FENER DÖRT GOL ATTI, ÇARÅžI KARIÅžTI! Tek kale maç... Veeee... 4 GOL...2000-2001 sezonunun ilk büyük takım maçı.Fenerbahçe-Kocaelispor!Canım'ın iÅŸyerinde

Güncelleme Tarihi:

FENER DÖRT GOL ATTI, ÇARŞI KARIŞTI Tek kale maç... Veeee... 4 GOL...2000-2001 sezonunun ilk büyük takım maçı.Fenerbahçe-KocaelisporCanımın işyerinde
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 11, 2000 00:00

FENER DÖRT GOL ATTI, ÇARÅžI KARIÅžTI! Tek kale maç... Veeee... 4 GOL...2000-2001 sezonunun ilk büyük takım maçı.Fenerbahçe-Kocaelispor!Canım'ın iÅŸyerinde neredeyse isyan çıkıyordu: "Haydin, maça gidiyoruz!" (Ekseriyet Fenerbahçeli...) Ancak, maçın Cuma akÅŸamı olduÄŸu ortaya çıkınca, hayaller suya düştü.Maç oldu. Skor: 4-0.Fenerbahçe galip. Ve ben, atkı örüyorum!Ne alaka? Diyeceksiniz. Sahiden de, "Kel alaka..."Skoru öğrendiÄŸim anda, "Eyvah" dedim, "Artık, altı ay böbürlenirler." "Yaasabır"a çoktan fit olmuÅŸum, ertesi sabah bir de köyümüzün çarşısı karışmaz mı? Çocuklar gole ve galibiyete öyle susamışlar ki, mazur görmemek de mümkünsüz.Ama, resmen hayat aksadı.Artık, Allah ne verdiyse, kafalar kıyasıya mı çekilmiÅŸ? Her ne olduysa, canları saÄŸ olsun.Aksaklık bir gün önceden baÅŸladı. YaÄŸmur ve Karadeniz'deki yüksek dalgalar yüzünden denize gidemeyince, Canım derhal maç derdine düştü. Star'ın Teleon kartlarının 7 tanesini peÅŸin edindik, ama ÅŸifreli kutuyu alamıyoruz. Tek çare, kahve muhabbeti. Canım da onu sevmiyor: Laf atmalar, ileri geri konuÅŸmalar... Yine de, boynunu büktü, kahveye yollandı. Ancak, ilk golü seyredene kadar dayanabilmiÅŸ; gece 10'da gelirim derken, sekiz buçukta damladı. Benim de, yemek hazırlayayım derken, iki ayağım bir pabuca girdi.Bir maç uÄŸruna ya Rab!. Bu ne karışıklık...Fakat, bu maç mevzuu, en az namus meselesi kadar hassas bir alan. Bir tek yanlış kelime yüzünden hayatınız hepten kararabilir. Aman dikkat!Alelacele yemeÄŸimizi yerken skorun 4-0 olduÄŸunu, gece yarısı maç programında da golleri seyredebileceÄŸimizi öğrenince, hanemize bir miktar sükunet avdet etti. Eh, bundan sonrası, uykulu uykulu da olsa, gece yarısına kadar aslanlar gibi dimdik ayakta kalabilmekten ibaret.Heyhat!... Ä°lk fireyi veren kaderin garip bir tecellisi, fanatik Fener hayranımız oldu. "Ben banyoya gidiyorum" diye kalkıp sırra kadem bastı. Allah, Allah, kocasız mı kaldım acaba telaşıyla evi bir kolaçan edecek oldum. Ooooo, uyumuÅŸ bile. Meyhanede kalmışız bir başımıza, haberimiz yok.Gece yarısı kendisini uyandırmaya karar vermiÅŸken, telefon çaldı. "Günaydın"da yaklaşık iki sene beraber çalıştığımız ve çok sevdiÄŸim, genç gazeteci dostum Kader arıyor. Kızcağız iÅŸ dönüşü, gecenin 10'unda güç bela kapıdan içeri girebilmiÅŸ (gazeteciliÄŸin normal cilveleri); eÅŸi Tayfun ile hemen çilingir sofrasının başına geçmiÅŸler. "Damadım" Tayfun bana selamlarını gönderdikten sonra, derhal uykuya iltica etmiÅŸ. Kader ile ben, erkekleri uykuda iki hatun, Fener maçı dahil, hayatın gaileleri üzerine lak lak ediyoruz. Söz uzayınca, bir ara Kader, "Jülide