yarattı. Birkaç büyük takım yayınlardan büyük gelir elde edip sürekli kazanınca izlenme oranları düştü. İzlenme oranları düşünce televizyon kanalları da takımlara yaptığı ödemede yüzde 50’ye varan kesinti yaptı. Bunun üzerine beyzbol kulüpleri, yayın haklarını topluca pazarlamaya ve adil bir şekilde paylaşmaya karar verdi.
2Avrupa futbolunda havuz sistemi ne zaman uygulanmaya başlandı?
Avrupa’da 1960’larda sadece kupa finalleri televizyondan naklen yayınlanıyordu ve kulüpler düzgün bir gelir elde edemiyordu. 1980’lerde düzenli naklen yayınlar başladı, kulüpler az da olsa televizyon yayın haklarından para kazanmaya başladı. Örneğin 1983’te İngiltere’de BBC tüm kulüplere sezonluk olarak 5 milyon dolar ödemişti. 1985’ten sonra özel televizyonlar kuruldu ve yayın hakları gelirleri yüz milyon dolarlara kadar yükseldi.
3Türkiye’de havuz sistemi öncesi nasıl bir düzen vardı?
TRT, 1980’lerde maç yayınlarına başladı ama çok az ödeme yapıyordu. 3 büyüklerin bütçelerinde Spor Toto gelirleri, yayın gelirlerinden çok daha fazlaydı. Ancak televizyonun önemini yavaş yavaş anlayan kulüpler, TRT’den daha büyük para talep etmeye başladı. İlk olarak 1988’de
Galatasaray, Neuchatel ile oynanan Avrupa Kupası maçında TRT’nin verdiği parayı beğenmeyerek maçı naklen yayınlatmadı.
4Özel televizyonlar maç yayınlarına ne zaman başladı?
TRT düşük bir bedelde ısrar edince, 1990 mayısında ilk özel kanal Magic Box Star1’in kuruluşu ipleri kopardı. Dört büyük kulüp ve bazı Anadolu takımları 1990-91 sezonu öncesinde ilk kez ayrı ayrı milyon dolarlık anlaşmalar imzaladı. 1992’de Show TV daha büyük paralar ödeyip kulüplerle anlaştı. Dört büyük kulübün sezonluk geliri 3-4 milyon dolara kadar çıktı.
5Türkiye’de ilk havuz sistemi ne zaman kuruldu?
1994’te şifreli kanal Cine 5’in devreye girmesiyle gelirler daha da yükseldi. Ancak kulüpler yayın haklarını kendileri pazarlıyordu. Özellikle Anadolu takımı denen küçük kulüpler sadece büyük takımlarla kendi sahalarında yaptıkları maçlardan para alıyordu. Futbol Federasyonu’nun girişimi üzerine Cine 5, 1996’da üç yıllık bir teklif vererek Türkiye Ligi’nin sezonluk yayın haklarını satın aldı ve havuz sistemi başladı. Üç yıl boyunca sırasıyla 40, 45 ve 50 milyon dolar ödeyerek maçları yayınladı.
6Şu anda Türkiye’de uygulanan havuz anlaşması nasıl?
Cine 5’in ardından 1999’da havuz ihalesini Uzan Grubu aldı. Grup, taahhütlerini yerine getirmeyince yayın hakları 2001’in başında Çukurova Grubu’na ait Digitürk’e geçti. Digitürk, 2004’teki dört yıllık ihaleyi de kazandı. Anlaşmaya göre 2007-08 sezonu sonuna kadar, her yıl için ortalama 94 milyon dolar ödeyecek.
7Kulüpler yayın gelirlerini nasıl paylaşıyor?
Paylaşım şekli, havuz sisteminin başladığı 1996’dan beri geçmiş dönemdeki şampiyonluklar, 1. ligde oynanan sezon sayısı, ligdeki sıralama şeklindeki üç ölçüte göre belirleniyor. Böylece
Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor gelirin yarısını alırken, kalan 14 kulüp de geri kalan yarıyı paylaşıyor. Bu uygulama 9 sezondur değişmedi. Örneğin geçen sezon Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray kulüp başına yaklaşık 20 trilyon 288 milyar lira alırken ligden düşen Elazığspor sadece 4 trilyon 11 milyar lirayla yetindi. 1990’dan beri 1. ligde oynayan, geçen sezonu Galatasaray’ın önünde dördüncü sırada kapatan Gaziantepspor bile 6 trilyon 38 milyar alabildi.
8Küçük kulüpler bu eşitsizlikten şikayet etmedi mi?
