Deneysel Tıp Araştırmaları Enstitüsü’nde yeni laboratuvarlar Müdürlüğünü Prof. Dr. Mehmet Kaya’nın yaptığı İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü’nde 4 yeni laboratuvar daha açıldı. Laboratuvarlar ve işlevleri şöyle:
Bakteri, hücre kültürü ve transgenik laboratuvarları:
Biyolojik ve patolojik mekanizmaların çözümlenmesi için, moleküler biyoloji ve moleküler genetik araştırmalarında deneysel modeller oluşturmak temel bilim araştırmalarının olmazsa olmaz kurallarından biridir. Transgenik ve Knock-out hayvan modellerinin oluşturulmasında Bakteri, Hücre kültürü ve trangenik Laboratuvarı üniversite araştırmacılarına yeni ufuklar açacak. Oldukça donanımlı ve çok amaçlı olan bakteri, Hücre kültürü ve Transgenik laboratuvarları diğer üniversite ve sağlık bilim araştırıcılarına da klonlama, transgenik hayvan üretimi gibi servis hizmetlerini sunacak.
Metabolizma ve diyabet araştırma ve uygulama laboratuvarı
Bu laboratuarda, Amerika Birleşik Devletlerindeki Joslin Diyabet Merkezinde yapıldığı gibi, kadavradan elde edilen pankreas dokusunda, çeşitli izolasyon teknikler kullanılması ile adacık hücreleri elde edilecek ve saflaştırılacak. Bu işlem cerrahi bilimlerle işbirliği yapılacak. Ayrıca Radyoloji Anabilim dalı ile eşgüdüm kurulacak, karaciğere nakli sonrasında, karaciğerde yerleşmelerini müteakip orada insülin üretmeye başlamaları ve diyabetli bireyin insülin ihtiyacının ortadan kalkmasını temin etmeye çalışılacak. Diyabetli bireyin yaşam kalitesinin arttırılması ve komplikasyonların önüne geçilmesi amaçlanmakta.
Deney Hayvanları Araştırma Ameliyathanesi
Deney Hayvanları Biyolojisi ve Biyomedikal Uygulama Teknikleri Anabilim Dalı’na ait Ameliyathanede, İstanbul Üniversitesi bilimsel araştırıcılarına, Sağlık Bilimleri Enstitüsünde yüksek lisans ve doktora eğitimini sürdürmekte olan öğrencilere, İstanbul ve dışındaki Üniversiteler ile Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastaneleri bünyesindeki araştırmacılara en uygun koşullarda deneysel çalışma ortamı sunulmakta.
Moleküler Tüberküloz Epidemiyoloji laboratuvarları:
Laboratuar, İstanbul’da endemik olarak bulunan tüberküloz alttürlerinin yayılmasını izlediği gibi, dışarıdan bir şekilde yeni gelen, allopatrik (bu bölge popülasyonuna özgün olmayan) bakteri ailelerinin varlığını saptamak ve alınması gereken spesifik önlemleri belirlemek ve kontrol programının yeni beliren ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden şekillendirilmesini sağlamak amacını taşımaktadır.
Yaz kampında bilim, sanat ve eğlence buluşuyorŞişli Belediyesi Bilim Merkezi’nde (Tel 0 212 266 00 46:119; www.bilimmerkezi.org.tr) bu yıl ikincisi düzenlenen "Dupont Mucitler Yaz Kampı"na 1 aylık kayıt yaptıran öğrenciler, dönem sonunda Kenter Tiyatrosu’nun katkılarıyla tiyatro oyunu sergileyecek, satranç turnuvasına katılacak, ayrıca kendi çektikleri fotoğraflardan oluşan Bilim Merkezi Fotoğraf albümü oluşturacaklar.
