Oluşturulma Tarihi: Ekim 01, 2004 21:27
Genetiği değiştirilmiş ürünler tartışılıyor
Sabancı Üniversitesi tarafından 10-11 Eylül tarihlerinde düzenlenen iki günlük sempozyumda, dünyanın gündeminde olan Tarımsal Biyoteknoloji-Genetiği Değiştirilmiş Ürünler tüm boyutlarıyla masaya yatırılacak. Türkiye açısından durum değerlendirmesi yapılacak. Selim Çetiner koordinatörlüğünde bağımsız bir proje olan TTBAP (Türkiye’de Tarımsal Biyoteknoloji Araştırma Projesi) Sabancı, Boğaziçi ,Fatih, İstanbul Teknik Üniversiteleri gibi farklı üniversitelerden öğrencilerin katılımıyla yürütülüyor. Bu Sempozyuma ulusal bazda yaklaşık 300 öğrencinin katılımı bekleniyor. Sempozyum, her bir başlık hakkında öğrencilerin yapacağı giriş niteliğindeki sunumlar ve konunun uzmanlarının yapacağı konuşmalardan oluşacak.
Tarımsal Biyoteknoloji’nin tüm yönleriyle masaya yatırılacağı organizasyonunun çıkış noktasını, genetiği değiştirilmiş ürünler konusunda temel bilgileri sunmak ve öğrenmek oluşturuyor. Konular: Bilim ve Teknoloji Felsefesi Işığında Tarımsal Biyoteknoloji, Tarımsal Biyoteknoloji Tarihi’ne Genel Bakış, Dünya’da ve Türkiye’de Tarımsal Biyoteknoloji, Tarımsal Biyoteknolojinin İktisadi Etkileri, Tarımsal Biyoteknoloji’nin Sosyo-Ekonomik Etkileri, Tarımsal Biyoteknoloji’nin Siyasi Boyutu; Tarımsal Biyoteknoloji’nin Ahlaki Boyutu, Tarımsal Biyoteknoloji’nin İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri, Tarımsal Biyoteknoloji’nin Çevre-Ekoloji Üzerine Etkileri, Karşılaştırmalı Tarımsal Metodlar, Organik Tarım, Konvansiyonel Tarım ve Tarımsal Biyoteknoloji, Tarımsal Biyoteknoloji’nin Sunacağı İmkanlar.’
Sempozyum sonrasında eleştirilerin, önerilerin dikkate alınarak araştırmaların derleme şeklinde kitap haline getirilmesi planlanıyor. Yanı sıra, bütün bulgu ve değerlendirmelerin yayımlanacağı bir internet sitesi hazırlanacak. Sempozyuma katılım için başvurmak isteyen öğrencilerin, Tarımsal Biyoteknoloji’yle hangi açıdan ilgilendiği konusunda Sabancı Üniversitesi’ne yazılı başvuruları gerekiyor. Sempozyum süresince
yemek ve İstanbul dışından gelecek katılımcılar için konaklama ücreti karşılanırken, ihtiyacı olan öğrencilere ulaşım ücreti konusunda destek verilebileceği belirtiliyor.
Bilgi için: http://fens.sabanciuniv.edu/biyotek
V. Paleontoloji Stratigrafi Çalıştayı
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odasının katkılarıyla, Paleontoloji Çalışma Grubu tarafından düzenlenen 5. Paleontoloji Stratigrafi Çalıştayı 24-26 Eylül tarihleri arasında Ürgüp de gerçekleşecek. Çalıştayda paleontoloji-stratigrafi bilim dalındaki yeni teknik ve bilimsel gelişmelerin paylaşılması, gerek kurumlar gerekse üniversitelerde paleontoloji ve doğa tarihinin benzer alanlarında çalışan, araştırmacıların bir araya getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu yılki çalıştayda doğa tarihi müzeciliği, ekoloji- paleoekoloji ve özgün bildiriler oturumlarının yanısıra, poster sunumları, fosil sergisi, dia gösterileri ile Kapadokya’nın tarihi, peri bacalarının oluşumu ve bölgenin jeolojisinin anlatılacağı teknik bir de gezi olacak.
İlgilenenler için: Hüseyin Yakar (312) 2869100 / 3369
Magnesia kazıları 20. yılında
Aydın ili, Germencik ilçesi, Ortaklar beldesine bağlı Tekinköy sınırları içinde yer alan Magnesia antik kentinde yapılan kazıların son 5 yılı içinde, Anadolu’nun Hellenistik döneme ait en büyük dört tapınağından biri olan Artemis Tapınağı’nın, bir depremle yıkılmış olduğunu kanıtlayan batı cephesi, Propylon, ve Toplantı alanı tümüyle; Çarşı Bazilikasının, Agoranın doğu stoasının ve Roma evinin bazı bölümleri ortaya çıkarıldı. Bu yıl 28 bin kişilik stadionun kazılarına da başlandı. Kazı ve çevre düzenlemesi tamamlanan Theatron, 20. yıl kutlamalarıyla birlikte, 21 Ağustos 2004’te ziyarete açıldı.
