Alt yapıdan yetiştirdiği futbolcularla, Beşiktaş yılda üç kez Fenerbahçe’yi yeniyor, Galatasaray almış başını gidiyor, Fenerbahçe, hiziplere teslim olan siyasal partiler gibi iç çalkantılarla sarsılırken, Türkiye’de futbol, kulübü ve taraftarıyla tam bir dönüşüm içine giriyordu. Sarıyer karşısındaki 4-0’lık yenilgi bardağı taşıran damla oldu. FENERBAHÇE susuz kalmıştı. 1994’e gelindiğinde, yedi yıldır şampiyon olamıyordu. Bir sezonda beş kupa kazanmak, arka arkaya şampiyonluk turları atmak, geride kalmıştı. Sadece futbolda değil, tüm spor dallarında Fenerbahçe artık tarihiyle avunan bir kulübe dönüşmüştü. Hatta, sosyal tesisleri bile gözden düşmüştü. Taraftar sayısıyla övünmek, şampiyonluk kupalarını kaldırmak sırası, Galatasaray’a gelmişti. Futbol Federasyonu seçimleri, Merkez Hakem Kurulu seçimleri Galatasaray gölgesinde geçiyordu. Bu dönüşüm
Beşiktaş’ın da işine geliyordu. Başkan Süleyman Saba liderliğinde, istikrarı yakalayan Beşiktaş, Galatasaray’la birlikte şampiyonlukları kovalıyor, iki kulüp Fenerbahçe saltanatına son veriyordu.
Aslında, Fenerbahçelileri üzen Beşiktaş’tan çok Galatasaray’dı. Hatta, Beşiktaş’ın arkasından ligi ikinci bitirmek,
Fenerbahçe’yi rahatsız etmiyordu. Yeter ki, ezeli rakip Galatasaray önde olmasın.
Alt yapıdan yetiştirdiği futbolcularla, Beşiktaş yılda üç kez Fenerbahçe’yi yeniyor, Galatasaray almış başını gidiyor, Fenerbahçe, hiziplere teslim olan siyasal partiler gibi iç çalkantılarla sarsılırken, Türkiye’de futbol, kulübü ve taraftarıyla tam bir dönüşüm içine giriyordu.
ALİ ŞEN EL KOYUYORSarıyer karşısındaki 4-0’lık yenilgi bardağı taşıran damla oldu. Otobüslerde ve dolmuşlarda, Sarıyer maçına gönderme yaparak, halk "Arkayı dörtleyelim beyler" diyerek, Fenerbahçe ile dalgasını geçiyordu.
Gerilimin tırmandığı zaten Avrupa Kupası’nda Cannes’a arka arkaya dört ve beş golle yenilerek elenmesiyle kendini gösterdi. Üstüne bir de ligin yeni takımı Vanspor karşısındaki yenilgi, kıyametin kopmasına yetti.
Uçaktan inen Ali Şen, hava alanından TV kanalına gitti. Nefes nefese ilk demecini veriyordu: "Fenerbahçe’ye el koymaya geldim."
Ne el koyması? O sırada Fenerbahçe’de başkan Hasan Özaydın’dı. Ali Şen’in açıklamalarını TV’den dinleyen Fenerbahçe yönetimi ertesi gün istifa etti. Zaten tribünler çoktandır yıllar öncesinin sloganıyla çalkalanıyordu. "Ali Şen Başkan, Fenerbahçe şampiyon."
18 Aralık 1994’te Fenerbahçe olağanüstü kongreye gitti. Başkanlığın tek adayı vardı, Ali Şen.
Yeni ruh, modern kulüp yönetimi, yeni stadyum ve yeni gelir kaynaklarına göz diken Ali Şen, yeni bir ekip kurmak için kolları sıvadı. Şadan Kalkavan’la birlikte İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’ı İSKİ tesislerinde ziyaret eden Ali Şen, "Ben Fenerbahçe’de başkan oluyorum, size de ikinci başkanlığı teklif ediyorum" dedi.
