Fizik dersi değil sanki eğlenceli bir parti:

Güncelleme Tarihi:

Fizik dersi değil sanki eğlenceli bir parti:
Oluşturulma Tarihi: Nisan 02, 2006 00:00

10-15 kişilik sınıflara birkaç aydır 700-800 kişi doluyor. Sınıf ne kelime, anfi yetmiyor. Koca salonlar salkım saçak meraklı dolu. Herkes ders dinlemeye koşuyor. Anlatılan ders, büyük çoğunluğun öğrenci yıllarındaki kabuslarından biri, fizik.

Deneysel fizik hocası Prof. Metin Tolan. İki yıldır fizik bölümü dekanı. Babası Türk, annesi Alman. 40 yaşında. Öyle bir fizik anlatıyor ki, ne James Bond kalıyor, ne futbol, ne Laurel-Hardy. Fizik kuramlarını hayatın her yönüne uyarlıyor. Fizik problemlerini çoğu insanın merakla izlediği konulardan örneklerle anlatıyor. Bu durumda dersler tıklım tıklım.

Metin Tolan son birkaç aydır Almanya’da çok popüler. Çünkü, yaklaşan Dünya Kupası ile ilgili, fizik formülleri üzerinden ihtimal hesaplarıyla kimin şampiyon olacağını tahmin ediyor.

Bu fizik profesörü, bir dekandan çok, geçkin bir öğrenciye benziyor. Yakası genişlemiş bir kazak, boru gibi kadife pantolon ve ayağında botlar.

Metin Tolan’la iki gün önce Dortmund’daki çalışma odasında iki saati aşkın sohbet ediyorum. Zaman zaman fizik ve matematik formüllerine girsek bile, nasıl geçtiğini anlamadığım keyifli iki saat.
/images/100/0x0/55ea2832f018fbb8f86eb943

Futbol ve fizik nasıl yan yana geliyor?

- Ben futbol hastasıyım. Eskiden Stuttgart’ı tutardım, buraya gelince Borussia Dortmund’u tutmaya başladım. Şimdi de evim stadyuma 200 metre uzaklıkta. Tam bir Dortmund fanatiği olup çıktım.

Takım değiştirmek fizik profesörüne yakışıyor mu?

- İlk gün sınıfa girdim burada, baktım öğrencilerin yarısı sarı-siyah giyinmiş, Dortmund renkleri. Bankaya gittim, bankacılar sözde ciddi giyinir, onlar da sarı-siyah. Takım o yıl şampiyon olmuştu. Geçen yıl takım mali açıdan iflas noktasındaydı. Kilisede papaz sarı-siyah kaşkolla, herkesi takım için duaya çağırdı.

Futbol fanatiğisiniz tamam, ama fizik-futbol ilişkisi...

- Önce fizik olarak hesapladım, neden 11 oyuncu diye.

Neden?

- Maçlarda topun bir oyuncuda kalma süresini hesapladım. Oyuncu topa üç saniye hakim olabiliyor. Oyuncuların ortalama hızını hesapladım. Rakip ona koşarken, eğer daha uzun zamana ihtiyaç duyarsa, oyun can sıkıcı olur. 11 oyuncu ideal. Mücadele için en iyi süre. Seyirci mücadele görmek istiyor. Futbol çok enteresan bir oyun.

Çok ilgi topluyor.

- İki kural var. Bir, çok gol; iki, sürprizlere açık olma. Seyirci sürpriz bekliyor. Güçlü takımların sürekli kazanması, sürprizi ortadan kaldırır. Anlamı kalmaz. Gol atma ihtimali, güçlü takımlarda 2/3, zayıf takımlarda 1/3. Zayıf takımın galibiyet şansı yüzde 33, güçlünün yüzde 66. Çok gol olursa, sürpriz azalır. Tek gollük galibiyetlerde, zayıf takımın şansı yüzde 33 iken, üç gollü maçta bu ihtimal yüzde 26’ya, beş gollü maçta, yüzde 20’ye düşüyor.

Bu maçın sonucunu nasıl etkiliyor?

- Geçen yıl Yunanistan böyle Avrupa şampiyonu oldu. Zayıf olduklarını biliyorlardı. Hep en az gollü maça oynadılar. Az gollü maçlar zayıf takımlara çalışır. Çok akıllı bir taktik uyguladı Yunanistan. Bakın maçlarına, çoğu 1-0 galibiyetti.

Başka bir karşılaştırma yapar mısınız?

- Tenis. Teniste top çok gidip geliyor. Her gidiş gelişi sayı. Onun için teniste mutlaka iyi olan kazanıyor. Yüzde 95 ihtimalle iyi oyuncular galip. Futbola ilgi çok, çünkü sürpriz var.

Futbolda başarı neye bağlı?

- Yetenek ve şans. Bunu da hesapladım. Bütün takımlar eşit güçte olsa diye bir varsayım yaptım. Alman Ligi’nde oynayan takımların attıkları gollerden yola çıktım. Eşit güçte, şampiyon olan takım 64 puan topladı, sonuncu 34 puanda kaldı. Bu yetenek ölçümüydü. Son sıradaki en az yeteneği olan takım. Bunu gerçek sonuçlarla karşılaştırdım. Birinci 77 puan toplamış. Sonuncu 20 puan. 77-64 ve 34-20, fark şans faktörü.