Hanım, Beyefendi'ye ayıp oluyor. Lafı kısa keselim de, siz bir yoklasanız" diyecek oldu. "Yok canım, o ÅŸimdi derin uykuda" sözlerime Kader'in cevabını hiç unutumayacağım: "Öyle demeyin. Su uyur, sizin Canım'ınız uyumaz!..." Geberiyordum gülmekten... Peki, ya Tayfun? Kader'in ona da cevabı hazırdı: "Su uyumaz, ama Tayfun uyur!..." Hınzır kız, ertesi günü, yemeyip içmeyip tüm bunları damadıma yumurtlamıştır. Tıpkı, benim yaptığım gibi. Kader'in "uyur-uyumaz" tespitleri neticesinde, Canım nezdindeki kotası bir hayli yükseliÅŸe geçti. Åžu erkek milleti, pohpohlanmaya hiç dayanamaz, oldum bittim.Bu arada, normal hayatımıza dönme ümidi, bir ham hayalden ibaret. Cumartesi sabahı, Hürriyet'in servisi tam vaktinde geldi. (Zaten, tek düzgün olay oydu.) Zafer kazanmış kumandan edasıyla, zarfımı teslim ettim.Fakat, o ne? ÇeÅŸni Gıda kapalı??? Her sabah en geç 07.00'de asker misali kepenklerini açan Haydar Bey yok!... Oysa, benim acilen Mine Hanım'ın ekmek+sigara servisini yapmam lazım ki, hasta kedisi Åžila dakika sektirmeden veterinere, ameliyata gidecek. Çaresiz, meÅŸhur Åženol Bakkal'a sığındım. Åženol Bakkal baÅŸlı başına bir yazı mevzuu olacak kadar renkli bir ÅŸahsiyet. Cumhuriyet ve muntazaman Leman+Öküz dergilerini okuyan entelektüel bir zat. Ancak, o sabah sanki yatağın en bi sol tarafından kalkmış gibi, fena halde gözlerini ovuÅŸturuyordu. "Ne oldunuz yahu? Sabah 06.30'da sen buradasın. Bu ne uykusu? Müsebbibi Fener maçı mı??? "Git başımdan" der gibi baktı. AlışveriÅŸin sonunda, bir gün önce sipariÅŸ ettiÄŸim tost ekmekleri konusunda bir geliÅŸme olup olmadığını sormak gafletinde bulundum. Cevaba bakar mısınız? "Korkarım, sandviç ekmeÄŸi konusundaki geliÅŸmeleri hayatın akışına bırakmak zorundayız..."Tam Åženol Bakkal'dan çıkarken, telefon çaldı. Hatta, Haydar Bey'in uykulu sesi: yani, ben geldim, gazete sevkiyatını baÅŸlat, diyor. İçimden, sen görürsün gününü tehditleri savurarak, mahallemizin kritik köşesine yollandım. On senelik ahbabım, tuhafiyeci Mustafa Bey, maÅŸallah zıpkın gibi. Lakin, Haydar Bey de gözlerini ovuÅŸturuyor. "Yahu, nedir bu? Saat oldu 9... Åženol Bakkal bitik, sen yerlerde. Ä°yi ki, bir dört gol attınız..." Hiç ses yok, geç kaldı, kabahatliyiz ya...Hemen tuhafiyeciye daldım. Canım'ın Fener renkleriyle kukuletası ve eldivenleri var da, atkısı yok. Bu açığı kapatmak farz olmuÅŸtu, 4 golden sonra. Mine Hanım'ın sabah servisi yapıldı. Evde de kahvaltı servisi tamamlandı. Canım'ın uyanır uyanmaz ilk sözü ne olsa beÄŸenirsiniz? "Yahu, bir gazete alsaydın..." Çocuk haklı, maç kritiklerini okumadan kendine gelmesi mümkün deÄŸil; komÅŸunun gazetelerini aldık, kendimizi unuttuk. Tüh!...Kahvaltının kıvamı koyulaşırken, pat bir telefon. Mine Hanım hüngür ÅŸakır: Åžilâ'nın kalbi dayanmamış, veterinerin kapısında son nefesini vermiÅŸ! Zavallı kadın iki gece hiç uyumadı. Åžimdi de, dünya güzeli Åžila Hanım'ı defnetmemiz gerek. Mine hanım bu iÅŸi tek başına yapamaz, yüreÄŸi dayanmaz... Åžilâ'nın öldüğünü duyunca, Canım'ın tüm gol heyecanı da