Eş seçiminde veya cinsel çekimde kurallar var mı?

Güncelleme Tarihi:

Eş seçiminde veya cinsel çekimde kurallar var mı
Oluşturulma Tarihi: Nisan 20, 2005 20:41

Erkekler eş seçerken, düzgün yüz hatları, taze bir ten ve bel ile kalça arasındaki uyuma ne derece önem veriyor?

Eş seçmek, insanoğlunun yaşamındaki en önemli edimlerden biri. Bu süreç yaşamımızda en az, dengeli beslenme, ani ölümlerden kaçınma ve soyun sürdürülmesi denli ciddi bir yer tutar.

Gelgelelim, böylesine kişisel ve kimi zaman tarafların bile içinden çıkamadıkları kadar karmaşık bir olguya bilimsel bir açıklama getirilebilir mi?

İnsanların, başka herhangi bir hayvanmış gibi ele alınması suretiyle, eş seçiminde etkili birtakım unsurların kestirilmesi mümkün olabilir.

Öyle ki, eş seçimi, salt kendi DNA’mızı taşıyan yavrular üretmenin çok ötesinde bir süreç olmalı.

Evrimsel teoride, kadınların seçimlerini kendilerine bağlı ve maddi kaynakları bol olan erkeklerden yana yaparken, erkeklerin eş seçiminde üremeyle ilintili biyolojik güçlere ağırlık verdikleri savunuluyor.

Kadının dış görüntüsüne kafayı takmak yüzeysel bir tavırmış gibi görünse de, erkek zamanını ve kaynaklarını çocuklarına harcayacağından, eşinin taşıdığı genlerin niteliğinden ve onun doğurganlığından emin olmak ister.

Çok sayıda araştırma, bu çok önemli niteliklerin, düzgün yüz hatları, taze bir ten ve bel ile kalça arasındaki uyum gibi erkekler tarafından çekici bulunan birtakım özelliklerle ilintili olduğunu ortaya koyuyor.

Ayrıca kadınlar yumurtlama dönemlerinde öteki dişi hayvanlar gibi çığırtkanlıklar yapmadıklarından, erkeklerin aldatılma olasılıkları da bir hayli yüksektir. 24 saat boyunca eşini kollaması olanaksız olan erkek, çocuğunun gerçek babası olup olmadığından da asla emin olamaz. Bu yüzden erkeğin kadında öncelikle cinsel sadakata önem vermesi beklenir.

Gerçek kuramla çatışıyor

Ne var ki, gerçekte olup bitenlerle eş seçimi kuramı arasında birtakım tutarsızlıklar göze çarpıyor.

Berlin’deki Max Planck İnsan Gelişimi Enstitüsü uzmanlarından Peter Todd, "Hayatta insanlar her ne kadar büyük beklentiler içinde başkalarına kur yapsalar da, eninde sonunda gerçekçi davranıp elde edebilecekleri bir kişiye yönelmek zorunda kalırlar," diyor.

Bu da, bireyin kendine bir değer biçerek, karşı cinsten benzer değerde birinin peşine düşmesi anlamına geliyor.

Öyle ki, erkekler maddi kaynakları ve bağlılıkları karşısında kadınlardan doğurganlık ve sadakat bekliyor.

Eş seçiminde bir "gizilgüçlerin çekimi" adı verilen bir düzen yürürlükte. Bir kişiye, "Karşı cinste ne tür özellikler arıyorsunuz?" diye sorulduğunda, çok farklı bir görüntü ortaya çıkmakta.

Kuram tersyüz mü?

Cornell Üniversitesi’nden Peter Buston ile Stephen Emlen’in araştırmasında, 978 bekar denekten

Servet

Statü

Aileye bağlılık

Dış görünüş ve

Cinsel sadakat gibi özellikler esas alınarak, uzun dönemli eş olma konusunda bir değerlendirme yapmaları istendi.

Daha sonra araştırmacılar deneklerden bu özelliklerin ideal eş seçiminde ne denli önemli bir yer tuttuğunu öğrenmeye çalıştılar.

Sonuçlar evrim kuramını yerle bir edecek nitelikteydi.

Araştırmaya katılanların kendi özellikleriyle karşı cinsin özellikleri arasında bir değiş tokuş yapmak gibi bir kaygıları yoktu.

