Engin: İkincilik bize sürpriz olur

Güncelleme Tarihi:

Engin: İkincilik bize sürpriz olur
Oluşturulma Tarihi: Aralık 29, 2001 01:54

‘‘Beşiktaş'ın en önemli sorunu süreklilik ve istikrar. Bir teknik ekibe, yönetime belli bir süre için şans verdiğinizde başarıyı yakalıyorsunuz. Kesinti olmaması lazım, sabır lazım. Bence, bu nedenle kulüp başkanlığı da dört sene olmalı.’’

Fulya tesislerindeki odasında bir yandan günlük işleri yürütürken, bir yandan da göz ucuyla antreman sahasındaki futbolcuları kolaçan ediyor menajer Sinan Engin.

Odasına devamlı birileri girip çıkıyor. Bunlardan biri de Elvis.

Favorileri ve saç stili nedeniyle Beşiktaş'ta ona ‘‘Elvis’’ diye hitap ediliyor.

Elvis aşağı, Elvis yukarı...

Elvis dediğiniz, aslında kulübün baş garsonu Mustafa.

Ancak, diğer şapkasıyla da futbolcuların bankalar nezdindeki mutemedi. Her işe koşturuyor.

Bir de Al Pacino var. Asıl adı Müslüm. Biraz vukuat.

Al Pacino, kulübün park bekçisi. Futbolcuların tesise giriş çıkışları, arabalarını park etmeleri ondan soruluyor. Ona, Fulya'nın ‘‘nizamiye sorumlusu’’ diyebilirsiniz.

Beşiktaş'ın eski forvet oyuncularından Sinan Engin, neredeyse 24 saatini Fulya tesislerindeki bu odada geçiriyor. Beşiktaş'tan başka hiçbir şey düşünmüyor.

Futbolcuların aklınıza gelebilecek bütün sorunları, dertleriyle uğraşıyor.

Sinan Engin, Beşiktaş'ın ilk yarıda aldığı sonuçta kuşkusuz en çok pay sahibi olan isimlerden biri.

Scala'nın gidişinden sonra menajerliğe getirilmesi ne kadar çok gürültü koparmış olsa da, Sinan Engin'in babacanlığı, ağabey kimliğiyle oyuncularla çok sıcak bir ilişki kurduğunu, yükün büyük bir bölümünü omuzlandığını herkes kabul ediyor.

Örneğin, takım kaptanı Tayfur, Sinan Engin'in işlevini şöyle anlatıyor:

‘‘Yönetimle aramızda hep Sinan ağabey var. İşini çok iyi yapıyor. Arkadaşların hepsi tarafından seviliyor. Bütün isteklerimizi yönetime iletiyor.’’

Yaygın lakabıyla ‘‘Baba Sinan’’, ‘‘İlk yarıyı birinci bitirmemizde şaşırtıcı olan hiçbir şey yok. Normali 4-5 fuan farkla önde bitirmemizdi. Kişisel hatalardan böyle oldu. Şampiyonluğumuz da sürpriz olmayacak. Sürpriz, olsa olsa ikinci gelmemiz olur’’ diye konuşuyor.

Sinan Engin, Beşiktaş'ın en önemli sorununun süreklilik ve istikrar olduğu kanısında. Galatasaray'ın son yıllarda yakaladığı başarının gerisinde Faruk Süren ve Fatih Terim'in uzun bir süre birlikte görevde yapmalarının yattığını düşünüyor.

Engin, ‘‘Bir teknik ekibe, yönetime belli bir süre için şans verdiğinizde başarıyı yakalıyorsunuz’’ dedikten sonra ekliyor:

‘‘Uzun vadeli, köklü düşünmek gerekiyor. Örneğin benim 13 yaşında izlemeye aldığım bir futbolcunun 15 yaşındaki halini de görebilmem lazım. Kesinti olmaması lazım, sabır lazım. Bence, bu nedenle kulüp başkanlığı da dört sene olmalı.’’

Sinan Engin, ayrıca takımın birbirlerini henüz tanımakta olan yeni oyunculardan oluştuğuna dikkat çekiyor.

Bir buçuk yıl önceki kadrodan bugün, Nihat'ın da gidişiyle birlikte, yalnızca Tayfur, Yasin ve Fevzi var. İnsan malzemesi bu isimler dışında tümüyle değişmiş durumda.

Ancak, takımın oturmasında Daum sonrasında kulübe kazandırılan özellikle Baya, Ronaldo, İlhan ve Tümer gibi transferlerin ağırlığı inkar edilemez.

Ancak en önemlisi, oyuncular arasında tam bir kardeşlik ve dayanışma havasının hakim olması. Bu arkadaşça hava, Daum'un yerleştirmek istediği gibi, ekip ruhunun sahada seferber edilebilmesini mümkün kılıyor.