Kazı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Bingöl başkanlığında ve 5 yıldır Ericsson sponsorluğunda gerçekleştiriliyor.
Artemis Tapınağı, Magnesia’nın araştırılmasının en önemli nedenlerinden biri. Bu yapı doğanın ve insanoğlunun tahribine uğrayarak bugünlere geldi. Fransızlar tarafından da Paris ‘Louvre Müzesi’ne götürülen, bir bölümü de İstanbul Arkeoloji Müzelerinde teşhir edilen ve Amazonlarla Greklerin savaşının konu edildiği kabartmalı frizlerin yer aldığı Artemis Tapınağı’nın batısında yapılan çalışmalar bu yıl tamamlandı.
Henüz 75 Yıl!
Kadın ve erkeğin biyolojik yapıları ve sosyal-toplumsal hayata izdüşümleri üzerine bu köşede sürdürdüğümüz yazıların sonuncusunu Ğşimdilik tabii- yazıp göndermiştim ki, gece History Channel’da kısa bir belgesel seyrettim. ((Digitürk’de yayında, hemen peşinden Humphrey Bogart belgeseli gelmez mi!)
Tabii, dayanamadım ve araya bu yazı girdi!
Tanrım, o ne müthiş bir kadın mücadelesiymiş meğer!
İngiliz kadınlar dehşet!.. 1900’lara doğru oy hakkı ve eşitlik için adeta ayaklanıyorlar. Tabii, kadınların entelektüel öncüleri!
(Zaten hep öyle olmaz mı, tarihi ve uygarlığı her yönüyle yaratan ve yeniden kuran, öncülerin ileri atılışı ve savundukları fikirlerin benimsenmesi değil mi? Büyük toplumsal değişimlere yol açan bilimde ve teknolojideki büyük devrimler de, müstesna, öncü beyinlerin eseridir!)
Özelikle bir kaç zengin ailenin desteğiyle İngiliz kadınlar, adım adım mücadelelerini geliştiriyor. Yer yer şiddet eylemlerine de yöneliyorlar. Kendilerini zincirliyorlar, polisle çatışıyorlar, hapishaneye atılıyorlar; orada açlık grevleri başlatıyorlar (belki de tarihte ilk açlık grevleri?).
Bütün bu ayaklanmalara karşı, İngiliz erkek sistemi, maşallah ‘kaya’ gibi duruyor!
O zamana kadar kadınlar biyolojik varalık olarak, erkeklerden ‘aşağı’ görülüyor. ‘Yöneticilik’, ‘siyaset’ gibi ‘yüksek işler’, erkeklere özgü! Gazeteler sürekli olarak kadınları aşağılayıcı yayınlar yapıyor!
1914’e varıldığında, çatışma doruk noktalarına tırmanıyor. Ve Birinci Dünya Savaşı patlayınca başka bir olay gerçekleşiyor: İngiliz kadınlar, savaşa giden erkeklerden ortada kalan ‘erkek meslekleri’ni sahipleniyor...
Savaş bittiğinde ise kadınlar ilk başarıyı elde etmişlerdi: 30 yaşından büyük kadınlar seçme hakkına kavuştu.. 10 yıl sonra da, yani 1930’lar civarında, seçme ve seçilmekte tam eşitlik gerçekleşecekti..
* * *
Bunları niye yazmak gereğini duydum? Önceki yazılarımda vurguladığım bir gerçeğin altını yeniden çizmek için: Kadınların, toplumda yurttaş olarak tam yasal eşitliğe sahip olmalarının tarihi henüz o kadar yeni ki! 75 yıl, bir insan ömrü! Yani üç kuşak! (Mustafa Kemal kadınlara tam eşitlik sağladığında, Avrupa’nın bir çok ülkesinde kadınlar hálá ikinci sınıf yurttaştı!)
Bu süre, bir kadın yöneticilik kültürü ve birikiminin ortaya çıkabilmesi için çok çok az.. Arkada onbinlerce yıllık erkek yönetimi var!
Hele, tüm faaliyetlerin can damarı olan siyasi hayatta kadınların varlığından söz edemeyiz.. Var olanlar da ancak erkek bakışının, kültürünün, birikiminin üzerinde siyaset yapıyorlar..
Gelecek haftaya kadar sevgi ve dostlukla...
Editör