6.Uluslararası Toksikoloji Kongresi
Türk Toksikoloji Derneğinin düzenlediği 6.Uluslararası Toksikoloji Kongresi , 2-5 Kasım 2006’da Antalya’da 22 yabancı ve 17 yerli bilim adamının davetli konuşmacı olarak katılmasıyla gerçekleştirilecektir.
Bu kongrenin ana teması ’Kimyasal Güvenlik ve Toksikoloji’ olarak seçilmiştir. Çünkü hastalıkların önlenmesi ve sağaltımında, giderek artan endüstriyel üretimde ve geniş ölçeklerde uygulanan tarımsal aktiviteler nedeniyle kimyasallar yaşamımızın bir parçası haline gelmişlerdir. Her yıl ticari pazarlara 1000 adet yeni kimyasal girerken, global ölçeklerde yaklaşık 100.000 kimyasalın kullanımı bilinen bir gerçektir. Ancak tüm bu kimyasalların özellikle doğru kullanılmadığında insan sağlığı ve çevrede tehlikeler oluşturduğu bilinmektedir.
Kongrede yerli katılımcılara yönelik olarak yapılacak iki panelde Türkiye’de çevre, gıda ve endüstride kimyasal güvenlik ,sorunlar ve yasal boyutu ve ilaç güvenliliği konusunda Türkiye’deki uygulamalar tartışılacaktır. Yabancı dilde yapılacak olan diğer sempozyum ve konuşmalarda ise nanopartiküller ve insan sağlığı, mesleki alanda karşılaşılan karsinojenik maddeler, kimyasal karışımların ve gıdalardaki risk değerlendirme yöntemleri, erkeklerde üreme sistemindeki toksik etkiler, klinik toksikoloji alanında Türkiye dahil çeşitli ülkelerdeki uygulamalar ve toksikoloji alanındaki güncel yaklaşımlar tartışılacaktır.
www.turktox.org.tr/IC-TST. TAY, Haber arşivini açtı
Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri, TAY Projesi, haber arşivini kullanıma açtı. Türkiye’de ve dünyada gelişen arkeoloji, sanat tarihikültdür varlıkları, koruma, tahribat gibi birçok konuyu görselleriyle birlikte içeren ve ve her hafta 50’ye yakın haberin yer aldığı sayfaların 2000’e yakın haber yazı ve fotoğraf yer alıyor. İçinde çeşitli yorumların, özel dosyaların, Türkiye’den kaçırılan eserlerle ilgili "koparılan sayfalar" adlı bir dizinin ve "fotıosentez"in yer aldığı TAY Haber’in arşiv kısmında haberin başlığına, içeriğine kaynağına ve tarinihe göre arama yapılabilecek.
(http://tayproject.orgİzmir'in yaşı 8 bin 500'e çıktıEge Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünün Yeşilova Höyüğü'nde gerçekleştirdiği kazı çalışmaları İzmir tarihini 8 bin yıla çıkarmıştı. Ancak yeni buluntular, İzmir'i 500 yıl daha yaşlandırarak, 8 bin 500 yıllık olduğunu ortaya çıkardı. Bornova'da bulunan Yeşilova Höyüğü'ndeki ilk yerleşim yerinin günümüzden 8 bin 500 yıl önce (Neolitik çağda) bir kum tepesi üzerinde başladığını söyleyen Kazı Başkanı EÜ Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Zafer Derin, halen devam eden 2006 yılı çalışmalarında İzmir'i ilk sahiplerinin yaşam tarzlarını gösteren önemli bilgiler edindiklerini ifade etti.
Yeşilova Höyük kazılarının ve çevre araştırmalarının yeni yerlerin keşfine de neden olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Derin, "Bu yılki kazı çalışmalarında Yeşilova Höyüğü'nün yayılım alanını saptamayı ve burda yaşamayı tercih eden İzmir'in gerçek sahiplarinin yaşam tarzlarını ort aya koymayı amaçladık. Yeşilova yerleşimi ile birlikte bir kilometrre çapındaki alanda birbirine yakın üç höyük yer almaktadır.
Bu durum da Bornova Ovası'nın İzmir kentinin ilk kuruluş alanı olarak seçilme nedenini kanıtlamaktadır" diye konuştu. Çalışmalar sonucunda o dönemde yaşayan toplumlara ilişkin bugün modern toplumlarda rastlanabilecek türde buluntular ortaya çıktığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Zafer Derin, çıkarılan bulguları şöyle anlattı: "Bunların en önemlileri pirinç topraktan yaptıkları kısa saplı kaşıklardır. Birçoğu mama kaşığı boyutundaki kaşıklar akıllara onların bebekler için kullanıldığı düşüncesini getirmektedir.
