Oğuz ARALSpor yazarı kovanına çomakBundan 50 yıl önce futbol maçı yazıları gazetelerde ancak 3-4 sütun yer alırdı. O da sadece pazartesi günleri... Çünkü, maçlar pazar günü oynanırdı.
Abdi İpekçi, Milliyet’te tam sayfa sporu başlattı. Müthiş bir kadro kurdu. Necmi Tanyolaç, Halit Kıvanç, Doğan Koloğlu ve daha birçok spor adamı yazıp çizmeye başladılar. Diğer gazeteler de her gün tam spor sayfası yayınlamaya başladılar. Okurun ilgisi arttı ve gazeteleri arka sayfadan okumaya başladı. Namık Sevik de eski futbolcuları spor yazarı yapmaya başladı. Tüm gazetelerde Gündüz Kılıç, Samim Var, Turgay Şeren, Vedat Okyar gibi ünlü futbol yıldızları önce spor yazarı, sonra da futbol yazarı oldular. Sonunda da takım yazarı olma kararında kaldılar.
Fenerbahçe yazarı,
Galatasaray yazarı diye dünyada pek görülmemiş bir yazar türü yarattılar.
Yalnız, her futbol ünlüsü yazar olamadı. Örneğin futbolun kralı Metin Oktay ya da Ordinaryus Profesör Lefter’in futbol yazıları pek tutmadı.
Ama futbolcuların dağdan gelip bağdakini kovması niyetiyle gazetecilerde hafiften bir homurtu başladı. Çünkü İslam Çupi, Kahraman Bapçum, Abdülkadir Yücelman, Hıncal Uluç gibi yazarlar yazılarına yaratıcılık da kattılar. Futbolcu yazarlar da
‘Edebiyat başka futbol başkadır’ deyip tuz bastılar. Hálá yerin altından ya da üstünden bir rekabetliktir gidiyor...
*
Benim, Manfred Mişel adında Alman bir arkadaşım var. Onun da bir oğlu var. Geçen yıl Spor Yazarlığı Fakültesi’ni bitirdi ve yazar oldu. Bu çocuk önce Almanların lisesi olan 4 yıllık Gimnazyum’u bitirdi. Ardından 4 yıl da spor yazarlığı üniversitesi bitirdi. Bir gece delikanlıyı sıkıştırıp bu okulda neler öğrettiklerini sordum.
‘Spor tarihi, spor sosyolojisi, en az 8 spor dalında ihtisas ve en az 4 dalda spor yapmak, gazetecilik, en az 3 yabancı dil’ ve daha bir sürü dersini anlattı durdu.
*
Tabii, bizim yazarlarımızda allameyi cihan olmalarını beklemiyoruz. Ama bir kısmı hiç olmazsa futbolu ve kurallarını, bir kısmı da yazı dilini öğrensinler. Reyting uğruna antrenörleri, futbolcuları ipe çekmesinler. Hele hele futbol terörüne benzin sıkmasınlar.
*
Zaten var olan tatlı bir rekabeti
Alp Ulagay’la
biraz daha şenlendirmek istedik. Hem futbola hem de gazeteciliğe bir faydamızın olmasını diledik.
GAZETECİ SPOR YAZARLARIZEKİ ÇOL (Vatan)
Oynamak bilmek değildir!
İnsanların geldiği yer önemli değil ama işi nasıl yaptığı çok önemli. Türkiye’de spor yazarlarının yüzde 80’i sporu bilmiyor. Sporun ekonomisi, felsefesi, kültürel etkisi, turizme katkısı üzerine hiç düşünmemiş bile. En ağırlık taşıyan spor futbol, buna karşın spor yazarlarının büyük bölümü kuralları hiç bilmiyor. Üstelik futbolu sürekli çirkinliklerle bezenmiş bir oyun gibi sunuyorlar. Bu sporun zarafet, estetik, keyif, rekabet ve heyecan gibi yönlerini hiç ele almıyorlar bile. Kısacası futbolu tüketmek için her şeyi yapıyorlar.