Bu hesapları nasıl yapıyorsunuz?

- Simülasyonlarla. Bilgisayarda çok kolay.

Hesaplarınız için ne kullandınız?

- Alman, İngiliz ve İtalyan liglerinde 35 bin maçı analiz ettim. Radyoaktif parçalanma ile ihtimal oranları veren Poisson Dağılım formülünü yan yana getirdim. Çünkü futbol takımı radyoaktif kaynak gibi. O nasıl ışın veriyorsa, futbol takımı da gol ışınlıyor.

Herhalde bazı varsayımlardan yola çıkıyorsunuz.

- 35 bin maç analizinde her maçta atılan ortalama golleri buldum. Bu maçlara dağılım formülünü uygulayarak, bundan sonraki galibiyet, mağlubiyet ve beraberlik ihtimallerini hesapladım.

Yani, şimdi kim, hangi maçta hangi sonucu alacak, onu mu hesaplıyor ve tahmin ediyorsunuz?

- Hayır, ertesi gün sonucu bilemezsiniz. Ama uzun sürede o takımların galibiyet, mağlubiyet ve beraberlik ihtimallerini bilirsiniz. Zaten, sonucu önceden bilirseniz, futbol ölür.

Şimdi haziranda Dünya Kupası var.

- Tek bir sonuç var. Eğer bin tane sonuç olsaydı, ihtimal yoluyla tahmin ederdiniz. Ama, buna rağmen hesapladım.

Nasıl?

- Kupaya katılan 32 takımın elemelerde attıkları gollere baktım. Bunun ortalamasını aldım. Her takıma, bir fizik formülüne göre, bir puan verdim. Fildişi Sahili gibi kupaya ilk kez katılana en az puan verdim. Tam 100 bin simülasyon yaptım. 15 bin kez Brezilya, 10 bin kez Almanya çıktı. Bu takımlar, eğer elemelerdeki gol sayılarına ulaşırsa, Brezilya yüzde 15.5 ihtimalle, Portekiz yüzde 11.9, Fransa yüzde 11.9, Almanya yüzde 10.6 ihtimalle şampiyon. Paraguay’ın şansı yüzde 1.66. Buradaki varsayım, attıkları gol sayısı.

En şanslı Brezilya yani.

- Hayır, Almanya.

Nasıl?

- Ayrıca, kimin ev sahipliğinde oynanıyor, geçmiş şampiyonlarda ev sahiplerinin şansı neydi, ek formüllerle bunu hesaplara dahil ettim. Örneğin, geçen Dünya Kupası’nda evsahibi Güney Kore yarı finale kadar çıktı. Ev sahiplerinin şansı çok yüksek. Geçmişte atılan goller ile ev sahipliği yan yana geldiğinde, Almanya’nın şansı bir anda yüzde 33.18’e yükseliyor. Brezilya yüzde 12.25, Fransa yüzde 9.26, Portekiz yüzde 9.25 ihtimalle şampiyon. Ama, şu da var, 1950’de ev sahibi Brezilya finalde Uruguay’a 2-1 yenilmiş.

Bunları bana anlatırken, aynı zamanda bilgisayarda gösteriyorsunuz, maçları da görüyorum ekranda.

- Maçları izliyorum, sonra fizik ve matematik formüller giriyor işin içine. Formüller Almanya’nın şampiyonluğunu gösteriyor.

Şampiyonu şimdiden ilan ediyorsunuz.

- Etmiyorum, ihtimali söylüyorum. Biraz da hissiyatımı katıyorum, çünkü öyle istiyorum.

Krediyle okudum, devlete borcumun son taksitini bu martta ödedim

Babanız Türk, ama tek kelime Türkçe bilmiyorsunuz.

- Annemle babam ben çocukken boşandı. Basit bir ayrılma olmadı. Ayrıldıktan sonra, babamı çok az gördüm. Türk kültürüne yabancı kaldım.

Türkiye’ye hiç geldiniz mi?

- Bir kere, 1974’te İstanbul’a. O zaman da Kıbrıs Harekatı oldu.

Neden sadece bir kere?

- Alman ve Türk vatandaşıyım. Türkiye’de beni askere alabilirler. Gelmek istemiyorum.

Alman vatandaşı olarak yapmadınız mı?

- Askerlik bana çok karmaşık geliyor. Ayrıca gereksiz buluyorum. Burada tam askere gittim, iki Almanya birleşti, asker fazlası oldu, bizi bıraktılar.

Babanız ilk kuşak yabancı işçilerden galiba.

- Almanya’nın kuzeyinde Kiel yakınında bir yerde siloda çalışıyordu. Orada doğdum. Annem, bugünkü Polonya’dan gelmiş. Anne tarafımın bir bölümü eski Doğu Almanya’da kalmış.

Dininiz?

- Protestanım. Zaman zaman pazarları kiliseye giderim. Tanrı’ya inanırım. Tarihe bakarsanız fizikçiler genelikle dinlerine düşkün.

