Güncelleme Tarihi:
Hakemin ilk yarıyı bitirecek düdüğünü sabırla bekliyordum. Sıkıntılı dakikalar herkes gibi benim de üzerime bir kara bulut gibi çöküyor, adeta boğuluyordum. Çalan düdükle birlikte Beşiktaş'ın ilk yarı notlarını önüme serdim. Bir pozisyon arıyorum, Ertuğrul'un dönerek attığı volenin dışında, heyecana kapılacağım bir fırsata rastlamıyorum. Ertuğrul iyi vursa, Beşiktaş araladığı tur kapısından güle oynaya içeri dalacak. Tribünler susacak, taraftar insafa gelecek...
Ve ilk yarının sonlarına doğru Alpay, Beşiktaş'ı sanki uçuruma itiyor. Kafasından sektirip, Tarık'ın önüne bıraktığı topa, Fevzi uzun ve çılgınca fulelerle yetişmese, kıyamet kopacak. Sonra, ayıkla pirincin taşını...
VEFALI ELLER!
Amokachi, neden rakibin arkasına saklanıyorsun. Genç Yasin, nerelerdesin, koştuğun kadar oynasan çok şeyler yapabilirsin. Yasin'i kalemime dolarken, öyle bir gol atıyor ki... Tribünlere el sallarken, sanki bir mesaj gönderiyor: ‘‘Kapa kalemini, koy cebine.’’
Öyle yapmıyorum, yazacağım daha çok şeyler var. Ertuğrul hırslı, gayretli ama düşündüklerini ayaklarına uygulatamıyor. Şifo, sahanın her noktasında iş arıyor. Hiç de fena oynamıyor. Peki, golden sonra yakaladığı gollük pozisyonda topa vururken o nazlanışı niye!
Beşiktaş taraftarının Amokachi sevgisine bir tarif bulamıyorum. 60. dakikada Fuat'ın oyundan aldığı Daniel'e alkış tutan ellerin vefasına şaşırıyorum.
Beşiktaş, pek de iyi oynamadığı maçı Ertuğrul'un golüyle noktalarken, bir ara düşündüm. pası mı... Oyumu Oktay'a kullanıyorum.
Bu takım finalde ne yapar? Bunu şimdi hiçbir Beşiktaşlı düşünmek bile istemiyor. Bir hafta süren öfkenin ardından, bırakalım finalist olmanın keyfini yaşasınlar.