1996’da havuz sisteminin kurulmasına küçük kulüpler büyük destek verdi. Ancak, yayın gelirlerinin paylaşımındaki eşitsizliği de zaman zaman gündeme getirdiler. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) ise dört büyük kulübü havuzda başka türlü tutmanın mümkün olmadığını buna gerekçe gösteriyordu. Havuzun bozulacağı korkusuyla Anadolu kulüpleri eşitsizlik konusunda sessiz kalmayı tercih etti. Ancak TFF yasasına göre, yayın haklarının pazarlanma yetkisi tüm kulüpler adına yine TFF’ye ait. Yani yasa gereği aslında hiçbir kulüp havuzdan çıkamaz.
9Kulüplerin bütçelerinde televizyon yayın haklarının payı ne kadar?
Fransa, İspanya ve İtalya’da kulüp bütçelerinin yüzde 50’den fazlası yayın gelirinden sağlanıyor. Ticari gelirlerin yüksek olduğu İngiltere’de bu oran yüzde 42. Türkiye’de dört büyüklerde bu oran yüzler 30’lar civarında. Ama tribün geliri çok düşük, ürün satışı az kimi Anadolu kulüpleri, gelirlerinin neredeyse yüzde 70’ini buradan sağlıyor.
10Fenerbahçe yöneticisi Murat Özaydınlı son olarak ne teklif etti?
Fenerbahçe yöneticisi Murat Özaydınlı, 10 gün önce yaptığı öneriyle televizyon gelirlerinin daha adil paylaşılması gerektiğini söyledi. Fenerbahçe’nin önerisi kabul edilirse, gelirlerin yüzde 14’ü dört büyükler tarafından paylaşılacak. Yüzde 54’ü Fransa ve İngiltere’deki gibi tüm takımlara eşit biçimde dağıtılacak. Kalan yüzde 32’lik kısım ligdeki başarıya göre dağıtılacak.
AVRUPA’DA DURUM NEDİR?İngiltere ve Fransa’da gelirin yarısı bütün kulüplere eşit dağıtılıyor
İNGİLTERE 1983’te BBC ve ITV iki yıl için 5,2 milyon sterlin ödeyerek yayın haklarını almıştı. Asıl patlama Rupert Murdoch’a ait BSkyB kanalı pazara girince yaşandı. BSkyB, 1992’de beş yıl için 191.5 milyon sterlin, 1997’de 670 milyon sterlin, 2001’de ise 1.1 milyar sterlin verdi. Geçen yılki ihaleyi de kazanan BSkyB, üç sezon için 1.638 milyar sterlin ödeyecek. Yani tek sezon için 545 milyon sterlin. Kulüpler yayın gelirlerinin yüzde 50’sini eşit paylaşıyorlar. Yüzde 25’i lig sıralamasına, yüzde 25’i de medya primi denilen yayınlanan maç sayısına göre dağıtılıyor.
FRANSA 1984’ten beri havuz sistemi var. Kulüplere gelirin yüzde 50’si dayanışma primi adıyla eşit şekilde, geri kalan yüzde 30’u lig sıralamasına ve yüzde 20’si de medya primine göre dağıtılıyor. Bu sezondan itibaren ufak bir değişiklik var: Medya primi ve sıralama primi esaslarında geçen 5 sezonki başarılar da dikkate alınacak. Böylece Lyon ve Marsilya gibi büyük takımlar biraz daha fazla gelir elde edecek. Şu anda 390 milyon euro olan yıllık yayın hakkı bedeli, gelecek yılki yeni anlaşmaya göre 600 milyon euro’ya yükselecek.
ALMANYA Almanya’daki havuz sisteminde maçları Kirch grubuna bağlı Premiere kanalı yayınlıyordu. 2000’de yapılan dört yıllık anlaşmaya göre 1. lig takımları yılda 400 milyon euro’yu paylaşacaktı. Ama Kirch grubu iflas ettiğini ve sadece 290 milyon euro ödeyeceğini ilan etti.
İSPANYA Audiovisual, İspanya ligi için şu anda 195 milyon dolar ödüyor. Bu rakamdan aslan payını (gelirin üçte birini) Real Madrid ve Barcelona alıyor. İki takım ayrıca yerel kanallarla anlaşma da yapıyor. Mesela Barcelona Katalan televizyonuyla anlaşma imzaladı ve gelirini 66 milyona çıkardı.
İTALYA İtalya’da 1999’a kadar havuz sistemi uygulanıyordu. Ancak, başını Juventus, Milan ve Inter’in çektiği büyük kulüpler, sistemi bozarak yayın haklarını tek tek satmaya başladı. Geçen sezon Sky Italia ve Mediaset, Juventus’a ve Milan’a 112 milyon euro, Inter’e de 88 milyon euro ödedi. Bu 3 takım, maçlara çıkmaları için kendi paylarından küçük kulüplere yardım yapıyor.