Güncelleme Tarihi:
Deplasmanda kaybedilen Saski Baskonia, Maccabi FOX Tel Aviv ve Panathinaikos karşılaşmalarının ortak noktaları, Zeljko Obradovic’in ekibinin, kendilerinden istisnai durumlar hariç beklenmeyecek biçimde, düşük konsantrasyon, rakibin tercihlerine tepki gösterememe ve mola dönüşlerinde ortaya konan felaket oyun tercihleriydi.
Fenerbahçe’yi inanılmaz bir başarı çizgisiyle tamamlanan 2015/16 sezonunda Fenerbahçe yapan unsurların başında oynanan basketbolun teknik derinliği ve kusursuza yakın bir biçimde meydana getirilen takım kimyası geliyordu.
Oyunun kalitesi ve teknik derinliğinin de gerilemesi açısından Bogdan Bogdanovic’in yokluğu, sahip olunan sistemin bilinirliği, gün geçtikçe daralan rotasyon ve sıkışık maç takvimi birtakım haklı gerekçeler olarak gösterilebilse de takım yapısının, ekseriyeti ile deplasman maçlarında, geldiği noktanın az önce saydığım haklı gerekçeler ile pek de ilgisi yok.
KAZANMAYI RAKİPLERİ KADAR İSTEMEDİLER
Kaybedilen bu üç maçta da sarı lacivertliler, kazanmayı rakipleri kadar istemedi, kazanmak için rakipleri kadar mücadele etmedi. İsteseydi kazanabilir miydi sorusunun cevabını bilmiyorum fakat şuna eminim ki rakibi kadar isteseydi bu kadar can sıkıcı biçimde, maçın önemli bir bölümü tamamlanmadan beyaz bayrağa sarılarak kaybetmezdi Fenerbahçe.
Berlin’de CSKA Moskova ve Saski Baskonia, Ataşehir’de Lokomotiv Kuban karşısında gidişatı değiştirmek için parkede ayak basılmadık yer bırakmayan, Real Madrid serisinde rakibine oranla dört beş kat daha çok mücadele eden takım yapısı ve bu yapının yarattığı, insanların muazzam bir güven duygusuyla Fenerbahçe’nin oyununa yaklaşmasını sağlayan o kimlik, nasıl bu noktaya geldi?
DATOME SADECE FİZİKSEL OLARAK SAHADA
2016/17'dek ilk resmi maçtan bu yana parkede sadece fiziksel olarak yer almaya çalışan ama zihni basketbola odaklanmayan Gigi Datome'nin eski alışkanlıklarını devam ettiren birkaç takım arkadaşına uyum sağlaması mümkün değil. Kafada bitirmemiş olsa bile fiziksel olarak basketbol ile pek ilgisi kalmamış Pero Antic'in şu an söz konusu mücadele yoğunluğuna yüksek derecede katkıda bulunabilmesi olası değil.
Neredeyse bir aydır iyi oynadığı dakika toplamı yirmiyi geçmeyecek Bobby Dixon'ın geçen sezonki zihinsel istikrarını yakalaması ise oldukça güç. Üç maç iyi oynayıp, iki maç - ki biri felaketin de ötesinde oynadığı Maccabi FOX Tel Aviv karşılaşması - parkede göremediğimiz, sorumluluk almaktan çekinen Kostas Sloukas'ın bir öyle bir böyle performansı sezonun ilerleyen dönemleri için fazlasıyla anlaşılamaz bir noktaya da şimdiden yerleşmiş durumda.
Burada maksadım sorunu bireyler üzerinden tanımlamaya çalışmak değil tam aksine birtakım bireysel yetersizlikler ile takım kimyasının aşağı çekilmesinin yarattığı sonuçları daha berrak halde sizlerle paylaşabilmek.
Tüm bu faktörleri birleştirdiğinizde ortaya çıkan umursamazlık ve/veya isteyip, gerçekleştirememe durumu, adına her ne derseniz deyin, deplasmanda özellikle de eli yüzü düzgün rakiplere karşı maç kazanmayı çok zor bir hale getiriyor.
Zeljko Obradovic'in ekibini bir puzzle olarak düşünecek olursak görüntünün tamamlanabilmesi için sezon başından bu yana aynı çizgide mücadele eden sadece iki oyuncu sayabiliriz: Ekpe Udoh ve Nikola Kalinic.
Takdir edersiniz ki, başarısındaki en büyük sebep takım halinde hareket edebilmek olan bir yapının çarklarından sadece ikisi dönmeye devam ediyorsa ayağınızın taşa çarpmaması gibi bir durum söz konusu olamaz. Uyumun kaybedilmesi, birlikteliğin tamamlanamaması ve bazı parçaların eksik kalması...
Bireyden başlayıp, Fenerbahçe'nin halihazırda sahip olduğunu sandığımız takım kimliğini zedeleyen unsurlar bütünü... Az önceki tanımlamayı yaptıktan sonra özel bir parantez açarak Jan Vesely'e değinmek istiyorum zira bir süredir Çek oyuncunun parkede ne yapmaya çalıştığını anlamlandıramıyorum. Dün akşam maçın bitimine altı dakikadan biraz fazla süre kalmış ve PAO ritim yakalamışken mola istedi Koç Obradovic ve mola dönüşündeki ilk hücumda Jan Vesely Bey, sırtı dönük aksiyonda Kenny Gabriel ile eşleşmesine karşın dönüp, fade away attı. Ne yapıyorsun Allah aşkına? Bu nasıl bir rahatlık, bu nasıl bir umursamazlık ve her şeyden önemlisi bu nasıl bir tercih hatası?
Yazarken yeniden sinirlenmemi sağlayacak kadar kötüydü o sahne... Neden?
Fenerbahçe'nin önünde zihinsel gidişatı değiştirebilmek ve kaybolmaya başlayan takım kimliğini kazanabilmek adına önemli iki deplasman karşılaşması var. Aralık ayı içerisinde oynanacak CSKA Moskova ve Olympiakos maçlarından en az birinin kazanılamaması, ufak çaplı bir öz güven problemine yol açabileceği gibi, normal sezonu ilk dört içerisinde bitirme ve playofftaki olası rakiplere mesaj verme noktasında da Sırp çalıştırıcının ekibini geri plana düşürebilir.