Bir diğer bulgu da çıkartılan labirent motifli mühürlerdir. Bu mühürler toplumun ya da orada yaşayan kişinin önemini yansıtmaktadır. Yeşilova Höyüğü'nde işçilik bakımından Batı Anadolu'da benzersiz örneklere rastlanması İzmir için bir ilktir. Mühürler buradaki toplumun düzenli yapısını da ortaya koymuştur." Bazı buluntuların 8 bin 500 yıl önce Yeşilova'da yaşamış toplumun üstün sanat anlayışını yansıttığını dile getiren Yrd. Doç. Dr. Derin, "Buluntular arasında benzerlerine bölge içinde rastlanmayan ender eserler de vardır. Bunlar hayvan kabartma ve heykelcikleridir.
Kemikten yapılmış hayvan başları gelişmiş kemik oymacılığının en önemli göstergesidir. Ayrıca yabani hayvanları avlamak için çakmak taşından okuçlar yapmışlar ve düzelttikleri küçük yuvarlak taşlarını sapanlarda kullanmışlardır. Özellikle ilk dönemlerde hayvan avcılığı daha ön plandayken ileriki dönemlerde deniz ürünlerini toplayarak yedikleri anlaşılmaktadır" şeklinde konuştu. (TAY Haber)
En değerli mal!
Dahilik veya deha konusuna nasıl yaklaşmalı? Şüphesiz, bir toplum üstün insanlarına sahip çıkmalı. Üstün zekalı bireylerinin yeşereceği ortamları olmalı ülkenin. Dahi düzeyinde insanlar genetik olarak dünyaya çok sık gelmiyor. Bir "Dünya Zeka Piramidi"nin en üstteki sakinleridir dahiler. Çok iyi yetiştirerek bireyin zekasını artırabilirsiniz, ama dahi düzeyine yükseltemezsiniz.
O halde dahilik özellikleri daha çok doğuştan geliyor. Genetik kökenli. Onlara aslında, dünya ortalamasında ve nüfusu içinde tuttukları yere bakarak, bir tür genetik mutasyona uğramış insanlar da diyebiliriz! Beyinlerinin nöron bileşenleri arasında çok özel ve özgün bağlantılar olan insanlar. Belki en iyisinin "geliş sıklığı" 200 yılda 1 ise, bir basamak altındakiler 50- 100 yılda 1É Aşağı indikçe yıl/sayıları da giderek çoğalıyor. 6 milyar nüfus içinde, eh şöyle orta kademe dahilerin yılda doğum sayısı nedir acaba? Bir kaç bin?
Toplum içinde azınlık, yani toplum dışıdır dahiler, başka gezegenlerin yurttaşları gibidirler, bütün gezegenlerin ortak sorunlarını en iyi kavrayan kişiler olmalarının yanısıra, işe bakın ki hem de biz dünyalıların sorunlarına bazen en iyi çözümleri getirenler de onlardır.
Hürmetlerimizi, derin saygılarımızı ve hayranlıklarımızı sunarak, dahileri bir kenara bırakalım.
* * *
Nihayet toplumu dahiler değil, normal ve ortalama zekalı Ğbazen çok düşük de çıksalar- insanlar yönetiyor.
İnsan ki herşeyin başında ve temelinde. Üretici, yaratıcı, örgütleyici, yönetici, sürükleyiciÉ
Çok iyi bir kurum ve örgüt olabilirÉ Ama örgüte can veren, insanlarının temel özellikleri, hadi baklayı ağzımızdan çıkartalım: zeka, yaratıcılık düzeyleri ve üretici kapasiteleri değil mi?
Toplumun birinci zenginliği insan, yani iyi yetişmiş ve eğitilmiş özgür beyinli insanÉ Bu tarife uyan nüfusun görece yoğunluğuna paralel, ülkenin veya toplumun ortalama zeka düzeyi ve sonuç olarak toplam zeki davranışı artacaktır o halde.
Bu düşüncenin diyelim ki bir örgüt veya kurum (hatta çekirdek aile!) için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz.
Başı zeki, ama bedeni veya orta veya alt katları aptal davranan bir insan düşünebilir miyiz? Yo hayır, şişmanlık, sakatlık gibi fiziksel engelleri kastetmiyorum. Bütünsel "zeki davranışı" anlamaya çalışıyorum..
"Başı" zeki, ama orta ve alt tarafları çeşitli aptallık derecelerine sahip örgütlerin de yaşaması zordur. Zeki bireylerini ve zeki davranışlarını yeterince geliştirememiş toplumların da hali haraptır. Veya zekasını en tepeye yansıtamamış toplumların daÉ
Ülkemizin durumu hangi durum(lar)a uyar sizce?
Gelecek cumartesine kadar sevgi ve dostlukla kalınÉ
Editör