Takım kaptanı Tayfur, özellikle bu noktanın altını çiziyor:

‘‘Yeni gelen arkadaşlar, örneğin İlhan ve Tümer çok çabuk uyum sağladılar. Arkadaşlıktan yana hiçbir problemimiz yok. Hepsi çok iyi insanlar, profesyoneller. Aramızda sorunlu arkadaşlarımız da yok. Yani başarılı olmamamız için de hiçbir neden yok. Eksik yönümüz özgüvendi. Onu da Fenerbahçe maçıyla yakaladık’’

Oyuncuları kamçılayan başka bir faktör daha var. Çoğu daha önce hiç şampiyonluk yaşamamış. Örneğin, Tümer, bu durumun kendilerini nasıl etkilediğini şöyle anlatıyor:

‘‘Benim hoca (Daum) ile diyaloğumda, kendisi şampiyonluğu yaşamış oyuncularla, şampiyonluğu yakalamanın daha kolay olacağını söylemişti. Ben de tam tersini, şampiyonluğu özleyen, bu duyguyu yaşamamış oyuncularla bunun daha kolay yakalanabileceğini savunmuştum. Takım içindeki ruh hali de bunu yansıtıyor. Herkes istiyor, herkes daha fazla istiyor. Bunun bizim en önemli avantajlarımızdan biri olduğunu düşünüyorum.’’

Ve özellikle Galatasaray'ın Avrupa'da kazandığı başarılardan sonra hepsi artık şampiyon olup Avrupa sahalarına çıkmak istiyor.

Özetlemek gerekirse, Beşiktaş daha yeni yeni kimliğini bulmakta olan bir takım.

Birinci yarıda alınan sonucu boş verin. Bu takım daha yola yeni çıkıyor.

Dolayısıyla ikinci yarıda bu ekibin daha da yüksek bir performans göstermesine artık kesin gözüyle bakabilirsiniz.

Ayrıca, şu metafizik ilişkiyi de unutmayın: Beşiktaş iyiye gidiyorsa, bilin ki, Türkiye de iyiye gidecektir.

RONALDO: SARAÇOĞLU STADININ KABUSU

Takım sahaya dağıldığında geride stopper oynuyor. Ancak ceza sahasında dolaşıp, gol koklamayı da çok seviyor.

Ve sanki, sarı lacivert renklere de alerjisi var.

O, Şükrü Saraçoğlu stadının son dönemdeki en büyük kabusu.

Saraçoğlu stadında 2 Aralık tarihinde oynanan maçta Fenerbahçe'ye attığı iki golle Beşiktaş tarihinde hep özel bir yeri olacak.

Tabii, bu stadda 24 hafta süren yenilmezliğine son verdiği için Fenerbahçe'nin tarihinde de...

Ama, ‘‘Fenerbahçeye gol atmak nasıl bir duygu?’’ sorusuyla karşılaştığında, Ronaldo hiç oralı olmuyor; bundan rutin bir konu gibi söz ediyor.

‘‘Fenerbahçeye iki gol atmak...’’ diye söze girdikten sonra bir süre duruyor ve şöyle konuşuyor:

‘‘Benim için hepsi 90 dakikalık bir oyundur. Ben her maçı 90 dakikalık bir birinci lig maçı olarak düşünürüm. Profesyonel bir futbolcu olarak çıktığım maçlar arasında hiçbir ayırım yapmam’’

Ronaldo, Beşiktaş'ın savunmasındaki en istikrarlı isim. Önünde oynayan oyunculara ve tribündeki taraftara büyük güven veriyor. Bazı maçlarda neredeyse sıfır hata payıyla oynuyor.

Ve hocası Christoph Daum'a göre, ‘‘belki de Türkiye'deki en başarılı yabancı futbolcu.’’

Aynı zamanda en gösterişsiz, en sakin yabancı oyuncu demek de doğru olabilir onun için.

Ve Fulya tesislerideki antremanlar ve maçlar dışında bütün zamanını eşi ve iki çocuğuna vakfeden müşfik bir aile babası.

Ronaldo, Beşiktaş'a Portekiz'in ünlü Benfica takımından geldi.

Futbol hayatının Türkiye dönemini şöyle anlatıyor:

‘‘Aynı dili konuştuğumuz halde Portekiz'e, Benfica'ya kolay kolay alışamadım. Oysa buraya geldiğim zaman Portekiz'e kıyasla çok daha çabuk uyum sağladım. Oynadığım her maçta Beşiktaş'a daha çok alıştım. Hergün kendimi daha çok Beşiktaşlı hissediyorum. Bütün ailem Beşiktaş'ı çok seviyor.’’

Ronaldo, önümüzdeki dönemde Beşiktaş'ta kalmayı düşünüyor mu?

Brezilyalı oyuncu, şöyle yanıtlıyor:

‘‘Ben herşeyden evvel profesyonel bir futbolcuyum, 2 yıllık sözleşmem var Beşiktaş ile. Gidebilirim, anlaşırsak kalırım. Ben profesyonel düşünüyorum, ekmeğimi bundan kazanıyorum. Ama benim şu ana kadar en iyi oynadığım ve en mutlu olduğum kulüp Beşiktaş.’’

Bir Brezilyalı olarak Türkiye'deki futbolu nasıl görüyor?

