Güncelleme Tarihi:
Spor Arena - Mehmet Nalçakan: Matt selam, öncelikle The Phalanx çok güzel olmuş, derin bir metal hayranı olmasam da, bazı yerlerde tüylerim diken diken oldu, emeği geçen kim varsa çok iyi bir iş çıkarmış.
Trivium - Matt Heafy: Hahaha, (Türkçe) teşekkürler. Aslında birkaç şarkı daha olacaktı, ancak diğer şarkılar henüz tamamlanmadı. Daha güzel olanı ise oyunla olan uyumu oldu. Bunu birkaç kişiden daha duyduk, bu oldukça güzel bir şey.
Mehmet: Evet bu konuda katılıyorum. Atmosfer için iki tane çok kritik nokta var. Görmek ve duymak. İlk kısım Zenimax’taki ekibin işi, siz de kendi kısmınızı gayet iyi sunmuşsunuz. Oyun demişken, sen veya grubun Elder Scrolls’a ne kadar hakim? Eğer varsa, favori Elder Scrolls oyununuz ne?
Matt: Favorim demem zor. Benim için Skyrim uzun süre oynadığım bir oyun, Stüdyo ile de bunu konuşurken ilk oynadığım oyunlardan birinin Doom olduğunu söylemiştim. Sonunda burada bir araya geldiğimizde çok heyecanlandım, çünkü ne zaman bir Elder Scrolls oyunu oynasak, kendi içimizde “metal müzikte olan şey işte bu” dediğimizi biliyorum. Anlatım, oyun veya işitsel olarak, her şey mükemmel bir uyum içinde. Bir metal şovunun içinde gibiyim.
Mehmet: ESO oynamışsındır diye düşünüyorum, favori faction’un hangisi?
Matt: Aslında hayır oynamadım, ama oynayacağım, bu turne bitince yapacağım.
Mehmet: Turneden bahsetsene biraz, neredesin şu an?
Matt: Megadeth, Lamb of God, Trivium, Hatebreed ile turnedeyiz, bugün tatil günümüz. İki yıldan beri ilk turnemiz ve harika gidiyor. Bu şekilde turne yapmak biraz yoğun çünkü çoğu ülke canlı müziğe elverişli değil. Biz de şovların devam etmesi için elimizden gelen tüm önlemleri alıyoruz. Harika gidiyor. İnsanlar gelir mi ki dediğimizde bile beş-on bin kişinin geldiğini gördük. Arkada video oyunu oynayabiliyoruz, fiber internetimiz ve biramız var, bu da harika bir şey.
Mehmet: Reach Witch Chant’in “metalleştirilmiş” versiyonunu dinledim. Buna hazırlanırken en eğlendiğin an neydi?
Matt: Harika şarkıları (metale) dönüştürmeyi seviyorum. Herhangi bir bard şarkısı duyduğumda, genelde şunu düşünüyorum, bunlar mükemmel. Mükemmel bir şeyle çalışırken de dönüştürme işlemi tam olarak tersine çevirme şeklinde işlemiyor. Elder Scrolls müziği için örnek vermem gerekirse, o kadar tematik, senfonik ve yoğun ki, bir metal şovunun veya parçasının açılışı gibi. Burada ise dinledikten sonra bunu nereye götürebileceğimi düşündüm. Örnek vermek gerekirse bunu yazan ben olsaydım bu içinde sözleri de olan bir İsveç melodik metal müziğine çok yakın bir şey çıkarırdım. Bence bu ancak orjinal dünyanın ne kadar iyi olduğu ile alakalı.
Mehmet: Dagon Axe'ın tasarımını gördünüz mü? Katkıda bulunduğunuz kısımlar var mı?
Matt: Hayır bir katkımız olmadı ama tasarımını gördüm. İlk çizimi gördüğümde muhteşem görünüyordu. ESO ile çalışmamızda, stüdyoda şarkıları hazırlarken, Bard şarkısını dönüştürürken, her şey çok doğal geldi. Bizim için çözmesi normal bir bulmaca gibiydi.
Mehmet: Sanki yıllardır yapıyorsunuz gibi mi?