Futbolculuğu döneminde önemli bir isim olmak hiç önem taşımıyor. Çünkü spor yazarlığında bir sporu yapmış olmak değil bilmek önemlidir. Bugün bile futbolu bilmeden oynayan bir sürü futbolcu var.
MEHMET DEMİRKOL (Milliyet)
Sevgilisine hiç yazmamıştır ama sayfalarca döşeniyor
Spor yazarlığı deyince vurguyu yazarlık kelimesine yapmak lazım. Burada iş önce yazarlık yani yazdığını okutabilmekte. Bunu yapabilen futbolculuktan gelme çok yazar yok. Genelde şu söylenebilir. Hayatta sevgilisine hiç mektup yazmamış adam sayfalarca spor yazısı döşeniyor. İkinci önemli nokta şu, gazetecilik doğru mesafede durabilme işidir. Futboldan gelenlerin bunu yapabilme şansı çok düşük. Hepsi eski futbolcu, şu anda kongre üyeliği yapıyorlar. Bu yüzden eski kulüplerine mesafeli kalamıyorlar.
Bir kısmında adam kıyıcılığı var. Türkiye’nin dünya futbol sahnesine son 20 yılda çıktığını düşünürsek bu kıyıcılık biraz dayanaksız kalıyor.
AHMET ÇAKIR (Zaman)
Yüzde 99’u dilekçe bile yazamaz
Futbolun içinden gelen ve gelmeyen spor yazarları konusunda en fazla düşünen kişilerden biriyim. Ama spor yorumcularının yazarlık üzerine 10 saniye bile düşünmemiş olmaları beni çok incitiyor. Anadilinden bile haberi olmayan yorumcu diye ortaya çıkıyor. Bence en sakat nokta şu: Futbolculuktan yazarlığa geçişte bir kontrol mekanizması yok. Futbolu bırakan doğrudan spor yazarlığına geçebiliyor. Halbuki bu isimlerin açabileceği bir kursta en az bir ay ders görmesi lazım. Bu bir aylık kursta hem gazeteciliğin gerektirdiği mesleki becerileri edinirler hem de yazı yazmayı öğrenirler. Şu anda tüm futbol yazarlarının yüzde 99’u bir dilekçe bile yazabilecek durumda değil. Bir diğer nokta da, bizdeki spor yazarlarının ahlak zabıtalığı yapması. Örneğin Turgay Abi, maç analizi konusunda hiçbir şey bilmez. Her maçın başında gözüne birini kestirir, yazısında da sürekli onu eleştirir.
ORHAN AYHAN (Tercüman)
Paraya, unvana doymuş oluyorlar
Futbolculuktan gelen spor yazarları yazı yazmayı nereden bilsin ki? Yazı yazmayı bilmeye gerek var da, adamları paraya doyurmuşsun, unvana doyurmuşsun. Öğrenmeye de mecbur değil! Bu meslekte en az parayı mutfaktaki gezeteci alır. Futboldan gelip de kendi yazısını yazan sadece birkaç isim var. Zaten onlar sadece yorumcudur. Benim için gazeteci değillerdir. Gazeteci dediğin haber yakalayan kimsedir. Bir bölümünün cebinde sarı basın kartı var ama nadiren röportaja giderler. Futbol oynadıkları için bu işin ince taraflarını bilebilirler ama bazıları hálá kuralları bile bilmiyor. Bazen de çok sert eleştiri yazıyorlar. Önemli mevkilere gelince 30-35 sene önceyi, hatalarımızı, gaflarımızı unuturuz. Bir de sadece tuttukları takım hakkında yazıyorlar. Bazıları eski kulüplerinde görev peşinde koşuyor.
KAZIM KANAT (Sabah)
Çoğu cahil, yazılarını başkaları yazıyor
Spor yazarları futbol oynamış olmalı mı konusuna bakarsak şöyle diyebiliriz. O zaman hiçbir erkekten doğum uzmanı olmazdı. Spor yazarlığında önemli olan akademik kariyerdir. Bu konuda kafa yormak önemlidir.
