Güncelleme Tarihi:
İsmi çok önemli değil. Muhtemelen memur şehri Ankara’da bir Devlet dairesinde çalışıyor. Ya da Belediyede işçi falan. Takımına eski günlerinde gönül vermiş.
Sabah uyandığında traşını olup işine gidiyor. Arkadaşlarıyla sohbet falan ediyor. Öğlen yemeğinde akşam maça gitmek için planlar yapıyor.
Yenişehir Asaş Stadı şehir merkezine uzak. Muhtemelen biraz erken çıkmak için şefinden izin istiyor. Mavi-beyaz atkısını (sarı-lacivert de olabilir) çekmecesinden özenle çıkartıyor. Maçtan bir saat önce açık tribünün önünde arkadaşlarıyla buluşacaklar. Yola koyuluyor.
H.Deniz Çekin yazıyor |
Hava serin Ankara’da. Montunun düğmelerini dikkatlice ilikliyor. Kızılay’dan bindiği otobüsle seyahati yarım saatten fazla sürüyor.
Otobüs durağında indiğinde kaldırımla yol arasında görüyor onu. Yuvarlak, orta boy pizza büyüklüğünde. Jant kapağı galiba. Ya da öyle bir şey.
İlk görüşte aşk gibi. Onu yanına almak için dayanılmaz bir istek duyuyor. O anda hayatı bir anlam kazanıyor. Artık onun da parlak bir fikri, ulaşılması çok zor bir hedefi var.
Hemencecik, o kısacık sürede, kendine küçük ama eşsiz bir plan yapıyor. Arkadaşlarıyla bile paylaşmak istemiyor bu planı. Montunun içine yerleştirdiği yuvarlağı sık sık kontrol ediyor. Hedefi olan her insan gibi heyecanla adımlarını sıklaştırıyor.
Stadın kapısındaki polisler kuş uçurtmuyorlar. Bozuk para, çakmak falan itinayla tespit ediliyor, sanki içeride bu parçalarla bir nükleer bomba üretebilme imkanı varmışcasına hepsine el konuluyor. Ama küçük yuvarlak cisimlere olan duyarlılık, koskoca yuvarlağa işlemiyor.
Derin bir nefes alıyor içeri girince. Artık hedefine çok yakın. Herkes maçı daha iyi seyretmek için arkalardan yer beğenirken o önlere doğru ilerliyor. Tellere çok yakın bir yerde duruyor. Burası amacını gerçekleştirmek için çok uygun bir yer. Bundan sonraki artık Allah’a kalmış. Değil Türk, dünya futbol tarihine geçmesi an meselesi.
Heyecanla beklemeye başlıyor. Dakikalar ilerledikçe sabrı azalıyor ama ümidini kaybetmiyor. Hedefine kilitlenmiş bir avcı sabrıyla bekliyor. İçinde bulunduğu tribünde bir ara herkes “gol” diye bağırıyor ama bu onu amacından uzaklaştıramıyor. Kendi hedefinin büyüklüğü düşünüldüğünde bu insanların bir topun kaleye gitmesine bu kadar sevinebilmelerini anlayamıyor.
Golden tam beş dakika sonra geliyor beklediği an. Kısa boylu rakip oyuncu tam da önünde taç atışı kullanacak. Ayağına kadar gelen fırsatı kaçırmıyor, yaradana sığınıp fırlatıyor yuvarlağı. Tam isabet.
Kısa boylu futbolcu acı içinde yerde kıvranırken onun yüzünde görevini yerine getiren bir insanın mutluluğu, savaş kazanan bir komutanın muzaffer edası, rekor kıran bir sporcunun haklı gururu var. Tek pişmanlığı daha büyük bir cisim bulamaması, çevresinden gelen tebrikleri kabul ediyor.
Konuyla ilgili tüm yetkililerden isteğim bu sene kupa’nın şeklinin sahaya atılan yuvarlak cisim örnek alınarak yapılması. Belki bu şekilde bir-iki gün spor magazin programlarına meze olduktan sonra unutacağımız bu olayı yıllarca hatırlayabiliriz.
Sahalarımızda sık sık yaşadığımız, her fırsatta iliklerimize kadar hissettiğimiz, insana bu kadar değer vermeyen bir anlayışla mücadele etmenin başka bir yolu yok.