Editör

Güncelleme Tarihi:

Editör
Oluşturulma Tarihi: Eylül 23, 2006 00:00

Erken teşhisle lenfomayı yenin!

Erken teşhis edilmesi ve gerekli tedavinin yapılması halinde tamamen iyileşme sağlanan bir kanser türü olan Lenfoma (lenf kanseri), 15 Eylül’de tüm dünyada bir kez daha gündeme geldi. Lenfoma hasta gruplarının uluslararası şemsiye örgütü olan Lenfoma Koalisyonu; 15 Eylül’de kamuoyu bilinçlendirme faaliyetlerini sürdürüyor.

Dünyada hastalıkla mücadele eden ya da bu mücadeleyi kazanan ünlü sinema ve televizyon yıldızları ile şarkıcılar ’Umut Elçileri’ olarak deneyimlerini insanlarla paylaşıyor ve kamuoyunda erken tanı konusunda bilinç yaratmaya çalışıyor.

Türkiye’de ise ’Mavi Bisiklet Kanserde Erken Tanı İçin YolAçık’ kampanyası kapsamında Ankara’da bir etkinlik gerçekleştirildi. Lenfomada erken tanı için halkın katılımına açık bisiklet turu düzenlenirken, Abdi İpekçi Parkı’nda tıp uzmanları halka açık bilgilendirme toplantısı yaptı.

2005 yılında Türkiye’nin de içinde olduğu 59 ülkeden 746 katılımcının Lugano Gölü kenarında dünyanın en uzun bilinçlendirme zincirini oluşturmuştu. Guinness Rekorlar Kitabı’na giren bu etkinliğe katılanlar ’lenfoma hastaları için yeni bir umut var’ mesajıyla erken teşhisin önemine çekmeye çalışmışlardı. Erken tanı konulduğunda tamamen tedavi edilebilen bir hastalık olan lenfoma, insanların bu konuda bilinçsiz olması nedeniyle çoğunlukla teşhis edilemiyor. Lenfoma Koalisyonu tarafından yapılan bir araştırmada, lenfoma hastası olan insanların yüzde 42’si bu hastalığın tedavi edilebilir olduğunu bilmiyor. Yine lenfoma hastası olanların yaklaşık yüzde 55’i teşhis konulmadan önce bu hastalığın farkında bile değil. Türkiye’de ise hastalık konusundaki bilinç çok düşük. Yapılan son araştırmalar Türk insanının sadece yüzde 2.6’sının lenfoma ile ilgili bilgi sahibi olduğunu gösteriyor.

Dünyada her yıl 360 binden fazla insan lenfomaya yakalanıyor. Her gün ortalama 1000 kişiye lenfoma teşhisi konuyor. Erken teşhis ile tedavisi mümkün bir hastalık olduğu halde geç kalınırsa 6 ay içinde ölümcül hale gelebiliyor.

Lenfomanın ana belirtileri boyun, koltuk altı veya kasık lenf bezlerinde ağrısız şişlikler, nedeni açıklanamayan ateş, gece terlemesi süreklilik gösteren yorgunluk hali, nedeni açıklanamayan kilo kaybı, kaşıntı ve ciltte kırmızı lekeler.

Ancak bu belirtiler mutlaka lenfoma hastası olduğunuzu göstermiyor. Başka nedenlerle de benzer belirti ve bulguların ortaya çıkması mümkün. Yukarıda sayılan belirtiler görüldüğünde mutlaka doktora başvurmak gerekiyor.

Avrupa Birliği ile Bilim ve Araştırma Konferansı

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), "Avrupa Birliği Üyeliği Yolunda Bilim ve Araştırma Konferansı"nı bugün İstanbul’da düzenledi.

TÜBİTAK’ın daveti ile çeşitli temaslarda bulunmak üzere ülkemize gelen Avrupa Komisyonu’nun Bilim ve Araştırma’dan Sorumlu Üyesi Janez Potocnık’in açılış konuşması yaptığı konferansta, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı ve TÜBİTAK Başkan Vekili Prof. Dr. Nüket Yetiş de konuşma yaptılar.

Araştırma merkezleri, üniversiteler ve özel sektörden 200’den fazla yönetici ve temsilcinin katıldığı konferans kapsamında, Avrupa Birliği üyeliği yolunda bilim ve araştırma konusu ele alındı.