Beşiktaş’ın eski teknik direktörü Gordon Milne şöyle derdi: Yeter ki insanlar futbol oynasın. Amatör ve profesyonel arasındaki tek fark seyirci farkıdır. Bence futbolculuktan gelen spor yazarları komplekslerini bir türlü yenememişler. Hálá futbolculuk dönemlerindeki alkışları özlüyorlar. Büyük çoğunluğu cahildir. Bir-iki kişi hariç yazılarını kendileri yazmıyor. Birçoğu kağıda üç-beş satır karalıyor sonra bu, gazeteciler tarafından yazı haline getiriliyor. Üstelik tekrar camiaya dönebilme umudu taşıyorlar. Eski kulüplerine göz kırpıyorlar. Bir de futbolculuklarında çok eleştirildikleri için çok kırıcı oluyorlar. En tehlikelisi de hiç kimseyi beğenmiyorlar. Mesela Turgay Şeren 40 yıl sonra bir Rüştü’yü beğendi. Onu da belki beğeniyorum dedi. Futbolu bırakınca hiçbir şey yapamazsam spor yazarlığı yaparım diye bir anlayış var.
FUTBOLCU SPOR YAZARLARIERMAN TOROĞLU (Hürriyet)
Çoğu futboldan anlamıyor
Bir futbol yazısı olayı net bir şekilde anlatmalı. Hem haber hem yorum gibi yazılmalı. Çünkü iyi yazı edebiyat parçalamak değildir. Öyle bir şekilde yazılmalı ki ilkokul talebesi bile anlamalı. Futboldan gelen bir spor yazarının elbette avantajları var. Bir kere futbolcunun hayatını bilir. Sahada, soyunma odasında neler yaşadığını görmüştür. Ayrıca yöneticinin ne yaptığını bilir, seyircinin ve hakemin nasıl davrandığını da... Gazetecilikten gelen spor yazarlarının bazıları şöyle bir hata yapıyor. Maç eleştirisinde maçın pozisyonlarını anlatıyor. Halbuki o pozisyonlara yol açan sebepleri anlatabilmeli. Ama birçoğu bu sebepleri sezecek kadar futboldan anlamıyorlar. Bir de yakından biliyorum ki her maça göre önceden üç-dört farklı yazı yazan ve sonuca göre bu yazıyı gazetesine gönderen yazarlar var. Spor yazarlığına en çok zarar veren olaysa bu takım yazarlığı meselesi. Spor yazarlarının büyük çoğunluğu sadece kendi takımının maçına gidiyor. Bir sorsak sezon başından beri başka kaç takımın maçını izledin diye çoğu olumsuz cevap verecektir.
GÖKMEN ÖZDENAK (Sabah)
Tekmenin acısını biz biliriz
Bizim futbolcu kökenliler olarak avantajımız sahanın sadece içini değil, diğer yönlerini de tanımak. Öyle tribünde oturup yorum yazmak kolay. Çoğu yorumcu için futbol oynamak kolay, şöyle vursun demek kolay. Halbuki oyunla ilgili detayları gazeteci bilmez. Gol vuruş anında futbolcu ne düşünür bilmez. Oradaki zamanlamayı tanımaz. Futbolun görünmeyen temel ilkelerini, teknik özelliklerini nasıl öğreniyorlar? Öğrenmeleri mümkün değil. Bir tekmenin acısını nasıl öğrenecekler? Bir de bazı gazeteciler var. Maçı izlemek yerine yazısını yazıyor. Sonra da penaltıyı kim yaptı diye bize soruyor. En büyük becerileri de şu kelimelerle oynayıp insanları yanıltıyorlar. Futboldan gelen yazarlar daha çok okunuyor. Gazeteci kimliğindeki yazarlar bundan rahatsızlık duyuyor. Bu yüzden saldırgan bir tavır sergiliyorlar.