Tek amaçları statü, dış görünüş, bağlılık ve kararlılık gibi açılardan kendilerine benzer biriyle birlikte olmaktı.

Hayvansallığı aştık mı?

O halde, insanoğlunun doğasındaki hayvansallığı aşmış olduğu söylenebilir mi?

Yaşamımızı kiminle paylaşacağımız konusundaki görüşlerimize, biyolojik güçlerin ötesinde, uyumla ilgili duygusal kavramlar ve bizleri kusursuzca tamamlayacak "ruh eşinin" peşine düşme gibi şeyler yön veriyor olabilir mi?

Todd öyle olmadığını savunuyor ve elde edilen bu sonuçların Buston ve Emlen’in yanlış yaklaşımlarından kaynaklanabileceğine inanıyor.

Araştırmacıların deneklerin gerçekte yaptıkları seçimleri değerlendirmek yerine, tercihlerini sormak gibi bir gaflete düştüklerini öne sürüyor.

Tercih ile gerçekleşen farklı

Daha gerçekçi bir yaklaşımın farklı sonuçlar vereceğine inanan Todd, şimdilerde Londra Ekonomi Okulu’nda görevli olan Barbara Fasolo, Edinburgh Üniversitesi’nden Alison Lenton ve Humboldt Üniversitesi’nden Lars Penke ile birlikte, hızlı çöpçatanlık seanslarının gizemli dünyasını daha yakından izlemeye koyuldu.

Ekibin amacı, insanların eş seçimindeki beklentileriyle, gerçek seçimleri arasındaki tutarsızlığı irdelemekti.

Münih’te bu tür seanslara katılan kadın ve erkeklerden oluşan 46 denek üzerinde incelemeler yaptıyar ve tanışma öncesi doldurulan formları gözden geçirdiler.

Yüz alışverişi

Tıpkı Buston ve Emlen’in araştırmasında olduğu gibi, bu kişilerin ekonomik düzey, statü, aileye bağlılık ve fiziksel çekim açısından kendileriyle uyumlu kişilere ilgi duyduklarına tanık oldular. Ne var ki, tanışma aşamasına gelindiğinde yapılan seçimlerin bir bakıma farklı olduğu görüldü.

Araştırmada, sağlıklı olmayacağı gerekçesiyle, sadakat konusunda bir değerlendirmeye gidilmedi. Ancak ekip, kadınların, erkeklerin bağlılık, servet ve statüleri karşılığında dış görüntülerini sattıklarına tanık oldu.

Evrim kuramının da savunduğu gibi, kadınların kendi fiziksel görüntüleriyle ilgili değerleri yükseldikçe, aradıkları erkeğin nitelikleri de artıyordu. Oysa erkekler, kadınlar gibi böyle bir alışveriş içinde değildi; kadınlarda aradıkları özelliklerin ille de kendi değerleriyle bağdaşması gerekmiyor gibiydi.

Sonuçta, erkekler kadınlara kıyasla çok daha atak davranıyorlar ve Todd’a göre, sanki şansını denemenin kendilerine pek bir zarar vermeyeceği ilkesinden yola çıkıyorlardı.

Genelde insanlar kendileriyle uyumlu bir eş peşinde olduklarını söyleseler de, gerçekte geleneksel evrim kuramına uygun bir seçim yapıyorlardı.

Güçlüler birbirini çekiyor

Amerika’da yapılan araştırmalar da benzer bir sonuç verdi. Pennsylvania Üniversitesi’nden Robert Kurzban ve Jason Weedon, hızlı çöpçatanlık seanslarına katılan on bini aşkın kişi üzerinde yaptıkları incelemeler sonucunda, güçlülerin birbirlerini çektiklerine tanık oldular.

Eş seçiminde önemli olabilecek eğitim, din, davranış ve cinsellik gibi konularda önceden sorguya çekilen deneklerin, sonradan, kadın olsun erkek olsun, yalnızca çekicilik gibi fiziksel özelliklere odaklandıkları görüldü.

Insanlar görünüşte kendi değerlerini tartıp ölçseler de, yalnızca fiziksel özellikler ağır basmaktaydı. Söz gelimi kadınlar orta yapılı erkekleri yeğlerken, erkeklerin seçimi ince yapılı kadınlardan yanaydı.