Matt: Evet, tam olarak öyle hissettik. Umarım daha fazlasını da görürüz. Buradakilere (Zenimax) da söylüyorum, lütfen birine ihtiyaç varsa söyleyin, bu benim diğer hayalim. (gülüyor)
Mehmet: Bu da bizi diğer sorumuza getiriyor. Trivium'da olmasaydın ve söz yazarı olmasaydın şu an hayatın neresinde olurdun, hangi mesleği seçerdin? Bard olmak seçilebilir bir cevap değil :)
Matt: Düşündüğümde hayatımda iyi olan her şeyi Trivium’a borçluyum. Yoga, karım, çocuklarım, ekip. Ama metalden önce, Trivium’dan önce olan tek şeyi düşünürsek, video oyunları derim. Müzikal bir yönünde mi olurdum bilemiyorum, belki de yayıncılık olabilirdi. Oyunlarla metalden önce ilgileniyordum. Metale de 13 yaşında girdiğimi düşünürsek evet. İlk Doom’dan beri video oyunu müziği yapmayı istiyorum, ama böyle bir yola mı girerdim emin değilim. Belki de girerdim, kim bilir.
Mehmet: Çok sevdiğin, binlerce kez dinlediğin ve ezbere bildiğin ama bahsedersen insanlar için şaşırtıcı olacak ve kişiliğinle örtüşmeyecek şarkı ne olurdu?
Matt: Sanırım “Brandenburg Concerto No. 3” diyeceğim. Sanırım en sevdiğim bu. Her zaman klasik müziği sevmişimdir. Müzik teorisini bilmiyorum ama biraz öğrenmeye başladım. Trivium’dan önce Dream Theater gibi Berklee’ye gidip müzik ustası olmayı istiyordum. Biraz teori öğrenmeye başladıktan sonra kendime bazı kurallar koydum, evet biraz teori bilgim var ama sözleri hislerimle yazıyorum. Klasik müziği her duyduğumda “bunu nasıl yaratmışlar” diyorum, birbiriyle uyumlu olması gereken çok fazla enstrüman var ve bir akışta olmaları gerekiyor.
Mehmet: Epik şeyler dinlemeyi ve epik şeyler yaratmayı seviyorsun. Bence güzel bir uyum bu.
Matt: Evet, Concerto No. 3’nun G Major olanı. Bizim şarkılarımızda da o neo-klasik tınıları (burada tınıları ağzıyla örneklendiriyor) duymanız bu yüzden mümkün. Başka bir enstrümandan örnek vermek gerekirse de, İstanbul’daki bir ziyaretimde Buzuki çalmıştım.
Mehmet: Olmazsa olmaz dediğin bir yiyecek veya atıştırmalık söyleyebilir misin?
Matt: Eğer bir atıştırmalık ise favorim Japonların üçgen şeklinde içinde pirinç dışında Nori olan Onigiri’si olurdu. Ama senle konuşuyorum, Türkiye’de olduğuna göre, sanırım Döner derdim. İstanbul’da Kapalı Çarşı dönercisinde yemiştim, portakal suyu ve döner. Yediğim en iyi dönerdi.
Mehmet: Şu anda turnedesiniz ama, şu anki imkanlardan gidemediğiniz, ama keşke gitseydik dediğiniz bir sahne var mı?
Matt: Japonya’daki herhangi bir sahne. Japonya dünyada en sevdiğim yer. En iyi yemekler, sevdiğim insanların bazıları orada. Ama şimdilik oraya gidemiyoruz.
Mehmet: Türk hayranların için söylemek istediğin bir şeyler var mı? Burası için gelecek konser planlarınız belli mi?
Matt: Türkiye’de olduğumuz tüm şovlar harikaydı. Geçen geldiğimde fazladan üç gün kalmıştım. Türk yemeklerini çok seviyorum, dünya’da ev sevdiğim mutfaklardan biri. Umarım tekrar gelebilir ve buluşabiliriz.
Bu güzel sohbet için, Matt ve ekibi başta olmak üzere, Zenimax ve Bethesda’ya teşekkürlerimizi sunuyoruz.