buhar oldu, uçtu gitti.Evi toparlayınca kendimi tekrar çarşıya vurdum. Gazete peÅŸindeyim. Koydunsa bul... Tüm büyük gazetelerin yanı sıra, ne Fanatik, ne Telemaç, hepsi lahzada tükenmiÅŸ. Åžehit Hatları'nın dilenci vapurlarına döndüm. Esnafı kapı kapı dolaşıp bir adet Fanatik ya da Telemaç için rüşvet teklif ediyorum. Deli olacağım, bir yandan komik halime gülüyorum. Neyse, Sabah bulabildim; Mine Hanım da Milliyet verdi. Åžilâ'yı topraÄŸa verdik.Henüz ÅŸirâzesine oturamamış çarşıyı arkamda bırakıp sarı-lacivert yünlerle mücehhez vaziyette eve döndüm. Canım, yarım saatlik bir gazete kıraatini müteakip hükmünü verdi: "Tek kale maç, 4 gol!..." 17 AÄŸustos'tan sonra, maddi manevi tüm kaynakları kuruyan, "ah'ı gitmiÅŸ vah'ı kalmış" bir takıma 4 gol atmanın, yere göğe konulmaz bir baÅŸarı olduÄŸunu, ben de zannetmiyorum. Hele hele, "Bu sene ÅŸampiyonuz!" türü desteksiz atışlara pek gülüyorum. Galatasaray dururken, size düşer mi kardeÅŸim?Tıpkı Mustafa Denizli'nin öfkelendiÄŸi gibi. Maç ertesi son derece ölçülü konuÅŸarak gerekli mesajı verdi, ama dinleyen kim?Ancak, hem sadık hem de vefalı Fenerbahçe taraftarı, "Musti"nin FB için ne büyük bir ÅŸans olduÄŸunun farkında. Biri, TV mikrofonlarına şöyle haykırıyordu: "Mustafa Denizli haso bir Türk çocuÄŸudur. Fenerbahçe'yi de layık olduÄŸu yere getirecektir!"Peki, Mustafa Denizli kim?Bir beyefendi. Çok yakışıklı. Uluslararası bir şöhret.Vee, en önemlisi, bir Galatasaraylı...Medya vıdı vıdısı sevmeyen Mustafa Denizli'nin ketum tavrı nedeniyle, Fenerbahçe kapalı bir kutuydu. Az hazırlık maçı yapmıştı. Tam kapasite ile oynadığını kimse söyleyemez. Ama, ilk golü, uzun bir aradan sonra 13. dakikada Ogün'ün atması çok güzeldi. Fırsatçı Andersson o muhteÅŸem boyu ile klasını konuÅŸturdu (21. dakikada ikinci gol). Penaltının Lazetiç tarafından 53. dakikada gole tahvili bayağı şıktı. Her fırsatını bulduÄŸumda perende atan "bastıbacak" Revivo'nun golünü en çok sevdim. Ne de olsa, Akdeniz çocuÄŸu... Ä°stikbal vaat eden Yusuf'un maça katılması, Musti'nin hoÅŸ bir jestiydi.Ama, en güzeli, "Kül yutmaz hakem" OÄŸuz Savran idi. Liglerde pek sık rastlamadığımız bir "fair-play" örneÄŸi sergileyen Baliç'in, hemen maç ertesinde itiraf ettiÄŸi gibi, gücü tükendiÄŸi için yatacak yer arayan BoÅŸnak yıldızın ufak numarasını anında yakalamasına bayıldım. Baliç toplam 4 golün üçünü hazırladı ama yakayı da ele verdi iÅŸte: Bir adet sarı kart!Ä°yi maçtı. Fenerli kardeÅŸlerimize moral verdi. Takım belli ki, daha da iyi oynayacak. Aman, iyi oynasınlar. BeÅŸiktaÅŸ'ı, Trabzonspor'u da öyle. Ä°yi takım olup sıkı maçlar çıkarsınlar ki, biz Galatasaraylılar, sade suya tirit maçlarda boÅŸa enerji harcamaktan kurtulalım. Galip geldiÄŸimizde, "Oh be, adam gibi bir takım yendik!" diyebilelim.Ben de, Canım'a, "Ne olacak bu Fenerbahçe'nin hali?" diye sormaktan vazgeçeyim. Bir tek Galatasaray ile olmaz. Hepsi iyi olmalı ki, kıyasıya heyecan yaÅŸayalım.Jülide ERGÃœDER - 11 Eylül 2000, Pazartesi Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!