Tayyip Erdoğan hiç beklemediği bu öneri karşısında çok mutlu oldu. Ancak bir sorun vardı. Necmettin Erbakan! Refah Partisi Genel Başkanı. Erdoğan’ın genel başkanı. O bu işe ne derdi?
ERBAKAN ENGELİAli Şen ve Şadan Kalkavan’dan izin isteyen Erdoğan yan odaya geçerek, Erbakan’ı aradı. Geri döndüğünde, yüzünde aynı mutlu ifade olmayan Erdoğan şöyle konuştu: "Erbakan Hoca, ’Karadenizlileri, Trabzonluları, başka kulüp taraftarlarını küstürürsün, biraz bekle’ diyor."
Erdoğan’ın Fenerbahçe yöneticiliği suya düşmüştü, ama Fenerbahçe’de yine de fırtınalar estirmişti. Yüksek Divan Kurulu toplantısında bir üye ayağa kalkıyor, "En büyük Ali Şen’ci benim, ama burası
Atatürk’ün kulübüdür, şeriatçı Erdoğan’ın burada yeri yoktur" diye bağırıyordu.
Şadan Kalkavan on yedi yıl top peşinde koşmuştu. Vefa ve Feriköy’de amatör olarak futbol oynamış, koyu bir Fenerbahçeli idi. Onu Fenerbahçe’ye üye kaydeden kişi ise Ali Şen’di.
Şen yeniden başkanlığa gelirken, Kalkavan’a, "Para verecek beş kişi buldum. Mehmet Nazif Günal, Bayram Aslan, Nihat Özdemir, Ahmet Kökler ve sen."
Armatör olan Kalkavan futbol şubesi sorumluluğunu üstlenerek, yeni yönetimde görevine başladı.
KOMUTANLARDAN VETO
Birinci Ordu Komutanı Fenerbahçe kongre üyesi Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, oğlunun nikáh şahidiydi. Yine koyu bir Fenerbahçeli olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile aralarından su sızmıyordu. Hatta, Ali Şen ile kapışıp, görevini bırakmak istediğinde, Kıvrıkoğlu kendisine, "Hepimiz Fenerbahçeliyiz, aile içinde olur böyle şeyler, ayrılma" diye ısrar ediyordu.
Kendisine ısrar edenlerden biri de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı.
Bir gün Erdoğan’la sohbet ederken, Kalkavan ona, "Gün gelecek, partinin başına sen geçeceksin, ama Erbakan senden rahatsız" demişti. Erdoğan bunu iyi biliyordu. Kalkavan’ın kendisine yakınlığını da, aynı şekilde biliyor ve içini ona açıyordu. Bir gün Kalkavan’a sordu: "Beni Kıvrıkoğlu Paşa ile görüştürür müsün?"
Kalkavan Ankara’ya gitti, komutanlarla görüştü. Komutanların hiç biri Refah Partisi’ne güvenmiyordu. Yok, herkese iğne yapılacak ve bir sabah herkes dinci olarak uyanacak, yok Libya’da Kaddafi’nin çadırında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatıyla Erbakan çok güç durumlara düşecek, yok Nijerya, yok İran gibi koyu İslam’la yönetilen ülkeleri Erbakan ziyaret edecek, yok bilmem ne. Türkiye’de herkes "Laiklik elden gidiyor, nereye gidiyoruz?" diye soruyordu. Dört nala 28 Şubat’a doğru, o günün deyimiyle, post modern darbeye doğru yol alıyordu.
Böyle bir ortamda Fenerbahçeli komutanlar Fenerbahçeli Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmek istemedi. Bir Fenerbahçe yöneticisinin ricası, komutanlarla Erdoğan’ın arasını bulmasına yetmedi.
FENERBAHÇE Cumhuriyeti Marşı nasıl doğduReal Zaragoza’lı İspanyol oyuncular UEFA maçı için Saraçoğlu’nda sahaya çıktıklarında, şaşırdılar. "Viva İspanya" şarkısı çalıyordu. İspanyol futbolcular, "Bu Türklere bir de barbar denir, oysa şu konukseverliğe bakın" diye kendi aralarında konuşuyorlardı.