Süreçler etkileniyor

New Scientist’te yer alan araştırmaya göre, bu süreç gözle görülebilen özellikleri öne çıkarıyor ve dolayısıyla yalnızca genç ve güzellere şans tanıyor. Ne var ki, Todd, ilk karşılaşmalarda her zaman aşağı yukarı aynı şeyin yaşandığına ve dış görünümün, biyolojik uygunluğun en belirgin göstergesi olduğuna dikkat çekiyor.

Todd ve New Mexico Üniversitesi’nden Geoffrey Miller, kur yapma sürecini ilişkinin sağlıklı yürümesi için eşlerden birinin bir ötekine uyguladığı bir dizi sınav olarak nitelendiriyorlar.

Ancak hızlı çöpçatanlık sürecinde zaman kısıtlı olduğundan taraflar tensel çekim aşamasından öteye gidemiyorlar. Bir başka deyişle, bu tür ilişkilerin çoğunda ilk izlenimler esas oluşturuyor.

"Teknolojinin günümüzde flört ve eş bulma sürecini de etkilediği su götürmez bir gerçek," diyen Todd, doğurganlık ve kaynakların yine de her zamanki gibi önemli bir yer tutacağına dikkat çekiyor.

KADINLARI BAŞTAN ÇIKARTMANIN YOLLARI

Kadınların ilgisini mi çekmek istiyorsunuz? Yapacağınız tek şey, onu yüreklendirecek birkaç kısa sözcüğün ardından, sözü ona bırakmak. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü araştırmacıları, bu davranışın, kadınların gönlünü çelmenin ilk koşulu olduğunu öne sürüyor.

Hızlı tanışma seanslarında geçen konuşmaları inceleyen Sandy Pentland ve arkadaşları elde ettikleri verileri çiftlerin birbirlerine çekimlerini değerlendiren bir bilgisayar yazılımına dönüştürdü.

Henüz deneme aşamasında olan "konuşma çözümleme yazılımı"nın, ilgi çekme konusunda ciddi sorunlar yaşayanlara yardımcı olabileceği sanılıyor.

Araştırmacılar sohbetin içeriğinden çok, taraflardan her birinin konuşma süresine, ses tonundaki iniş çıkışlara ve karşı tarafın ne denli sıklıkla araya girdiğine odaklanıyorlar. Pentland, bu özelliklerin bir tür "sözel beden dili" olduğuna ve bunun kolların kavuşturulması, ya da insanın saçıyla oynamasına eşdeğer davranışlar olarak nitelendirilebileceğine dikkat çekiyor.

Pentland bu özelliklerin incelenmesi sonucunda ulaştığı değerleri başka ağırlıklı özelliklerle birleştirerek bir "çekim katsayısı" elde ediyor. Öyle ki, gerçek zamanlı bir çözümleme sonucunda katsayı düşükse, kişinin bu konuda uyarılıp eksiklerini tamamlamaya çalışması gerek.

Sıklıkla araya girin!

Araştırma sonucunda tanık olunan ilgi göstergelerinden bir tanesi, sohbet sırasında bir saniyeden kısa süren ve genellikle "tamam", "anladım", ve "devam et" gibi sözcüklerden oluşan kesintilerin sayısıydı.

Kimileri 5 dakika içinde 30 kez araya girerken, kimileri buna yalnızca 5 kez başvurmuştu. Erkeklerin sıklıkla araya girdikleri durumlarda, kadınların seans sonrasında o erkeklere daha çok ilgi duydukları görülüyordu.

Erkekler ise, ses tonunu sık sık değiştiren kadınlara daha çok ilgi duymaktaydılar.

İnsanların seslerini kullanma yönündeki alışkanlıklarını olumlu yönde değiştirebileceklerine inanmakla birlikte bunun insanı yeni baştan yaratmayacağına parmak basan Pentland, "İnsanın bu tür alışkanlıkları gizlemeyi ya da örtbas etmeyi öğrenmesi epey vaktini alabilir. Ama, bunu bir ölçüde denetlemek elinde," diyor.

Peki, erkekler bu yüreklendirici deyimleri kullanarak kadınları etkilemede daha mı başarılı olacaklar? Bu tür sözcüklerin bir neden mi, yoksa sonuç mu olduğu henüz bilinmiyor. Ancak kimseye bir zarar vermeyeceği kesin olduğuna göre, yine de denemeye değer.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!