TURGAY ŞEREN (Star)
Abuk sabuk yazanlara hadlerini bildiriyorum
Futbolun kurallarını biliyorsanız, bir de spor kültürünüz varsa futboldan gelmenin avantajı çoktur. Bir de ben hep halkın anlayabileceği bir dille yazdım. Burada okuyucuyla bütünleşebilmek önemli. Okuyucunun kafasındaki fikre yakın yazarsan sempati toplarsın. Tersi de var tabii. Bazen tenkitte dozu kaçırdığımda bazı spor yazarlarına tazminat ödediğim de oldu. Bizden sonraki kuşaklar spor yazarlığında pek tutunamadı. İlk başladığım dönemde sadece Galatasaray üzerine yazmıyor, tüm maçlara gidiyordum. Sonra bu takım yazarlığı çıktı. Bunu da Hıncal Uluç başlattı. Futbolculuktan gelenler sadece oynadıkları takımları yazmaya başladılar. Bir ara Fenerbahçe maçlarını yazdım. Ama büyük tepki aldım. Bir de, Türkiye’de futbol iyice popüler bir hale gelince, diğer yazarlar da futbol yazmaya başladılar. Halbuki futboldan hiç anlamıyorlar. Abuk sabuk yazıyorlar. Onlara hadlerini bildirince, bir de sertçe bildirince dayanamıyorlar.
DOĞAN KOLOĞLU (Vatan)
Zamanlama nedir bilemezler ki!
Öncelikle yazarlık kabiliyet ister. Halbuki Türkiye’de bir çelişki var: Spor yorumculuğunda yazarlık özelliği aranmıyor. Bunun için hem tecrübe hem dile hakimiyet hem kültür gerekir. Böyle bir uzmanlık için devamlı okumak, yabancı yayınları takip etmek ve bu işe kafa yormak gerekir. Öyle adamlar var ki telefonda birkaç kelime söylüyor sonra onun yazısını topluyorlar. Futbolculuktan gelmek şöyle bir avantaj sağlar: Futbol oynamışsanız zamanlama denen şeyi çok iyi bilirsiniz. Çünkü futbolda amaç topla buluşmaktır. Zamanlamayı çok iyi ayarlamak gerekir bunun için. Futbol oynamamış bir spor yazarı bunu bilemez.
HALİT DERİNGÖR (Cumhuriyet)
Bakmakla öğrenilseydi ciğercinin kedisi kasap olurdu
Her şey bakmakla öğrenilseydi ciğerci dükkanının önündeki kedi kasap olurdu. Muhakkak ki bir şeyi iyi bilmek için olayın içine girmek lazım. Bir insan soyunma odasının kokusunu almamışsa, o 100 metrelik sahayı bir ucundan bir ucuna koşmamışsa, topa hiç kafa atmamışsa, korner atmamışsa ne kadar spor yazarı olabilir ki! Olur ama yüzeysel olur. 1937’den beri futbolun içindeyim ben. O tarihten beri her şeyi gördüm. Mesela ben de diğer sporları izlemeyi çok seviyorum. Televizyonda basketbol izlemeyi seviyorum. Ancak ‘Basketbolu eleştir’ deseler yapamam. Ama futbolda, hiç top oynamadığı, hatta hiç sahayı görmediği halde uzman olanlar var!
VEDAT OKYAR (Hürriyet)
Ben ayda bir giderim onlar hep gazetedeler
Mesela ben 28 senedir bu işi yapıyorum. Sadece Beşiktaş yazarıyım. Bunu üstüne basa basa söylüyorum. Yanlız Beşiktaş’ı yazarım. Spor yazarlığında da Beşiktaşlı olmanın faydasını gördüm. Daha ısınma hareketleri sırasında sahadaki futbolcunun o günkü form durumunu anlarsınız. Futbol oynamamış spor yazarları arasında işini çok iyi yapanlar var. Ama, bazen adeta oynamış gibi yazıyorlar. Bir de bu işe daha ciddi bakıyorlar. Ben ayda bir giderim gazeteye, onlar hep oradadır.