Ancak, bir gariplik de dikkatlerinden kaçmadı. Melodi İspanyolca, sözler Türkçe idi ve tribünler hep birlikte bu şarkıyı söylüyordu. "Yaşa Fenerbahçe"
Ercan Saatçi bu sırada devreye girdi. Sözlerini Fecri Ebcioğlu’nun yazdığı "Yaşa Fenerbahçe" marşı tutmuştu, ama müzik yabancıydı. Yeni bir marş, yeni bir beste gerekliydi.
Yurt dışında ne zaman maça çıksalar, ev sahibi ne zaman gol atsa, mikrofondan önce "Goooool" çığlıkları, ardından temposu yüksek müthiş bir müzik. Cannes maçında Fenerbahçe gerçi 5-0 yenildi, ama Ercan Saatçi de yeni bir marş, yeni bir fikirle İstanbul’a geldi. Saraçoğlu Stadı modern bir müzik tesisatıyla döşendi.
Saatçi, daha önce 1907 Derneği için 1907 Marşı’nı bestelemişti. Bir başka marş daha yazdı ve besteledi. Kendisinin Hande Yener, Ümit Yaşar, Reha Falay, Kemal Başbuğ ile birlikte, "Gurup Düş" eşliğinde söyledikleri marş. Fenerbahçe Cumhuriyeti Marşı olarak tescil edilmişti.
Baliç ve Moldovan’ın iki golüyle Fenerbahçe Gençler-birliği’ni 3-0 yendi. Gollerden sonra, stadyumda 1907 Marşı çaldı, "Çünkü Fenerbahçeliyiz." Maç öncesinde, devrede ve maç sonrasında Fenerbahçe Cumhuriyeti Marşı çalındı. Taraftarlar marşı sanki yıllardır biliyormuş gibi, hep bir ağzından coşkuyla söyledi.
Fenerbahçe’nin 100. kuruluş yıldönümü için Aziz Yıldırım, klasik bir müzik parçası bestelemeleri amacıyla, Kıraç’ı, Funda Arar’ı ve Athena’yı aradı. Ercan Saatçi, Fazıl Say ile konuştu. Fazıl Say’ın bestelediği Fenerbahçe Senfonisi’nin galası 2007 Mart ayında yapıldı. Marşın yanı sıra, Cumhuriyet’in şimdi bir de senfonisi vardı.
Mesut Yılmaz’ı kızdıran pankartGalatasaray ikinci devreye hızlı başladı. Okan ve Hakan’ın golleriyle, Fenerbahçe’yi 2-0 yendi. Bu galibiyet sevinciyle, ailece Galatasaraylı olan Başbakan Mesut Yılmaz’ın Ankara’daki evini, çocukları Galatasaray bayraklarıyla donattı.
Ertesi hafta Fenerbahçe kendi evinde Trabzonspor’u Baliç’in golüyle 1-0 yendi. Ama, taraftarların aklı Başbakan Yılmaz’ın evine astığı sarı-kırmızı bayraklardaydı. Tribünlerde pankart açıldı, "Sandıkta görüşürüz Mesut Bey."
Pankart açıldıktan iki dakika sonra, Başkan Aziz Yıldırım’ın cep telefonu çaldı. Başbakan Yılmaz hayli öfkeliydi, konuşma on-on beş dakika sürdü. Telefon kapanır kapanmaz, Aziz Yıldırım polislerden yardım istedi ve pankart kaldırıldı.
1999 Mart’ında açılan bu pankart önemliydi, çünkü zamanlama önemliydi. Türkiye bir ay sonra 1999 genel seçimlerine gidiyordu. Seçimin ne olduğunu Aziz Yıldırım çok iyi biliyordu, tam bir yıl önce, 1998 Şubat’ında benzer heyecanı yaşamıştı. Garip rastlantı, seçildiği gün, yine bir Galatasaray karşılaşması vardı. Sırasıyla, Okocha, Hagi, Hakan Ünsal ve Boliç’in golleriyle maç 2-2 bitti.
YARIN: 1907 Derneği’ne Polis Baskını, Susurluk Fenerbahçe’de