Ronaldo, ‘‘Brezilya'da daha kitabına göre oynanır. Burada fazla markaj yapıyorsunuz, fazla koşuyorsunuz. Bir de burada seyirci çok daha fazla, daha fanatik...’’

Ronaldo, şampiyonluğa en çok inanan isimlerin başında geliyor:

‘‘Bir şeye inanırsanız, onu yaparsınız. İnançsız hiçbir şey olmaz. Yeter ki inanın. İnanıyorum ki, ipi biz göğüsleyeceğiz.’’

Ronaldo, savunma oyuncusu olduğu halde kritik zamanlarda attığı gollerle takımını sırtlıyor. Özellikle Fenerbahçe’ye attığı iki gol uzun süre unutulmayacak. Brezilyalı futbolcu Fulya tesislerideki antremanlar ve maçlar dışında bütün zamanını eşi ve iki çocuğuyla geçiriyor.

İLHAN MANSIZ: ‘KESİNLİKLE ŞIMARMAYACAĞIM’

Sahadaki hırçın, kavgacı, korner direğini tekme atıp deviren canavarlaşmış futbolcuyla, sahanın dışındaki mahcup, kendi halinde, sıkılgan, çoğunluk bakışlarını kaçırarak konuşan İlhan Mansız iki ayrı kişi.

Kendisine ‘‘İlhan Mansız nasıl biri?’’ diye sorduğumda şöyle yanıtlıyor:

‘‘İlhan Mansız, özel hayatında sakin, sessiz, içine kapanık biri. Fakat saha içinde bir o kadar etrafına saldıran, kişiliğini dışarıya vuran biri.’’

‘‘O zaman iki tane İlhan Mansız var’’ diyorum.

Bir süre düşünüyor ve ‘‘Bence öyle...’’ diye yanıtlıyor.

Peki bu ikilik nereden geliyor?

Mansız, ‘‘Benim futbol tarzım ve anlayışım böyle. Eğer hırslı ve saldırgan olmazsam o gün benden iyi performans beklenemez. Sahaya çıkıp hırsımı göstermem, haklı veya haksız hakeme itiraz etmem, o benim futbolculuğumu yansıtıyor. Ben öyle oynayınca daha iyi performans gösterdiğime inanıyorum’’

İlhan Mansız'a şu soruyu yöneltiyorum:

‘‘Herkes senin Türkiye'de en iyi santraforlarından biri olduğunu kabul ediyor. Ama 'ya şımarırsa' deniyor...’’

Soruyu biraz hakaret gibi algılıyor, ‘‘İlhan Mansız şımarmaz. Çünkü yapısında bu yok’’ diye kestirip atıyor.

Neden şımarmayacağını şöyle anlatıyor:

‘‘İlhan'ın kötü alışkanlıkları var deniyor. Sadece saha içindeki davranışları böyle yorumlanabilir. Mesela hakeme çok itiraz etmiştim, şımardı diye söyleniyor. Beni yakından tanıyanlar Samsun'da oynarken de benim saha içindeki yapımın bu olduğunu biliyorlar. O yüzden İlhan Mansız asla şımarmaz, özel hayatında da, saha içinde de. Daha önce neyse, aynı kişiliğim devam eder.’’

Almanya doğumlu olan İlhan Mansız, futbola bu ülkede başladıktan sonra Sansunspor'a tranfer oldu ve dört yıl Samsun'da oynadıktan sonra geçen sezon başında Beşiktaş'a geldi.

Samsun'daki mütevazı yaşamından sonra ayak bastığı İstanbul'un havasını baştan çıkarıcı buluyor mu?

Şöyle yanıtlıyor:

‘‘Baştan çıkarıcı bir hava değil de, bu insanların yapısıyla ilgili bence. Eğer bir insan buna meyilliyse, otomatikman bunlara kendisini kaptırır. Ama İstanbul'un tuzakları çok. Çünkü bir Samsun ile kıyaslıyorum, Samsun'da gece çıkabileceğin yerlerle, İstanbul'da gece çıkabileceğiniz yerleri kıyaslayamazsınız. İstanbul'un olanakları ve tuzakları çok fazla’’

Ama pek tuzağa düşmek niyetinde değil ki, şöyle konuşuyor:

‘‘Kızlar rahat vermedi. Ben de bir kaç sefer telefon numaramı değiştirmek zorunda kaldım. Şimdiki numaram sadece arkadaşlarımda olduğundan dolayı gayet rahatım.’’

İlhan Mansız'ın gelecekteki en büyük hedefi, Avrupa'da oynamak. Şöyle diyor:

‘‘Tabii ki, Beşiktaş'ta büyük başarılara imza atmak istiyorum. Fakat macerayı da sevdiğim için kendimi geliştirmek açısından ileride yurtdışında oynamak istiyorum.’’

Mansız, antremandan, maçlardan kalan boş zamanlarını daha çok Almanca kitaplar okuyarak geçiriyor. Bir de internette sıkça ‘‘chat’’ yapıyor.

Kendini İstanbul'un tuzaklarından korumak için İnternet'in başına kapanıyor.

Hırslı ve saldırgan olmazsam o gün benden iyi performans beklenemez.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!