Oluşturulma Tarihi: Eylül 30, 2001 00:00
HÜRRİYET’teki ‘Eylül stres yapıyor’ haberini okuyunca içime su serpildi.Demek ki ben özel durum yaşamıyorum ve herkesi kasıp kavuran fırtınanın dalgalarıyla boğuşuyorum. Girdabında kulaç attığım ruh halinde yalnız değilim.Çünkü Amerikalı psikologlar uzun bir araştırmayı kağıda dökmüşler ve tatil bitiminden mevsim değişimine, yağmur serpelemesinden okul başlangıcına, takvimdeki ilk güz ayının insanları olumsuz yönde etkilediğini saptamışlar.Doğrudur. Zaten bunu benden iyi kim bilebilir ki!Güneşin semadaki açısı hafiften hafife değişmeye görsün, yaz kalpazanlığı henüz sürse bile yüreğime hemencecik bir şey oturur. Sonra da, Büyük Yahya Kemal'in ‘Günler kısaldı. Kanlıca’nın ihtiyarları / Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları' sedası dudaklarımdan dökülüverir.*ANNEANNEM de böyleydi. En sıcak günlerin öğleden sonra mahmurluklarında, bir elinde ‘Gelincik’ cigarası, diğer elinde Japon yelpazesi, aniden, ‘Ağustos’un yarısı yazsa, yarısı kıştır' der ve muhtemelen de damadını uyarmak için, ‘mazbut erkek kış odununu Teşrin iptidaları gelmeden alır’ diye eklerdi.O zamanlar boş verirdim. Dışarıda, ilk lodos köpükleriyle beni bekleyen lacivert denizin cazibesi ve aşağıda, mutfakta hazırlanan vişne reçelli ikindi kahvaltısı... Eylülün gelmesine, sayfiyeden dönülmesine, okulun açılmasına daha o kadar çok vakit vardı ki...Anneannem'in bu aceleciliğini anlamazdım.Heyhat, şimdi anlıyorum. Hatta, epeydir anlıyorum.Çünkü artık ben de ‘geçen sonbaharları bir bir hatırlıyorum’.Ve sorun burada ! Zira, 1939'da 2. Savaşın, 1973'de Şili katliamının, 1980'de Evren darbesinin ve 2001'de de 21. asır kahpeliğinin takvim ayına tekabül etmiş bile olsun, Eylül aslında ötekilerinden ne daha hazin, ne daha neşeli !Sorun, geçmiş Eylüllerin hafızamızda üstüste dizilmesinde ki, bunlardaki artış ve yükselişin bizi hızla Ekime, Kasıma ve nihayet kışa yaklaştırdığını bildiğimizden, tehlikeli viraja özel bir önem atfediyoruz.*BİR de Enis Batur'un ‘Eylül Edebiyatı’ başlıklı yazısını okudum. Soyadını kullandığıma bakmayın, Enis Fransız mektebinden kırk senelik arkadaşımdır... Sandım ki, her ders yılı başı okula tekrar döndüğümüzde, giriş kapısından Aziz Yusuf heykeline doğru yürürken, iki sıra ağaçlardan yola tek tük düşen at kestanelerinin çıkarttığı o tok sesin bir anlık, fakat dayanılmaz Eylül hüznüden de söz edecektir.Etmemiş. Eylülün on iki ayın en sancılı olduğunu vurgulayıp Cenap Şahabeddin'den Tanpınar Usta'ya ve Edip Cansever'den Sait Faik'e şiir ve nesirle Eylül satırları örnekledikten sonra, satırlarını, ilk güz dönemecinin yeni bir kışın, bir başka baharını, bir sonraki yazın umutlarını taşıdığını ve beslediğini vurgulayan bir iyimserlik cümlesiyle noktalamış.Ala ! Geçmiş Eylüllerin bendeki birikmişliğinden dolayı sınıf arkadaşımın bu iradeciliğini artık paylaşmıyorsam da, kendi kendime, ‘Ne mutlu ona ! At kestanelerinin parantezli hüznüne rağmen aslında çok bahtiyar yaşadığımız eski Eylüllerin iyimserliğini hala koruyor’ dedim.*ÖYLEYDİ ya... Ne mendebur okulun başlaması, ne de ilk serinliklerin inmesi, o okula ve o serinliklere rağmen cumartesi geceleri hala bir süre daha gitmeye devam ettiğimiz son açıkhava sinemalarının cazibesini değiştiremezdi.İşte, artık gişe önüne tek tük gelen sayfiye kızlarının pırıltılı gözlerinde ve şimdi nihayet giyebiliyoruz diye sevindiğimiz yün kazakların güvenliğinde, bitmiş olan ama bir yıl sonra mutlaka tekrar kavuşacağımız yaz sıcaklıklarını sımsıkı tutmaya devam ediyoruz.Varsın sinemanın antrakt hoparlöründen Peppino di Capri'nin ‘Eylülde Melankoli’si yayılsın, o melankoli bizler için bir sayfiye kızının dönüyor olmasından fazla öteye gitmiyor. Mayıs sonunda yine gelecek.Gelmese bile, Ekim, Kasım, Aralık, Ocak, Şubat, Mart, Nisan kızlarına kıran mı girdi, güz, kış ve bahar aşklarıyla melankoli hemen bitecek.Bitecek, çünkü henüz o kadar az Eylül biliyoruz ki !‘Bir bir hatırladığımız sonbaharların’ sayısı henüz o kadar sınırlı ki !İyimser Enis'in satırlara düştüğü gibi, yeni bir kışın, bir başka baharın, bir sonraki yazın umudunu taşıyan ve besleyen Eylülden korktuğumuz falan yok..*PEKİ, şimdi neden korkuyorum ?Çünkü, okul avlusuna düşen at kestanelerinin tok sesinde o bir anlık ve o dayanılmaz Eylül hüznünü artık hiç bulamıyorum.Geçen Eylülleri ve geçen hüzünleri bir bir hatırlıyor olmak her ikisini de sıradanlaştırıyor ki, dehşet işte tam burada !
button