Avrupa Komisyonu Ortak Araştırma Merkezleri Genişleme ve Entegrasyon Bölüm Başkanı Dr. Giancarlo Caratti, Ulusal İnovasyon Girişimi İcra Kurulu Üyesi Doç. Dr. Cemil Arıkan, TÜBİTAK Başkan Danışmanı Prof. Dr. Hamit Serbest ve Arçelik A.Ş. Genel Müdürü Aka Gündüz Özdemir’in konuşmacı olarak katıldığı "Rekabet Gücünün Artırılması Yolunda Bilim, Teknoloji ve Yenilikte (İnovasyonda) Yetkinlik" konulu oturumda da "Yeniliğe (İnovasyona) Dayalı Kalkınma ve Büyüme Vizyonu", "Yenilik (İnovasyon) Bilinci ve Yeteneğinin Geliştirilmesi" ve "Şirketlerin Rekabet Politikalarında Ar-Ge’nin Rolü" konularına değinildi.

Bilindiği gibi Avrupa Birliği geliştirdiği Lizbon Stratejisi ile istihdam, ekonomik reform ve toplumsal uyum konularındaki önceliklerini belirlemiş; rekabet gücünü artırmak için araştırma-geliştirme ve yeniliği teşvik ederek ve insana yatırım yaparak, bilgiye dayalı bir ekonomiye ve topluma geçişi hızlandırmayı amaçlamıştır. Türkiye de son dönemde bir Ulusal Bilim ve Teknoloji Stratejisi’ni (2005-2010) uygulamaya koymuş, Avrupa Birliği ile yakın ve yoğun bir işbirliğine girmiştir.

Türkiye’nin AB müzakere sürecinde, ilk olarak kapatılan fasıl "Bilim ve Araştırma" faslı olmuştur. Bu bağlamda, "Avrupa Birliği Üyeliği Yolunda Bilim ve Araştırma Konferansı"nda da, AB üyeliği perspektifiyle, bilim ve araştırma alanındaki gelişmelerin rekabet gücüne etkisi ele alındı.

Her şey oranlı ve dengeli

Öğlenleri arada sırada gittiğimiz bir esnaf lokantasındayız; sağlıklı beslenme konusunda onlarca bilimsel araştırma sonuçlarına dikkat ederek, sebze ve salata ağırlıklı yemeğimizi ısmarladık. Yandaki masada orta yaşlı bir grup Alman oturuyor; konuşmalarından Türkiye’de öğretmen oldukları anlaşılıyor.

Ne ısmarladıklarını ve yediklerini merak ederek baktım; sofraları kırmızı etler, pirinçler, patates püreleri, beyaz ekmeklerle donanmış. Yeşillik, salata, varla yok arasında..

Şaşırdım tabii.

Biz Almanlardan mükemmellik bekleriz ya!

Ağırlıklı olarak tercih edilmeyecek ne kadar "muzır" yemek varsa hepsi sofralarında!

Sağlıklı beslenmeden haberleri mi yok! Üstelik de öğretmen takımı!

* * *

Son yıllarda bilim, yediklerimiz ile hastalıklar veya sağlıklı yaşam arasında giderek sıklaşan ilişkiler kuruyor. Yeni araştırmalar ve elde edilen yeni bilgiler ışığında, sağlıklı beslenme konusu küçük rötuşlarla yeniden önümüze konuyor.

Fakat, bilmemiz gereken bir nokta, canlı bedeni gibi son derece karmaşık bir fizyolojik, biyolojik, kimyasal fabrikada olan bitenleri tam ve kesin olarak izleyebilmenin ve genel doğrulara varabilmenin zorluğudur, (yoksa imkansızlığı mı?)

Sağlıklı beslenme konusunda benim dikkat ettiğim şey, ayrıntılardaki incelikli savlar değil, ana akımlar ve düşüncelerdir.

Örneğin, dengeli beslenmek...

Mümkün olduğunca yapay, işlenmiş, ayaküstü atıştırılan hazır yiyeceklerden kaçınarak, doğal olanı tercih etmek...

Bedeni, boy-kütle indeksine uygun oranlarda tutmak; iskelet yapınızı zorlayacak, "çatlatacak", taşıyamayacak ağırlıklara ulaşmaktan sürekli kaçınmak...

Günde en az yarım saat kesintisiz hızlı yürüyerek ve en az 10 dakika düzenli yer ve ayakta hareketlerle bedeni, dokularını ve organlarını zamana, eskimeye, yıpranmaya karşı güçlendirmek... Sigaralı ortamda kesinlikle bulunmamak, içkiyi ölçüde bırakmak gibi.

Bunların dışında, eğer bir hastalığınız yasaklamamışsa, her şeyi yapmak.

Özetle, bana göre, sağlıklı yaşamanın değişmezleri (sabiteleri) vardır, bunlar "binayı" ayakta tutan kolonlardır, bu kolonları "kesmemek" gerekir... Gerisini teferruattan sayabiliriz!

Gelecek cumartesiye kadar, sevgi ve dostlukla!

Editör
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!