Fizikle ilginiz nereden?

- Çocukluktan. Sokağı hiç sevmedim. Evde sürekli okurdum. Çocukken teknik kitaplar, matematik oyunları ilgimi çok çekerdi. Kiel Üniversitesi’nde fizik okudum. Çok kez ABD’ye üniversitelere gittim. İki yıl bir ABD petrol şirketinde araştırma bölümünde çalıştım. Dortmund Üniversitesi’ne 2001’de geldim, profesör oldum. İki yıldır dekanım. Beni seçtiler.

Fizik dışında hiç hobiniz yok mu?

- Hentbol ve masa tenisi oynadım, çünkü salonda oynanıyor. Hentbolu kısa sürede bıraktım, vahşi bir oyun gibi geldi bana. Sonuçta, ille de fizik.

Evli misiniz?

- Bekarım. Hem zaman bulamadım hem de bana doğru gelen insanı.

Tek çocuk musunuz?

- Ağabeyim Kemal, kız kardeşim Yasemin var. Hayat çok zordu. Devletten kredi alarak okudum. Devlete borcumun son taksitini bu martta ödedim. Toplam 40 bin Euro dolayında.

Kırk yıllık gol tartışmasına son nokta

Sizce hesapladığınız en ilginç konulardan biri hangisi?
/images/100/0x0/55ea2832f018fbb8f86eb945

- 1966 Dünya Kupası’nda finalde Federal Almanya ile İngiltere karşılaştı. İngiltere, Federal Almanya’yı 4-2 yenerek dünya şampiyonu oldu. İngilizlerin attığı üçüncü gol hep tartışıldı, gol mü, değil mi, diye. Çünkü, top üst direğe çarpıp, kale çizgisine doğru düştü.

Hatırlıyorum. Hálá tartışılır.

- O goldü. Hakem doğru karar verdi.

Nereden biliyorsunuz?

- Maçın filmini izledim, bakın bilgisayarda var o gol. Hesapladım, şutun hızı saatte 100 kilometre. Üst direğe çarpıyor top o hızla. Çarpınca, mekanik fizik formülüne göre, top rotasyona giriyor. Direkten sonra, top belli bir eğim alıyor ve kalenin içine kıvrılıyor. Fizik kuralı böyle. O hız ve o eğimde, top 0.02 saniye kalenin içinde kalıyor. Yani, gol oluyor. Sonra dışarı çıkıyor.

Hakem bu 0.02 saniyeyi tespit etti öyle mi?

- Hayır etmedi. Şimdi bunu deney olarak yapsak bile, yine de 0.02 saniyeyi tespit edemeyiz.

O zaman nasıl karar verdi gole?

- Öyle hissetti. 0.02 saniyeyi görmek, tespit etmek mümkün değil. Tamamen tesadüfi bir karar verdi.

James Bond biraz uçmuş

Şuradaki panoda James Bond olarak çizmişler sizi.
Bütün zamanların en iyi James Bond’u diyorlar size orada.
/images/100/0x0/55ea2832f018fbb8f86eb947

- Çünkü, fiziği James Bond’la anlatıyorum.

Ne demek bu?

- James Bond filmi izlerken aklıma geldi. Filmde, James Bond havada uçuyor ve başıboş uçan bir uçağı dağın tepesinden motosikletinden atlayarak yakalıyor. Uçuyor ve uçan uçağı yakalıyor, biniyor, uçağın düşmesini önlüyor.

Ne de olsa James Bond.

- Tam öyle. Ama, fizik kurallarına aykırı. Havanın direnci ve sürtünme dersini anlatırken, bu örneği verdim. Bond’un uçağı yakalaması için, uçağın hızını bilmesi gerek. Ayrıca hava direnci Bond için 14 kere daha az olmalı. Bu da imkansız. Dolayısıyla, yaptığı pratikte mümkün değil. Film işte.

Öğrenciler bunları duyunca zevkten dört köşe oluyor herhalde.

- Can kulağıyla dinliyorlar, öğrendiklerini unutmuyorlar.

Türkiye’de Daum’u tutarım

Hiç Türkiye Ligi’yle ilgilendiniz mi?


- Hayır, hiç hesaplamadım. Ama, Daum hangi takımı çalıştırıyorsa, o takımı tutarım.

Neden?

- Daum eski tuttuğum takım Stuttgart’ı çalıştırdı ve 1992’de şampiyon yaptı. Daum’u onun için severim. Eskiden Beşiktaş’ı şampiyon yapmıştı, şimdi Fenerbahçe’yi yapıyor.

Türkiye’de şampiyonluk hesabı yapmadınız.

- Yapmadım, ama Türkiye için çok üzgünüm. Almanya’daki Dünya Kupası’na katılsaydı, hem Türkiye hem Almanya için çok iyi olurdu. İsviçre maçı tam bir dram.

İsviçre ile Türkiye arasındaki iki maçta yetenek ve şans hesabı yaptınız mı?

- Hayır, çünkü iki maç, bu faktörlerin hesabı için yetmez. Ama, sonuç Türkiye için kötü oldu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!