DuPont Mucitler Yaz Kampı’nda; Atölyeler | Bilim, Genetik, Satranç, İlkyardım, Uzay, Biyoloji, Kenter Tiyatrosu’nun katkılarıyla Drama Atölyesi, Çevre, Resim ve Heykel, Arkeoloji,
Film ve Fotoğraf, Nestle Beslenebilirim Atölyesi
Geziler | Boğaziçi Üniversitesi Genetik Laboratuvarı, Kandilli Rasathanesi, Sabancı Müzesi, Miniaturk, Televizyon Fabrikası, Kenter Tiyatrosuna gezi, Belgrad Ormanı,
Atatürk Arboretumu, 3D Sinema,
Koç Müzesi, Yunus gösterisi, Deprem- Yangın Eğitim Odaları ve Çikolata Fabrikası. Aktiviteler | Film gösterileri, Diş Dostu ile diş sağlığı, Gelişim Akademisiyle Yoga ve Stand Up Aktivitesi, Yol Emniyeti Çocuk Tiyatrosu, Tema ile Çevre Atölyesi, İlkyardım Atölyesi, tiyatro gösterisi ve satranç turnuvası 2 haftalık dönem ücreti 400YTL+KDV; 4 haftalık dönem ücreti 750 YTL+KDV
Dil yeteneği kaybolsa
"İnsanlığın başına gelebilecek en büyük felaket, birdenbire dil yeteneğini yitirmesi olur; çünkü insanlığımızı kaybederiz" ve dünyada kurulu bütün sistemler çöker... Yani uygarlığımızın sonu gelir.
İnsanoğlunun dil, yani konuşma yeteneğinin önemini ve kendisini bütün diğer canlılardan ayıran bu temel farklılığın belirleyiciliğini anlatan çarpıcı bir ifade bu.
Tabii, konuşma yeteneği beynimizde varolan bir gramer merkeziyle, merak güdümüzle, öğrenme yeteneğimizle, akıl yürütmeyle vb birlikte var.
Yani geri planda, beyinde milyarlarca sinir hücremizin depolama, konular arasında durmadan yeni bağlar kurma (snapsiler) ve bütün bu karmaşık sinir hücreleri ilişkilerinden yeni durumlar yaratma (yeni fikirler, düşünceler, sanat ürünleri vb) kapasitesi olmasaydı, papağan olurduk.
Zaten kısmen de birçoğumuz papağan değil mi! Veya, papağanlaştırılmaya çalışılan toplumlar yok mu?
* * *
Aslında mecazi anlamda bu "dil yeteneğinin" yitirilmesi olayının, ikili ilişkilerde, gruplararası ilişkilerde; partiler, kurumlar, toplumlar, ülkeler, hükümetlerarası ilişkilerde de çok sık yaşanan bir olay olduğunu anımsıyorum!
Dilsizlik! Yani konuşmama, konuşamama. O zamanlar da irili ufaklı feláketler yaşanmıyor mu?
Tamir olabilecek konular ıskalanıyor; iki insanın konuşarak birbirlerini anlayabilecekleri ve empati duyabilecekleri ortamlar yaratılamıyor.
Sonuç, mutlaka birbirini yokedici düşmanlık olmasa bile, kopup giden ve parçalanan dünyalar oluyor.
"Dil yeteneği yitimi", insan ilişkilerinin ötesinde, toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel vb bütün alanlarda bol var.
Birbiriyle değil kendisiyle konuşan.. birlikte değil yanyana ve kendi dünyasında yaşayan... birbiriyle sinerji yaratamayan... özgür gibi görünen aslında herkesin kendi hücresinde yaşadığı koca bir hapishane topluluğu ve ülkesi ortaya çıkabilir rahatça...
Duvarlar, fiziksel olmak zorunda değil. Dört duvar içinde insan özgür olabilir.. Veya fiziksel duvarların olmadığı ortamlarda da dört duvar arasında sanabilir kendini, yaşayabilir insan...
Bütün sorun, sahip olduğumuz doğal yeteneklerimizin yitirilmesiyle başlıyor.
İşte o zaman birden engelli hale geliyoruz.
* * *
Acaba, görme yeteneklerimizi birden kaybetsek, nasıl bir toplum oluşurdu?
Veya işitme, dokunma, koklama duyularının yok olduğunu varsaysak?
Editör